Röportaj

Metin Akdülger ve Hayatın Anlamlandığı Sahneler

Hayatı acelesi olmadan yaşayan insanların getirdiği dinginlik hissi çok değerli. O insanlarla durmak, sakinlemek ve düşünmek iyi geliyor. Metin Akdülger, kendi yolunda hiç koşturmadan ilerleyen biri; insan hem hayret ediyor hem de ona eşlik etmek istiyor. GQ Türkiye Sonbahar 2022'de hayatın anlamlandığı sahnelerde başrol Metin Akdülger.

metin_akdülger

Stan Lee, Hulk karakterini yaratırken onu gri renkte hayal etmiş. Ancak o yıllardaki matbaa ve mürekkep sorunları Lee’nin bu hayalinden vazgeçmesine sebep olmuş, Hulk’ın rengi yeşile dönmüş. Metin Akdülger elindeki gri renkli bir takım elbise giymiş Hulk figürünü bana gösteriyor, adının Joe Fixit olduğunu söylüyor. Stan Lee’nin ilk hayal ettiği, yıllar sonra Peter David’in hayata geçirdiği haliyle “Grey Hulk”. Yalnızca figürün kolları ve bacakları yok. Metin bir yandan şu sıralar Türk çizer Yıldıray Çınar’ın Marvel için çizdiği Joe Fixit figürünün eksik parçalarını tamamlamaya çalıştığını söylüyor. Tam o an Metin’i yakından takip edenlerin bildiği gibi, onun sonsuz figür ve oyuncaktan oluşan koleksiyonu gözümde canlanıyor. Joe Fixit’i tamamlayacağından da, koleksiyonun büyüyeceğinden de eminim; Metin’le sohbetimiz boyunca hayal dünyasına bolca dalacağımızdan emin olduğum gibi.

metin_akdülger

Joe Fixit’ten bir diğer karaktere, bu kez yaratıcısının Metin Akdülger olduğu bir karaktere geçiyoruz: Kaptan 88. Metin’in Osman Oğuz Öğün’le kaleme aldığı ve Sadi Güran’ın çizdiği çizgi roman serisinin ilk kitabı raflarda yerini alalı birkaç ay oldu. Bir çizgi romanın yolda olduğundan ilk kez Şubat’ta haberim olmuştu, Metin o dönemde çok da detay vermeden anlatırken sürecin üç yıl öncesine, pandeminin de öncesine gittiğini bilmiyordum. O dönemde Oğuz’la birlikte bir zombi kısa filmi çekmek istediklerini, birlikte bir şeyler üretmeyi amaçladıklarını anlatıyor. Tiyatroya hiperrealist işler yaparak başladığından bahsediyor, o günden günümüze gelirken ve dijital platformlar da günden güne hayatımızın içine daha çok girerken Oğuz’la birlikte kafa kafaya vermişler. “Gerçeklikle tam öpüşmeyen ama gerçeklikle dans eden işler yapabilir miyiz diye düşünürken bir sürü proje yazdık ve bunları yazarken ortaya bir bilimkurgu evreni çıkmaya başladı. Biz bazı kurallar yazmaya başladık. Kaptan 88’i üç yıldır yazıyoruz ama bu üç yıl akış içerisinde geçti, çok fazla şey yazdık yani. Bu dört kitaplık bir seri ve sonunda tamamlanacak. O yüzden merakımı anlattığım bir eseri tamamlayacak olmak beni hayata bağlıyor şu an gerçekten.”

metin_akdülger

Kaptan 88, Metin’in hayatının öyle bir noktasında ki, seçtiği tüm işleri ona göre belirlediğini anlatıyor. Hayatındaki bu yaratıcı eyleme izin verebilecek performansların ve işlerin peşinde.

Bir yandan da bu bilimkurgu evreni, belki de dönüşen hayatlarımızın bir yansıması. Hepimizin Twitter’la ya da Instagram’la birer dijital kimliğinin oluştuğu, gerçeklikle dijitallik arasında bir yerdeyiz. “Bir hikaye motoru yaratmaya çalışıyorum şu an. İnsanların da kendini paylaşabileceği bir şey yaratmaya çalışıyorum çünkü fantastik bir dünyada insanların kendilerini özgürce ifade edebilmesi fikri beni harekete geçiriyor.”

metin_akdülger

Metin kurulan ortak dillerden ve jenerasyon farklarından bahsediyor. Kimilerine garip gelen şeyler, bizim jenerasyondaki insanlar için birleştirici bir öğe olabiliyor. O dili anlayan insanlarla da çok daha direkt bir iletişim kurulabiliyor. “Birbirimizi birleştiren yaratıcı eylemlere ihtiyacımız var çünkü herkes hayal kırıklıkları veya yıkıcı eylemler altında buluşuyor şu an. Ve hayaller de bu negatiflik üzerine kurulmaya başlıyor.”

Hayaller üzerine düşününce aklıma Midjourney ya da DALL·E 2 geliyor. Bu isimleri duyduysanız, insanlığın hayal gücü ve merak dürtüsünün nerelere gittiğini görebiliyorsunuzdur. İlk kez duyanlar için, bu iki yapay zeka sistemi onlara sunulan birkaç cümle hatta bazen birkaç kelimelik yönlendirmeler sonucunda size saniyeler içinde son derece gerçekçi görseller çiziyorlar. Bu şekilde Monet’nin eserlerini yorumlayanlar da var, kendi sergisini açanlar da; Midjourney ise “insanlığın hayal gücünü genişletmek” amacında olduğunu söylüyor. Teknoloji almış başını giderken şunu düşünüyorum: Metinler gibi 4120’de geçen bir hikaye de yazsak, aslında oradaki duyguyu arıyoruz, karşı tarafa onu aktarmanın peşindeyiz. Sinemada da müzikte de bu böyle. Hala beni tiyatro kadar etkileyen bir teknoloji girmedi hayatıma. Günün sonunda duygu teknolojiyle gelişmiyor. Tam bu noktaya, Kaptan 88’den bir alıntı tam oturuyor: “Yalnızlık benim gibi bir uzaylıyı bile romantikleştiriyor. Betimlemeler falan fena değil. Ama bazen bir gök taşı sadece bir gök taşıdır.” Bazen bir gök taşı sadece gerçekten bir gök taşıdır.

metin_akdülger

“İnsanın gelişimine baktığım zaman sürekli bir araç bulduğumuzu görüyorum. Bilgisayar, telefon, yapay zeka bu yollardan bazıları. Ama biz toplum olarak insanı ve sentetik insanı birbirinden ayıracak seviyeye gelmedikçe, büyük ihtimalle tiyatroda yaşadığımız hissin üstüne koyacak bir şey olmaz.”

Metin de ne üretirse üretsin o hissin peşinden gidenlerden. Onu tek bir kelimeyle tarif etmem gerekse, bu seçicilik olurdu. Bence birçok oyuncudan daha ince eleyip sık dokuyor ve işine çok saygı duyuyor. “Ben siyaset okudum, Amerikan futbolu oynadım, çok daha farklı bir hayatım vardı ama en başından beri oyunculuğun içinde olmak istiyordum. Sadece oyunculuk da değil bu arada, kendini ifade etmek. Varoluşunu anlamlandırmak istiyorsun ve en anlamlı geldiği yerde sürekli durmak istiyorsun. Benim için orası bir sayfa, bir sahne. Ben mesela provaya girdiğim zaman altı, yedi saat ara vermeden çalışabiliyorum. Çünkü seviyorum bunu, kendimi anlamlandırdığım yer sahne. Arıyorsun sürekli, keşfediyorsun kendinin farklı farklı hallerini. Thauma gibi işte.” Mesleği gereği içinde yer aldığı her işte tam anlamıyla orada; o karakteri, o hikayeyi çok iyi kendine katıp içselleştirmiş halde.

metin_akdülger

Aslında Metin için meslek kelimesinin konvansiyonel anlamda bir karşılığı yok. Oyunculuğu bahçıvanlığa benzetiyor, her çiçekten anlamak, birçok şeyi bilmek, neyi ne zaman keseceğini, ne zaman uzatacağını bilmek gibi... “Kendinle direkt bir iletişim kurmadan, gündelik hayatından bir şeyleri anlamadan, kaçarak yaşamak bir oyuncunun yapabileceği bir şey değil bence. Ben sahnede bir performans gösterebilmenin özgüvenini Amerikan futbolundan aldım. Amerikan futbolu oynayabilmenin özgüvenini hayattaki bazı öfkelerimden aldım. Hayattaki bazı öfkelerim de hayattaki bazı mağduriyetlerimden geldi. Bunların hepsi birleşik. Oyunculuğu da hayatın bir parçası olarak gördüğümden bana gelen bir karakterin bize gösterilmeyen dallarını keşfetmekten haz alıyorum.” Aynı anda birçok yerde olmak ile sadece anda olmak arasındaki gelgitlerle dolu hayatımız. Size de oluyor mu, bazı zamanlar aynı anda hem tek bir şeye yoğunlaşma ihtiyacı duyuyor hem de her şeyden biraz bileyim, biraz haberim olsun ve yüzeyde kalayım diyor musunuz? Metin Akdülger’e öykündüğüm alan da burası. Bana kalırsa o, kendi alanlarını keşfetmiş ve bazen sadece oralarda olabiliyor. Figürler, müzik, çizgi roman... Metin bunun dönemsel olduğunu söylüyor. “Bu hissettiğini kaçırma psikolojisini ben de yaşıyorum. Bence herkes yaşıyor. ‘Ne kadar çok çalışırsam, ne kadar çok bilirsem o kadar iyi olur’ düşüncesi hepimizde var. Ama anlatacağın şeye, onun öznesi olan eyleme, o hayattaki derde odaklandığın zaman kendinden çıkabiliyorsun biraz. Başka bir şeye adıyorsun kendini, sebat etmeye başlıyorsun. Bu olabildiği zaman ki bu çok sık olan bir şey değil bir yaratıcı gibi hissediyorum.”

metin_akdülger

Bu arayışının çok yönlü olduğunu biliyorum ama kafasında nasıl bir mesainin ya da önceliklendirmenin olduğunu merak ediyorum. Örneğin müzik grupları Journers’ın bir kısmının Bursa’da olduğunu, İstanbul’daki işler sebebiyle yaklaşık bir yıldır müzikle uğraşamadığını söylüyor. “Akışta başlıyor aslında, sonrasında sebat kısmı devreye giriyor. Müzik öyle bir iş ki, canlı performans yapmazsan işin güzel kısmını kaçırıyorsun. Canlı performansı ortaya koymak için de belirli bir sahne özgüvenini, belirli bir yetkinliği inşa etmen gerekiyor. Bu da mesela benim durumumda çok kolay değil çünkü ister istemez gönlümce rezil olabileceğim sahneler bulamıyorum. Bunu da stüdyo süreçleriyle, arkadaşlarımla yapmam gerekiyor; maddi ve manevi bir mesai.”

Gönlümce rezil olabileceğim sahneler ifadesi beni çok etkiliyor. Kendiyle bu denli barışık ve yetkinliklerinin farkında olan biri Metin Akdülger. Söz konusu oyunculuğu, müzisyenliği ya da yazarlığı olsun, fark etmez. Yazdığı birçok şeyi uzun süre cebinde tutan ve demlenmesini bekleyen, giyinirken fazla dikkat çekmeyecek, sade görünümleri tercih eden biri. Kendi kafasındaki konforu da böyle sağlıyor bana kalırsa. Bu sayede da kendi döngülerini sürdürüyor, bazı zamanlar müzikle, bazı zamanlar çizgi romanla, bazı zamanlar da sahnede kendini ifade etmenin yollarını ve cesaretini yeniden ve yeniden keşfediyor. Aradığı sahneleri bulurken, kendini anlamlandırdığı yerlerde dururken onu seyretmek büyük keyif.

Metin Akdülger GQ

İZLE
İmrendiren Tasarım Oyuncak Koleksiyonu
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası