Festivale katılan konuklar üç gruptan oluşuyor; Birinci grup, efsanevi kırmızı kuşak ve kulağında kulaklığıyla CIA ajanını andıran korumayla korunan ön sıralara doluşan ağır 'sponsor' tayfası. İkincisi, festivale katılan ve diğer katılımcıları dinlemek isteyen yabancı konuklar. Ve son olarak 'halk' tayfası geliyor ve grup ağırlıklı olarak sinemaya ve modaya meraklı öğrenci/ blogger tayfası. Özellikle öğrenciler Vakko Moda Merkezi'nin lokasyonunun pek de 'merkezi' olmamasını umursamayarak, arkadaşlarını da etkinliğe katılmaya motive ediyorlar. Onun için arka sıralarda "Metrobüse bin, Altunizade'de in, bin dolmuşa, beş dakika sonra in, yürü" tarzı yol tarifleri sıklıkla duyuluyordu. Üç grup da, etkinlikleri gerçekten ilgiyle takip ediyorlar, 'laf olsun, ayıp olmasın' diye gelen yok.
Festivalin ilk günündeki etkinlik dağılımı oldukça profesyonel ve derli toplu. Sinema, dijital çağdaş sanat ve moda üçe bölünmüş.
Hitchcock şişkonun tekiydi!
Her ne kadar Pelin Batu'nun yaptığı açılış konuşmasında "Kültüre etimolojik olarak baktığımızda ziraatı görürüz... Bu festival bir ilham depreşmesi" türü klişe kültür/ sanat cümleleri kullansa da, sohbetler bir hayli içten ve samimiydi. Açılışı yapan, Brad Pitt'in başrolü üstlendiği 'Killing Them Softly' filmiyle Cannes Film Festivali'nin ilgi odağı haline gelen yönetmen Andrew Dominik-Alphan Eşeli diyaloğu bunun güzel bir örneğiydi. Dominik, sohbetin ana teması olan Alfred Hitchcock hakkında şunları söyledi: "Şişkonun tekiydi ve büyük bir ihtimalle hayatında sadece bir kadınla, yani eşiyle yatmıştı; Favori filmine gelince, sanırım Marney filmini çok seviyorum. Çünkü başrol oyuncusu (Sean Connery) bir kadını ruhen domine ederek, onunla yatmaya çalışıyordu. Biraz da acıklı bir hikaye elde edemeyeceği bir kadının peşinde koşması filan..."
Yönetmen, sektörel sorunlarını da şöyle özetledi: "Film çekmek zaten mucizevi bir durum, bir de üzerine para kazanıyorsan, daha da muhteşem. Zaten çok maliyetli, bir de güzel insanları oynatmak istiyorsun, tonlarca para istiyorlar... Hem satılabilir bir hikayen olmalı, ünlü isimleri oynatmalısın ve gerzeğe de benzememelisin, zor iş yani. Sabahın köründe kalkıyorsun, sürekli şikayet halinde olan insanlarla muhattap oluyorsun... Boktan bir durum"
Brad Pitt, Eric Bana ve Casey Affleck gibi oyuncularla calışan Dominik, Eşeli'nin 'Keşke bu adamı oynatmasaydım, filmimi rezil etti diye düşündüğünüz oluyor mu? sorusuna, "Her zaman...Her filmde aynı his vardır" diyerek, dürüst tavrını sürdürdü.
Cassavetes durgun sohbeti durgun
Meltem Cumbul ve yönetmen/ oyuncu Zoe Cassavetes'nin 'Sinema Dünyasında Kadının Rolü' adlı sohbeti, biraz kopuk ve durağan geçti. Cumbul, sıcak tavırlar içinde Cassavetes'i konuşturmaya çalışsa da, yönetmen 'ser veririm, sır vermem' havalarında önüne bakarak birkaç cümle mırıldandı. Haliyle de panel bittiğinde salonun yarısından çoğu boşalmıştı.
Etkinlik, festivale başından beri destek veren Dazed&Confused ve Another Magazine'in yayın yönetmeni Jefferson Hack'in (kimileri onu Kate Moss'un çocuğunun babası olarak da tanıyor) Garage dergisindeki Chanel tasarımla moda dünyasında da şöhrete kavuşan Pınar Yolaçan'la olan çağdaş sanat sohbetiyle sürdü. İkili, sohbeti iyice koyulaştırdı, normal zamanı da katmer katmer aştı. Moda meraklıları bu zaman dilimini Vakko Moda Merkezi'nin çimenlerinde güneşlenerek geçirdi.
Riccardo Tisci 'yokum' diyor
Her şey dört dörtlük olacak değil elbette; Karl Lagerfeld'in son anda katılmamasının ardından, Givenchy'nin baştasarımcısı Riccardo Tisci'nin uçağı kaçırdığı haberini aldık. Saat 16.00 itibarıyla salonu dolduran muhtelif moda tutkunu, bu haberle yıkılsalar da Carine Roitfeld ve fotoğrafçı Mario Sorrenti'nin varlığıyla moral buldular. Vogue Paris'nin eski efsanevi yayın yönetmeni Roitfeld, 'Irreverent' adlı kitabını imzalarken, blogger ve tasarımcılarla bol bol sohbet etmeyi de ihmal etmedi; yani 'Şeytan Marka Giyer' durumundan eser yoktu. Bu arada Roitfeld, tasarımcı Zeynep Tosun'un iletişim bilgilerini alarak koleksiyonuyla ilgileneceğine de söz verdi.
Etkinliğin Vakko Moda Merkezi'ndeki ayağı biterken, küçük bir stil ikonu adayı ( yaşı tahminden 11 civarında) annesinin kollarında hıçkırarak ağlıyordu "İnanamıyorum, Carine Roitfeld benimle konuştu!"