Müzik Şişmanlatıcı Bir Gıdadır  | Velayet Rejimi
Argüman

Müzik Şişmanlatıcı Bir Gıdadır | Velayet Rejimi

Levent Erden'in Velayet Rejimi serisinden müzik soslu bir baba kız hikayesi: "Baba, küçük kızı gece yarısına dakikalar kala kontrbası merak ettiği için yollara fırlayıp onu mini bir konsere götürdü. Çabanın karşılığı çok kısa süre sonra geldi. O artık gerçek bir müzikseverdi."

Baba sürekli, sertçe ve ritmik olarak karnına batan parmakla uyandı. Burnunun yarım karış üzerinden cevap bekleyen sabırsız iki göz kendine dikilmişti. Gözlerinin açıldığını görür görmez sordu: “Kontrbas nedir?” Baba hafifçe doğruldu, onu her sabah kızından bile daha acımasızca uyandırmaya alışkın çalar saate baktı. Gece yarısına yaklaşıyordu. “Babacıklar her şeyi bilir” yargısını sürekli doğrulamak için hiçbir soruyu cevapsız bırakmamaya çalışan baba açıklamak zorunda kaldı:

“Kontrbas, kemanın büyüğü, kocamanı.” Boş bakışlar…

“Hani yayla çalınan, çeneyle omuz arasına sıkıştırılan.” Boş bakışlar… Halbuki kemanı biliyordu.

-Kemanı hatırladın mı?

-Evet, ama kocaman nasıl?

-Benim boyumdan bile büyük!

-Ama nasıl?

Baba canavar saate bir kez daha göz attı. Gece yarısına yaklaşmaya devam ediyordu. Yataktan fırladı. Alelacele giyindi, sonra kızını giydirdi (Uçaktaki oksijen maskeleri düştüğünde yapılacakların sırasından esinlenerek). Temmuz. Festival ayı, Taksim’de bir otelin altındaki kafe, festival süresince konser sonrası uğrayabileceklere geç saatte “caz dinletisi” sunuyordu.

Kafenin önüne geldiklerinde, saat çok yakınlaşsa da henüz gece yarısı olmamıştı, arabaları balkabağına dönüşmeden yetişmişlerdi ve müzik devam ediyordu. Babanın içi çalan grubu görünce rahatladı. Bu tür gruplar ucuz olsun, bir kişi eksik olsun diye kontrbas almaz genellikle. Ama bu sefer nasıl olduysa vardı. Kızını kontrbas çalan sevimli gencin tam karşısına bir tabureye sığdırdı, “İşte kontrbas” dedi. Kendisi son boş yere, en arkada bir masaya geçti. Kızı iki avcunun arasında, şimdiye kadar babasının hiç görmediği bir konsantrasyonla müziğe daldı.

Müzik biter bitmez, taburesinden kontrbasın yanına zıpladı. Çalan çocuğu soru yağmuruna tuttu. Sempatik müzisyen, ona minik elleriyle pizzicato yaptırdı. Telleri tek tek anlattı. Arşeyi gösterdi. Kendi çekti. Minik kıza, yardımla çektirdi. Çıkan seslere kızının şen kıkırdamaları karıştı. Dakikalarca. Sonra bir anda, müzisyenlere el sallayıp babasının yanına koştu: “Tamam, kontrbası öğrendim!”

Hala balkabağına dönüşmemiş arabalarına bindiklerinde saat en küçük olmuştu. Kzı arka koltuğa oturur oturmaz uyumuştu bile.

Baba, henüz beş yaşına bile girmemiş minik kızının uyurken beşinci kata çıkarıldığında ne kadar ağır olabileceğini hatırladı, sağlamlığı tartışmaya açık belini yine zorlu bir sınav bekliyordu.

Öte yandan, kendi hayatında çok önemli olan müziğin kızı için de önemli olması için gösterdiği çabaların karşılığı olarak görüyordu olan biteni. Bazen bu yüzden zor durumlarda kaldığı da oluyordu tabii.

Uzun yıllardır tanıdığı arkadaşının, sadece kendisinin yerini bulabildiği milyonlarca plak ve kasetin içine nasıl sığdırıldığını muamma olan minnacık dükkanına uğramışlardı. Dükkana bir tek dükkancı sığdığı için kaset kolilerinden oluşan öbeklerden birinin üzerinde otururyordu. Dükkancı, sekiz numara miyop gözlüklerinin ardından babayla “Sende şu var mı, şu da geldi, bunu dinledin mi, ikisi beraber ne acayip olmuş, herifler çalmıyor ayin yapıyor” muhabbetine girmişti. Albüm albüm, grup grup, müzisyen müzisyen, ansiklopedi yazıyorlardı!

Kolilerin üzerinde bacak bacak üstüne atmış, konuşmayı takip eder gibi yapan kız nihayet akıllarına geldi. Biraz da dükkandaki çeşit bolluğunu göstermek için adam “Sana göre çok güzel şeyler geldi” dedi. Ünlü televizyon spikerinin çıkardığı masal kasedi? Cevap omuz silkmeden ibaret. Çocuk şarkıları derlemesi? Cevap omuz silkme. Şu? Omuz silkme. Bu? Yine omuz silkme!

Baba bu omuz silkmenin ne demek olduğunu iyi biliyordu. Sevilmeyen yemekler, gidilmek istenmeyen filmler, görülmek istenmeyen akrabalar, oynanmak istenmeyen oyunlar sayıldığında “Yukarıdakilerden hiçbiri” anlamına gelen, doğru soru bulunana kadar amuda kalkılsa başka cevap alınmayan klasik hareketti.

“Galiba sen müzik sevmiyorsun.” Adamı delen bakışlar, sıkılan dişler arsından sertçe sızan kesin bir “Seviyorum!” Adam devam etti: “Ama sana ne söylesem olmadı. Bütün çocuklarına sevdiği her şeyi gösterdim, beğenmedin. Sen ne dinlemeyi seviyorsun ki?” Kız babasına baktı. Babası başıyla onayladı. Kız adama baktı, baktı. Gayet snob bir ifadeyle patladı: “Keith Jarrett!”

Dükkan sahibinin miyobu bir milyona fırladı, dürbünleşti, dürbünün diğer tarafından kıza baktığını anladı. Dürbünü saygıyla düzeltti. Bayılmasına ramak kalmıştı.

 

SINIR GÖKYÜZÜ

LEVETN ERDEN

 

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası