Futbol dosyası
Fitness

Futbol dosyası

Hepimiz yeri geldiğinde teknik adamlık taslıyoruz ama ukalalığa devam etmek için, bilgilerimizi bakıma almakta fayda var.


Mart ayının ilk günleri. Boston’daki MIT Sloan School of Management’ın konferans salonunda hararetli bir kitle, ellerinde akıllı telefonlar, hiç durmadan tweet geçmekle meşgul. Kucaklarındaki tabletler hızla alınmış notlarla dolu, akılları bir sonraki konuşmada, son derece devrimci buldukları yeni bir dünya görüşünü 140 karaktere sığdırmaya uğraşıyorlar.

Hiç kimse hiçbir konferansı bu denli merakla takip edemez. Onlar ediyor. Hiç kimse sırf hobi olsun diye bu kadar rakamı aklında tutamaz. Onlar tutuyor. Hiç kimse 45 yıl önce, bir futbol maçında beş saniye içinde olup bitmiş bir pozisyonu, sanki beş dakika önce yaşanmış gibi hatırlayamaz. Onlar hatırlıyor. Onlar futbol dünyasının nerd’leri. Milyon çeşit rakamı, binlerce maçtan süzülen istatistiki bilgiyi kuşanmış, bu “güzel oyun”u değiştirecekleri anı bekliyorlar.

Her sene mart ayında Boston’da düzenlenen Sports Analytics Conference, huzur istatistikte diyen ve hem spora hem rakama meraklı bu kitlenin buluşma yeri. Sadece futbol değil beyzbol, basketbol, hokey, yani rakama gelen her spor burada masaya yatırılıyor. Verileri kullanarak bir sporun nasıl ilerleyebileceği, ortalama bir takımın minimum harcamayla nasıl üst düzey bir hale gelebileceği hesaplanıyor.

Bu konuşmaları havanda su dövmekten ibaret sanmayın. Ortada mükemmel bir örnek mevcut: İki sene önce Oscar adayı da olan Moneyball filminde hayatı anlatılan Billy Beane... Beyazperdede Brad Pitt’in canlandırdığı Beane, sadece istatistiki bilgileri kullanarak beyzbolda oyuna ve transferlere dair genel eğilimleri ters yüz etti, takımını dipten çıkardı ve bir şampiyonluk adayı haline getirdi. Onun açtığı yoldan yürüyen ve spordaki genel eğilimleri dinlemek için soluğu Boston’da alan çok kişi var. Özellikle futbol dünyası, son dönemde önemi gitgide artan bu konferans serisine rağbet ediyor. Örneğin dikkatli bakarsanız, dinleyiciler arasında Manchester United CEO’su David Gill’i ya da Chelsea’nin ileri görüşlü Futbol Operasyonları Yöneticisi Mike Forde’yi görebilirsiniz. Barcelona’dan, Paris Saint-Germain’den, Urawa Red Diamonds’tan temsilciler hep orada. 2007’de 200 kişiyle başlayan konferanslar iğne atsan yere düşmeyecek hale geldi. 2014’te 3 bini aşkın kişinin katılması bekleniyor. Sponsorlar sırada...

İşi rakamlar götürecek

Burada konuşulan her şeyi bir çırpıda anlamak mümkün değil. Olay, Championship Manager’da bir sıra takımını üçüncü ligden alıp Serie A’da şampiyon yapmayı çoktan aşmış durumda. Ama dert etmeyin, rehberimiz var. ABD’den futbola âşık iki profesör, ekonomist ve futbol analisti (ve eski futbolcu) Chris Anderson’la oyun teorisi uzmanı David Sally’nin dumanı üstünde kitapları The Numbers Game, futbolun gittiği yönü gayet iddialı bir dille resmediyor. İddiayı kitabın alt başlığından anlayın: Futbol Hakkında Bildiğiniz Her Şey Neden Yanlış?

Yalan değil; futbol seyrediyoruz, yeri geldiğinde (ki sürekli geliyor) kendimizi bir teknik adam yerine koyuyoruz. İlk tepkimiz “Kardeşim bize anlatmasınlar, o iş rakamla değil ruhla olur” diyenimiz de var, normal. Ama Anderson ve Sally’ye kulak kabartmayan kaybeder. Bu işin hem ilmini okumuşlar, hem ruhunu seviyorlar hem de ortaya tuğla gibi kitap koymuşlar.

“Manchester City, Chelsea gibi büyük kulüplerin tesislerinde kenar köşe ofislere kimsenin kim olduğuna anlam veremediği, sessiz sakin çalışan nerd tipler yerleşti” diyorlar; “Prozone, Opta, StatDNA gibi, işi maçlardan veri çıkarmak olan şirketlere bir dünya para ödeniyor.” Bir örnek: Sadece Köln kulübü bile bu verileri işleyip anlam verebilmek için 15 ülkeden 33 kişi çalıştırıyor. “Eski düzen değişmek zorunda” diyor Anderson ve Sally, “Çok ayak direyen olacaktır; verileri bir kenara atan ve hiçbir data bana bir futbolcunun yüreğini gösteremez diyen teknik adamlar halihazırda mevcut.” (Fenerbahçe’de bilgisayar sever Ersun Yanal’la Galatasaray’da her işi yöneten Fatih Terim arasındaki rekabet bu gözle de seyredilebilir.)

“İşi rakamlar götürecek” diyen Anderson ve Sally’nin de bu dünyayı “Bütün mesele ruh” diyenler kadar sevdiğinden kuşkusuz olmasın. Tartışmayı geleceğe bırakıp futbol hakkında bilmediğimiz neleri keşfedebiliriz, onlara bakalım. Ama önce iki futbol filozofundan şifa niyetine iki cümle gelsin. İlki bilge Alman hoca Sepp Herberger’den: “Top yuvarlaktır.” İkincisi de Hollandalı efsane Johan Cruyff’tan: “Tesadüf mantıkidir.” Şimdi devam edebiliriz...

Bir şehir efsanesi: Öne geçen takımın en savunmasız anı, golden bir dakika sonrası

Takımınız golü attıktan hemen sonra televizyondaki yorumcu “Ama şimdi çok dikkat etmeleri lazım, zira golden hemen sonraki dakika, bir takımın en savunmasız anıdır” diyecek. Aldırmayın. Öyle bir şey yok. Hatta tam tersi geçerli. Anderson ve Sally bu mesele için, Londra Şehir Üniversitesi’nden Peter Ayton ve Anna Braennberg’in rakamlarına başvuruyor. Premier Lig’de 1-1 biten maçları masaya yatıran bu iki akademisyen, öne geçen takımların, gol yemeye “en uzak” bulundukları noktanın, maçın geri kalan süresinin ilk çeyreği olduğunu saptamış (Mevcut istatistiğe konu olan maçların tümünde, öne geçenin gol yediğini hatırlatalım). Yani istatistiklere güvenecekseniz rahat olun, takımınızın gol attıktan hemen sonra yakalanma olasılığı çok düşük. Hepimizin travması var, o ayrı.

Kornerden hayır gelmez

José Mourinho’nun meşhur sorusudur: “Bir kornerin penaltı kadar heyecan yarattığı kaç ülke sayabilirsiniz? Cevap: Bir. O da İngiltere.” Kurt teknik adam, uzun topların, muz ortaların, hatta gerektiğinde “doldur boşalt”ların ülkesini elbette herkesten çok tanır; hem hava akınlarının orada ne anlama geldiğini de iyi bilir. Ama bilmekten öte, sezdiği bir şey varsa o da futbolun matematiği. Yazarlarımız Sally ve Anderson, Mourinho’ya hak veriyor ve üstüne basa basa “Kornerden hayır beklemeyin” diyorlar. İkili, istatistik şirketi StatDNA’den aldıkları İngiltere Premiere League 2010-2011 datasını, sadece kornerleri incelemek için masaya yatırmış. 134 maçta 1434 korner atışı... Sonuçları verelim: Sadece beş kornerden biri kaleye şut imkanı yaratıyor. Bu şutlardansa sadece dokuzda biri (yüzde 11) golle sonuçlanıyor. Kısacası İngiltere’de ortalama bir takımın kornerden gol bulma oranı binde 22. Ya da şöyle diyelim: Her atışta kopan onca uğultuya rağmen bir takım ancak her on maçta bir kornerden gol kaydedebiliyor. Yani bir dahaki maçta köşe gönderine baktığınızda boşa heyecanlanmayın.

Haberin devamı GQ Türkiye Eylül sayısında ve iPad edisyonunda

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası