Ruh halim Birleşmiş Milletler gibi
Popüler

Ruh halim Birleşmiş Milletler gibi

Ali Tufan Koç, boşanma sonrası, yeni single arifesi Ayşe Özyılmazel'le konuştu.

 

Nişantaşı Starbucks’ta, Ayşe Özyılmazel’in dişini beyazlattığı özel klinikte buluşmamıza 5-10 dakika kala, Ayşe’den gelen mesajı sipariş bekleyen görevliye uzatıyorum: “Ufak boy, kremasız, light sütle buzlu latte, yanında iki poşet tatlandırıcı Splenda.” Asıl mesaj şu: Ayşe, Starbucks siparişi komplike
kızlardan. Benim elde o kahve, onun kucağında Mini, benim aklımda “Bir dental klinik bu kadar beyaz olmak zorunda mı?” sorusu, onun dilinde “Çabuk. Etiler’e uçmamız lazım” telaşı, koşar adım terk ediyoruz olay mahallini. Önce kuaför randevusune yetişilecek, oradan Nişantaşı’nda keşfettiği tırnakçıya (havalı tabirle, tırnak stilistine) gidilecek.

Bol koşturmanın, bitmeyen telefon trafiğinin sebebi ertesi gün çekilmesi planlanan Su Gibi klibi. Abdi İpekçi Caddesi üzerinde, arabaya doğru hızlı hızlı ilerlerken, ufukta bir CHE plakas ı görünüyor. Beymen Bresserie’nin tam karşısında bekleyen arabaya binerken CHE’ye hürmetler sunduğumu görünce mevzuya açıklık getiriyor Ayşe. Hayır, plaka ona ait değil ve evet, en yakın zamanda değiştirmeyi düşünüyor. “Boşandıktan sonra iki arabayı da elden çıkarıp (biri Mini Cooper, diğer düğün hediyesi olan cip) bunu almaya karar verdim. İkinci el bu cip. Plaka aracın ilk sahibine ait. Şu evrak işleri bitsin, değiştireceğim plakayı da."

Hanimiş benim aşkuşum!

Arabaya bindiğimiz gibi “Şunu tutsana” diyerek Mini’yi kucağıma atıyor. Ayşe’nin deyimiyle Mini, evliliğin “son raund”una yetişmiş. O kısa zaman diliminde de pek kaynaşmamış bu iki kendine has erkek. İnönü Stadyumu’ndan aşağı inerken, kucağımda Mini, direksiyonda Ayşe, cipin içinde, camlar sonuna kadar açık, bangır bangır yeni parçası Su Gibi’yi dinliyoruz. Fondaki sese bir de canlısının eşlik ettiğini dikkate alırsanız, dışarıdan çekilmiş fotoğrafı düşündükçe, “Tuhaf ama komik” diyorum içimden ama yüksek sesle. Acaba hangi şarkıcı arabada kendi parçasını yüksek sesle dinliyordur?

Puntosu ince hesaplanmış, beylik bir cümle (ya da spot, ya da başlık) çıkıyor ağzından. “Hayatımda hiçbir şeyi acaba dışarıdan ne söylerler, nasıl görünür diye düşünerek yapmadım ki...”

İki hatalı sollama arası, bir Beyonce solosu gibi hızlı, çok hızlı ilerlemekteyiz Etiler’e doğru. Bir sonraki parçada desibeli yüksek, aksanı seksek bir vaziyette o içinden küçük bir Rihanna çıkarırken, Mini’yle birbirimize bakıyoruz. “Hep böyle” der gibi bakıyor, “İyiymiş” der gibi okşuyorum başını.

Mini’yle yaşadığımız saadet anları, Ayşe’nin kabardıkça içinden taşan Mini aşkıyla sekteye uğruyor. Eliyle Mini’nin kafasını bastırarak tekrar ediyor: “Aşkuş! Hanimiş benim aşkuşum, hanimiş benim aşkuşum?”

Tam da yeni hayatın başında piyasaya sürülecek yeni single kulağa bir İkinci Bahar melodisi kondursa da Ayşe’nin kulağında başka başka parçalar çalıyor. “İkinci değil kırkıncı baharımı yaşıyorum. Bana her zaman ikinci bahar.”

Verdiği kiloların, yeni parçanın ve hayatındaki diğer tüm değişikliklerin boşanmayla o kadar ilgisi yok ki ona göre, birazdan aslında hiç evlenmediğine, Ali Taran diye birini tanımadığına inandıracak! Yol boyunca evlilik meselesine dair, her ne kadar “Genel olarak söylüyorum”larla başlayan cümleler kurulsa da her kelimeyi, harfi cımbızla çekip üzerine alıyor, anında savunmaya geçiyor.

“Evliliği boyunca tek kişilik performanslara sahne olmuş” üç oda, bir salon evine yaklaşmışken, Mini’nin evdeki odasından mutlu mesut bahsederken sormadan edemiyor insan: “Kadın evlendiğinde, kocasıyla yeni bir eve çıkmak, birlikte sıfırdan bir ev düzmek istemez mi? Genel olarak.” Önce mahzun bir “Bilmem ki” bakışı, ardından bir “Ben evimi seviyorum ki...” geliyor. Yaşanılan hayal kırıkları, incele incele ve uzata uzata söylenilen ‘ki’lerde gizli belki de.

İnsan hareket istiyor, ayrılık istiyor

Klip çekimi iptal, tırnak stilistiyle buluşma ertelendi. Ertesi gün, İzzet Çapa’nın Limonata’sında Çapa usulü köfte yiyoruz karşılıklı. Kucağında Mini’si, sağında Bubu’su (Çapa’dan Burak Kılıç), solunda Sarp’ı (Çapa’dan Sarp Yaman) cümbür cemaat bir söyleşi hali. Sanki siniri alınmış, yüzü gülümserken öyle asılı kalmış gibi, gülerken bir anda gözlerinden yaşlar fışkıracak, ağlarken kahkahasını durduramayacak gibi.

“Düşünmeden gittin, düşünmeden gelir misin? / Uzundur yoksun, sakinleşince döner misin? / Beni sorarsan aynı, âşığın ilacı var mı? / Gece gündüz karışmış, sevmemenin yolu var mı?” Yeni şarkısı Su Sesi’nin bu sözleri yalnızken, Mini bile yokken, evdeyken, piyano başında harıl harıl çalışırken kendiliğinden gelmiş, konmuş. Ayşe’ye göre mutluluk, şarkılara pek yaramıyor. Yalnızlık, aşk acısı, mutsuz ruh halleri mutlak lazım. Her pop insanı gibi, cebinden bir Sezen anekdotu çıkararak mevzuyu sağlam limana bağlıyor: “Erol Evgin, Sezen Aksu’ya sorar: Bu sözler nasıl yazılır, bu şarkılar nasıl çıkar? Ruh halini anlamak mümkün değil. Sezen cevap verir: Erolcuğum, ben senin gibi 20 yıldır aynı kişiyle yaşamıyorum ki!”

Makineli bir itiraf geliyor ardından: “İnsan hareket istiyor, ayrılık istiyor, hüzün istiyor, mutluluk istiyor... Anca bunlar varken, içimde fırtınalar koparken ben ben olabilirim, bu şarkıları yazabilirim. Kocasıyla evde televizyon izleyen, ne pişirsem diye düşünen, 11’de uykusu gelip yatağa devrilen insan şarkı yazamaz.”

Röportajın devamı GQ'nun haziran sayısında.

 

İZLE
Ayşe Özyılmazel kamera arkası
İLGİLİ İÇERİKLER ayşe özyılmazel
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası