Biletleri önceden almak, bir güne üç film koyup birine gitmek bir gelenek. İstanbul Film Festivali programınıza almanız gereken 10'luyu not edin.
1 / 10
Kuzey sineması, Nordic havası biraz kahkaha ve spor... Vakti zamanında Körling kralı olan bir sporcu ve daha sonra hastalığı nedeniyle buz pistlerinden uzaklaşmak zorunda kalan orta yaş krizi eşiğinde adamlar filmi. Buzlar ülkesi olmasından dolayı soğuk esprilerle karşılaşmayı beklemek yerine 'antidepresean' niyetine programa dahil edilebilir.
2 / 10
Yeni bir neslin çocuğu olarak Marilyn Monroe'yu, Michelle Williams ile anladık diyebilirim. Gerek 'Mailyn ile bir Hafta' filmiyle gerek Amerikan GQ'nun şubat sayısına verdiği pozlarla Marilyn olmanın ne anlama geldiğini gösteren Michelle'in bu sefer ciddi bir rakibi var. 'Anılarına' seçkisinden bir tanesi de 1958 yılında beş Bafta adaylığı kazanan 'Prens ve Şov Kızı'. Ufak da bir not. Film içinde film olarak izlediğimiz 'Marilyn İle Bir Hafta' filmi de bu yapımı kendisine çıkış noktası edinmişti.
3 / 10
Bir adam, üç kadın ve üç erkek çocuk. Senaryosunun büyük çoğunluğu doğaçlama olan filmin çıkış noktası Dostoyevski'nin en popüler romanlarından 'Karamazov Kardeşler'. Ölüm döşeğinde olan babalarını ziyarete giden üç erkek kardeşin bir diğer ortak noktası ise hepsinin de hayatlarının başarısızlık ile sonuçlanmış olması. Farklı buluşmalar ve yıllar sonra gelen hesaplaşmalar...
4 / 10
Karısı tarafından terk edilen bir adam, oğlu tarafından görmezden gelinen bir baba, işleri yolunda gitmeyen bir işletmeci. Bir erkek mutsuzluğun ne olduğunu merak ediyorsa sözlükte büyük ihtimalle bu örneklerle karşılaşabilir. Peki, biraz Latin ateşi, tutku, tango, şarap, futbol ve Arjantin desek? Bu sefer sanırım hissedilen mutluluktur. Bir de şöyle düşünün. Sizi terk eden karınız yıldız bir futbolcunun menajerliğini yapıp onla aynı evde kalıyor! Şaşkınlığınızı dizginleyip bilet almanın zamanı geldi.
5 / 10
200'ü aşkın filmin yer aldığı festival programının hiç kuşkusuz en muzır filmi başrollerinde Maggie Gyllenhaal ve Hugh Dancy'nin bulunduğu 'Histeri'. Konunun 1880'lerde geçmesi hiç sizi korkutmasın, zira zamanın ahlak anlayışının ötesine geçen bir icat filmin konusunu oluşturuyor: Vibratörler. Amaç elbette 'Kadınları Doyuma Kavuşturmak 101' dersini en kolay yoldan halledebilmek.
6 / 10
Dünyanın en büyük çılgınlığı ve adrenalin dozu yüksek şeyi ne olabilir? Metrelerce yüksekten atlamak? Victoria's Secret meleklerinden biriyle bir gece geçirmek? Peki ya bir kliniğe verdiğiniz spermeler sayesinde 533 tane çocuğunuzun olduğunu öğrenirseniz? Daha da ilginci kimliğinizi açık etmeden tüm bu çocuklarla tanışmak zorundaysanız? Kemerli bağlayın, yolculuk başlıyor.
7 / 10
'Inglorious Bastards'ın oyuncu kadrosunda olan Alexander Fehling bu sefer 'her yolculuk bir Odyssey'dir' mantığıyla hareket eden Alman yapımı 'Nehir Bir Insandı'da karşımıza çıkıyor. Dilini bilmediği Güney Afrika ormanlarında ve nehirlerinde beyaz adamın siyah ülkede yolunu ve kendini bulma arayışı.
8 / 10
Akbank Galaları kapsamında gösterimi yapılacak 'Sadakatsizler' aslında pek de eğlenceli bir tema olmayan sadakat meselesiyle dalga geçiyor. Farklı bölümlerden oluşan filmin doğal olarak birden fazla yönetmeni bulunuyor. Bunlardan göze çarpan en tanıdık iki isim ise 'The Artist'in Oscar'lı yönetmen ve oyuncusu; Jean Dujardin ile Michael Hazanavicius. Geçtiğimiz sene yine festival kapsamında izlediğimiz 'Küçük Beyaz Yalanlar' filminin çapkın Eric'i Giles Lellouche bu sefer yanına Jean Dujardin'i alarak çıplak kadınlarla playboy kulüplerinde gezintiye çıkıyor.
9 / 10
"They are the soldiers of the Erotic Army" (Onlar erotik ordunun askerleri). Filmde söylenen şarkılardan birinin tek bir mısrası. Aslında başka bir şekilde söyleyecek olursak GQ Türkiye Mart sayısında gördüğünüz 'Playboy Kamera Arkası'nın filmleştirilmiş hali gibi. NTV Belgesel Kuşağı içinde gösterilecek film, Paris gece hayatının en önemli klüplerinden biri olan 'The Crazy Horse'da gerçekleşen tutku dolu kabare gösterilerinin perde arkasını tüm çıplaklığıyla (hayır metafor değil) gözler önüne seriyor.
10 / 10
Ortalama bir erkeğin favori filmlerinin başında muhtemelen 'Hangover' geliyordur. Ancak bu sefer hikâye biraz farklı. Yıldız üçlünün değil de Alan'ın (Zach Galifianakis) hikâyesi gibi. Yirmili yaşlarında henüz 'milli olmamış' üç genç. Ancak, artık, ilk cinsel deneyimlerini yaşamak için de sabırsızlanıyorlar. Fakat ortada iki engel var. Mesafeleri aşıp Ispanya'ya ayak basmak en kolayı? Peki, kendi fiziksel engelleri? Yaşanmış bir hikâyeden yola çıkan filmi ister 'engelleri nasıl aşarım' temalı bir yol gösterici olarak görün, ister eğlence aracı. Yazı: Aykun Taşdöner