Çok Üzgünüm İstemeden Seni On Sene Aldattım
Hayat Rehberi

Çok Üzgünüm İstemeden Seni On Sene Aldattım

Aldatma bir ata sporu mudur? Çapkınlık siyasi yaşamda oy getirir mi? Erkekleri ve kadınları hiç acımadan deşifre eden bir yazarın rehberliğinde İtalya’nın yatak odasına dalıyoruz.

Erkek aldatır, kadın yakalar. Sonra kıyamet kopar. Derken çift boşanır. Çocukların kimde kalacağına karar verilir. Herkes yoluna gittikten sonra hayat başka mecralarda, başka maceralarla akmaya devam eder... Hikaye böyle. Tanıdık, bildik, hep aynı... Değilmiş meğer. “Yok işte, siz her şeyi yanlış anlamışsınız, o işler öyle olmuyor” diyen var. Dahası, “İtalya’da hiç öyle olmuyor, başka türlü yürüyor” da deniyor.

Guia Soncini’yle tanışın. La Repubblica, Gioia! ve İtalyan Vanity Fair’inde de kalem oynatan sivri dilli yazar, kitabıyla öyle bir kroşe çıkardı ki, İtalyan basınında küçük çaplı bir deprem yaşandı. “I Mariti Delle Altre”de (Başka Kadınların Kocaları) yazar, İtalyan toplumunun yatak odasına palas pandıras dalıyor. Ve ortamı epey kalabalık buluyor! Yatakta evli çift, dolapta bir adam, yatağın altında bir başka adam, banyoda bir kadın...

Kitap, bir nevi “İtalyan usulü aldatma” rehberi. “Aldatma bizim ata sporumuz” diyor Soncini. “Biz zina üzerine kurulmuş bir cumhuriyetiz” de diyor. Ama bunları ahlakçı bir tavırla söylemiyor, ayıplamıyor. Bilakis “Böyle güzel, böyle iyi” diye tavır koyuyor. İtalyan evliliklerinde erkek de aldatır, kadın da, taraflar bunu bilir, ona göre yaşar, deniyor kitapta. Herkesin bildiği sırlar bunlar yani. Yine de yazmak yürek ister. Hele “20 yıl boyunca süren evlilikte bir kere bile aldatma olmadıysa, bu çift zaten ölüdür” demek...

İtalya’da kim ölü, kim diri; beraberce görelim. 

SÖZ VER, KARIN SENİ SAKIN SEPETLEMESİN!

Erkekler kadınları anlamıyor, tamam. Ama Soncini daha da fazlasını söylüyor. Erkekler ne resmi eşlerini ne de metreslerini anlıyor. Örnek de veriyor: “Bir metres, evli sevgilisinin bir gün elinde bavullarıyla çıkıp gelmesini asla istemez. Bir metrese yapılacak en büyük saygısızlık budur.” Neden? “İtalya’da kadınların önemli bir kısmı zaten özgür olmayı seçtikleri, rahat rahat takılmak istedikleri için evli erkeklerle olur” diyor Soncini. En iyi örneği de kendi ailesinden. Kitap babasıyla başlayıp babasıyla bitiyor. Babası, çoğu İtalyan erkeği gibi karısına pek az sadık kalabilmiş. Çocukken onun uzun süren seyahatlerini, birdenbire evden yok oluşlarını anlamıyormuş ama bir gün olan biten annesinin canına tak edince, işler onun için de açıklık kazanmış.

“Seç” demiş annesi, “Ya ben, ya o!” Doktor babası da onu seçmiş. Yani uzun süre beraber çalıştığı ve beraber olduğu hemşireyi. “Gidiyorum” demiş, bavulunu toplayıp çekip gitmiş. Sonra da...

Soncini’nin kitabının önemli bir kısmı işte bu “sonra”nın üzerine kurulu. Sonra, yani babası hemşirenin evine vardığında ve heyecanla “İşte geldim tatlım, senin için karımı terk ettim” dediğinde pek de memnun olmamış karşısındaki. “Niçin buraya geldin?” demiş kadın, “Ne istiyorsun benden? Ben böyle bir şey istemiyorum. Seninle sadece sevişiyorum.” (Burada biraz daha yakası açılmadık bir ifade hayal edebilirsiniz.)

Nihayet bir de son darbe: “Benim zaten bir erkek arkadaşım var.” İşin sırrının burada yattığını söylüyor kitabında Soncini: “En iyi yasak ilişkiler kadının evli erkekten istediği bir sözle başlar: Bana söz ver, karın tarafından sepetlenmeyeceksin!” 

METRES HAYATI NEREDE BAŞLAR, NEREDE BİTER?

Başka Kadınların Kocaları, yayımlandığı günden itibaren İtalya’da epey yankı uyandırdı. İki sebebi var. Birincisi, İtalyanlar, özellikle de erkekler, kitabın içeriğinden rahatsız olmak bir yana, zaten çok iyi bildikleri gerçeğin sivri dilli bir kadın yazar tarafından ayrıntılara girilerek anlatılmasını sevdi. İkincisi, kitap ünlü “sadakatsiz” İtalyanları tatlı tatlı listeledi.

Listenin orta yerinde, büyük oyuncu Marcello Mastroianni duruyor. Aktör, İtalyan usulü yasak ilişkinin vücuda gelmiş hali. Karısı Flora’yla evliyken Fransız oyuncu Catherine Deneuve’le çocuk yapan ve büyüten o. Ardından, halen aynı kadınla evliyken Amerikalı oyuncu Faye Dunaway’le tutkulu bir aşk yaşayan da o. Son olarak, belirtmeye bilmem gerek var mı, söz konusu evlilik her şeye rağmen devam ederken İtalyan yönetmen Anna Maria Tatò ile beraber olan da o. Bu sonuncusunun, Mastroianni’nin ömrünün son 22 yılında yaşandığını da ekleyelim.

Efsane yönetmen Vittorio De Sica’dan da sağlam bahis var kitapta. Bisiklet Hırsızları’nın yönetmeni bir evde çocuklarını yatırır, kendi de yatağa girer, gece yarısı uyanır, başka bir evdeki bir yatağa koşar ve orada bir başka kadınla, metresiyle sabahı edermiş.

Soncini’ye göre İtalya’da çok sık görülen bu tip uzun metres hayatı, zaten artık “ikinci evlilik”, bir tür poligami anlamına geliyor. Herkes de her şeyi biliyor.

SADIK ERKEK, ÖLÜ ERKEKTİR!

Yazar Guia Soncini hiç evlenmemiş. Ama evlilikten anladığı konusunda iddialı. En azından bazı evli erkekleri “yakından” tanıdığını söylüyor. Meselesi şu: Bir insan hem evli, hem sadıksa “ölü” demektir. En azından İtalya’da öyleymiş! 

YASAK AŞK OY GETİRİR Mİ? BERLUSCONI VAKASI

Konu hem İtalya hem sadakatsizlikse akla gelen ilk örnek belli: Eski İtalyan Başbakanı Silvio Berlusconi. Son günlerde sosyal hizmet cezasıyla konuştuğumuz Berlusconi’nin yasak aşkları tam da bu kitabın konusu. Siyaset adamının bazen herkesin gözü önünde, bazen gizliden gizliye yaşadığı yasak aşkların dökümü buraya sığmaz ama yine de bir-ikisine göz atalım: Berlusconi, ilk karısı Carla Dall’Oglio ile evliyken (1965-1985 yıllarında evli kaldılar) sonradan evleneceği aktris Veronica Lario’dan bir çocuğu oldu (Bu ikinci evlilik de 1990-2010 yıllarında, demek ki Silvio’ya ancak 20 sene sabrediliyor ki, epey uzun bir süre). Lario, selefinin aksine kocasının ilişkilerini açıktan protesto ediyordu. Soncini’ye göre bunun sebebi, Berlusconi’nin artık gemi azıya alıp her şeyi çok açık yaşamaya başlamasıydı. Tabii bu söz konusu aşkların yaşının epey küçük olması da baş ağrıtıyordu.

Şimdi sıkı durun. Soncini, Berlusconi’nin ilişkilerinin “oy kazanmak” için kurgulandığını düşünüyor: “Burası İtalya, bir yasak aşk seçimde iş yapar. Biz zina üzerine kurulmuş bir cumhuriyetiz.”

Şöyle söyleyelim; siyaset bilimciler Berlusconi’nin kazandığı oyları, bugüne dek, hepsi topluma ve siyasete ilişkin birçok faktöre bağladı. Bu faktörlerin içinde yasak aşk hiç yok. Araştırması yapılsa belki bulunur ama en azından şimdilik bilinen, Berlusconi’nin çapkınlık yüzünden hiç oy kaybetmediği. Orası İtalya... 

15-11/24/italyan-1.JPG

EVLİLİK İÇİN MÜKEMMEL RAKAM: DÖRT

İtalya’da insanlar daha mı sadakatsiz? Kitabın cevabı, hayır. İnsanlar dünyanın her yerinde aynı, diyor kitap. Ama İtalyanlar mesele etmiyor. Vurucu ifadelerle derinleştiriyor meseleyi: Evleniyoruz, çocuk sahibi oluyor ve birbirimizi aldatıyoruz. Anglosaksonlar bunu bir problem olarak görüyor ve hemen boşanmaya çalışıyor. İtalyanlarsa evliliğin romantik temeller üzerine kurulmadığının farkında. Yani bu sadece toplumsal bir sözleşme. Kiminle çocuk yapacağını, hayatını kiminle paylaşacağına dair bir sözleşme. Daha da fazla bir şey değil evlilik, diyor kitap. En azından İtalya’da.

Örneği bu defa İngiltere’den veriyor Soncini. Prenses Diana’nın “Evliliğim çok kalabalık” dediğinden bahsediyor. “Böyle hissediyordu çünkü hakikaten kalabalıktı evliliği; zira üç kişi vardı. Halbuki bu rakam dört olmalı. Bir evlilik için mükemmel rakam dörttür.

İTALYA’DA İNSANLAR NEDEN BOŞANMIYOR?

Bu kadar sadakatsizlik varsa neden eşler birbirinden ayrılmıyor? (İtalya’da boşanma oranları diğer AB ülkelerine nazaran sürekli düşüyor.) Kitaba göre bunun cevabı basit: Boşanmıyorlar çünkü ihtiyaç duymuyorlar. Tabii bir de koyu Katolik İtalya’da boşanma sürecinin yıllar aldığını hesaba katmak gerek.

ALDATAN KOCA AFFEDİLMELİ Mİ?

Soncini’nin babasıyla anılarına geri dönelim. Doktor babası, hatırlayın, annesini terk edip uzun süredir beraber yaşadığı hemşire sevgilisinin evine gitmişti. Sevgili de onu evinde istemediğini, onunla sadece seks için birlikte olduğunu söyleyerek babayı sepetlemişti. Hikayenin devamında, Soncini’nin annesinin babayı geri eve aldığını okuyoruz.

Soncini, annesinin ne kadar eğitimli de olsa boşanıp “dul” kalmak istemediğini çünkü o dönemde İtalya’da dul bir kadının toplumda çok kabul görmediğini anlatıyor. Üstelik o dönemde (ve hâlâ) çapkınlık yapan kocalar sıklıkla affediliyormuş. Affedilince de daha iyi kocalar olduğuna inanılıyormuş! Annesiyle babasını, eve geri dönme vakasından çok sonra tartışırken duymuş Soncini: “Arkadaşlarımın da onları aldatan kocaları var” diye bağırıyormuş annesi: “Affediyorlar, onlar da dünyanın en iyi kocaları haline geliyor. Ama sen! Sen gittin, bir başka kadını becerdin, halen hayırsızsın, halen hayırsızsın!”

KADINLAR DAHA ÇOK ALDATIR AMA YAKALANMAZ

Şimdi yazarın annesi ve arkadaşları hakkında başka ayrıntılara geçelim. O dönemin evli kadınları da epey ilişki yaşıyordu, diyor kitabında Soncini. “Ama yakalanmıyorlardı! En azından erkeklere göre bu konuda daha becerikliydiler.” Halen de öylelermiş! Soncini’nin Times gazetesine anlattıklarından aktaralım: “Bugünün İtalyan kadınları da bu konuda epey düzenbaz; yeni teknolojinin kolaylaştırdığı evlilik dışı ilişkilerin keyfini sürüyorlar. WhatsApp’dan da, Tinder’dan da yararlanıyorlar. Her imkanı kullanıyorlar. Modern İtalyan erkekleri halen eski kafalı. Online olduklarında bile eski kafalılar. Uygulamaları seks yapacak birini bulmak için değil, ancak birinin nerede olduğunu bulabilmek için kullanıyorlar.” 

İKİ ADAM BİR ERKEK ETTİĞİNDE

Dünya değişmedi, sadakatsizlik oranları aynı. Erkek de, kadın da aldatıyor. Değişen, toplumun erkek ve kadına bakışı. Kitap, eski İtalyan filmlerinde eşini aldatan kadının hep “cezalandırıldığını”, özellikle de öldürüldüğünü yazıyor. 1970’lerde çekilen filmlerde bile durum bu. 1990 yapımı Turné’de (yönetmeni Gabriele Salvatores) kadına bakışın değiştiğini görüyoruz. O filmde genç kadın, idare ettiği iki ayrı erkeğe bakıp şu cümleyi kuruyor: “İkinizi de seviyorum ama ‘il fatto è che voi due, insieme, fate un uomo perfetto’; yani ancak ikiniz birleşince mükemmel erkek oluyorsunuz.” Bunu diyor ve öldürülmüyor. Soncini’ye göre gerçek değişim bu.

ERKEK DEDİĞİN PARÇALAR!

İtalyan kadınların mutluluğu evlilik dışı ilişkide bulmalarının nedenlerinden biri de, İtalyan erkeklerinin ana kuzusu olması. Örneğin Roma’da erkekler Avrupa’nın diğer birçok yerine oranla baba ocağında (yani annelerinin dizinin dibinde) çok daha uzun kalıyor: “O kadar alışmışlar ki annelerine, yatakta akrobatik numaralar yapmak yerine, annelerinin onlara lazanya pişirmesini tercih ediyorlar. Şimdiye dek karşılaştığım en beter erkek, el ele uyumak isteyendi. Kadınlar bugün sevgi dolu mesajlardan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmuyor. Erkekten ‘Senin külodunu parçalayacağım’ diye mesaj atmasını bekliyorsunuz, o ‘Gelip sana sarılacağım’ yazıyor.”

 

BAŞARILI BİR EVLİLİĞİN SIRLARI!

İtalyan usulü aldatmanın travmatik örnekleri de var. Örneğin efsane film “Roma, Açık Şehir”in yönetmeni Roberto Rossellini ve karısı Marcella De Marchis’in yaşadıkları. Daha iyisi, Rossellini’nin Marchis’e çektirdikleri diyelim. De Marchis, Rossellini’yi o kadar seviyordu ki, kocası bir başka kadına, İsveçli oyuncu Ingrid Bergman’a gönlünü kaptırdığında bile ona yardımcı oldu. Hem de epey dramatik şekilde. İtalya’da o dönem bir boşanma yasası olmadığından De Marchis, Avusturya vatandaşlığı aldı. Bu sayede, biri kocası olan iki âşık evlenebildi (Bu evlilikten güzel oyuncu Isabella Rossellini dünyaya gelecekti). İşleri daha da enteresan hale sokan, De Marchis’in yıllar sonra bir otobiyografi yazması ve kitaba “Başarılı Bir Evlilik” adını vermesiydi. 

FRANSIZLAR BEŞTEN YEDİYE NE YAPIYOR?

Roma’da yaşanan Roma’da kalır ama Paris’te yaşanan kapı kapı dolaşıyor. Çapkınlık hayatı, seks kaçamakları, metresler ve pervasızlık söz konusu olduğunda Fransızlar, her fırsatta bu alanda dünyada üstlerine olmadığını iddia ediyor! Örneğin o meşhur “cinq à sept” geleneği... Türkçesi “beşten yediye”. Orijinal anlamı “işten sonra dostlarla takılma”. Halk arasında evrilmiş hali: Yasak aşk zamanı.

Eskiden daha çok erkeklerin metresini ziyaret etmesi anlamında kullanılıyordu. Artık kadınlar da erkekler kadar mevzuya dahil. Siyaset yaşantısında bile metres kavramını oturtan Fransa’da (en son devlet başkanı François Hollande’ın yasak ilişkisinin ortaya çıkmasıyla yeniden gündeme gelmişti) sırf “beşten yediye” meselesinin dahi İtalyanları geride bırakacağı söyleniyor. Soncini, İtalyanlar adına bu konuda da iddialı: “Beşten yediye sadece Fransızlara mı özgü yani, İtalya’da bu bizim milli sporumuz!”

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası