Bu Dünyada Olup Bu Dünyanın Olmamak Mümkün mü?
Wellness

Bu Dünyada Olup Bu Dünyanın Olmamak Mümkün mü?

Denge arayışında yoganın sunduğu cevaplar her doğru rehberlikle bambaşka algıları geliştiriyor. GQ Denge editörlerimizden Özgür Oral'a göre: "Su gibi formsuz olan zihni mümkün olduğunca vücudumuza bağlamak asana yoga pratiği ile mümkün."

Gözlerimizi kapattığımızda formsuz bir sonsuzlukta, hayal gücümüzün bizi götürdüğü yerlere gidebilsek de aynı sonsuzluk potansiyeline sahip fiziksel dünyayı ancak beş duyu organımızla belli formlara hapsolmuş şekilde tecrübe edebiliyoruz… Ve formlar içine hapsolmuş bu sonsuz enerjiyi ancak kendimizi dünyanın ritmine uyumlayarak tecrübe edebiliriz.

Bunu bir örnekle ifade etmek gerekirse birçok trafik lambasının olduğu bir caddede arabamızın hızını trafik ışıklarının yeşile dönüşüm hızıyla harmanlamaya benzetebiliriz. Bu senkronizasyona trafiğe kapalı bir caddede ulaşmak kolaydır, ancak öndeki arabalar, yoldaki çukurlar, dikkatimizi sağa sola çeken dış etkenler nedeniyle bu senkronizasyondan uzaklaşırız. Aslında bizlerde doğanın bir parçası olduğumuzu kendimize anımsatırsak, zihnimizin yarattığı engellerden, limitlerden, blokajlardan daha az etkileniriz. 

Doğanın bir parçasıyız, sahibi değil, kendimizi olduğumuz yere köklemeliyiz, hayal alemine dalmadan ayaklarımız yere basarak, dünyaya bağlanarak yaşayabiliriz.

Asana yoga pratiği ile yaptığımız da bu zaten, su gibi formsuz olan zihni mümkün olduğunca vücudumuza bağlayarak, maymun zihnin sağa sola gitmesini engellemeye çalışmak. 

Sağ bacak yukarı, sol ayak sol elin yanına, çene yere paralel gibi dikkatini vücuduna getiren yönlendirmelerle dikkati yani zihni vücutta tutmak. Böylelikle devamlı bir şekilde konsantrasyonumuzu vücut formuna getirerek vritti denilen zihindeki dalgalanmaların önüne geçmeyi hedefleriz. Sosyal medyada gördüğünüz yoga pozlarının hedeflerinin en önemlilerinden biri de budur zaten, bir diğeri de şifalanmak ve sağlıklı olmaktır. 

Arabamızın bakımları yapılmış, yürüyen aksamı tam çalışır olsun ki yeşil ışık dalgasında kalabilelim. En azından elimizde olmayan dış etkenlerden bağımsız kendimize düşen görevi yerine getirmiş olalım...

En hayalperest ekspresyonist ressamları, bestecileri, dansçıları, bilgisayar programcılarını, hatta filozofların bile sahip oldukları hayal gücünü dünyaya, insanlara, geleceğe aktarabilmeleri için kanvasa, bilgisayara, notalara, müzik aletlerine ve/veya vücuda ihtiyaçları vardır; ki bu aktarıma rağmen ifadede eksik kalan bir şeyler kalır. Bu yazıyı yazarken alfabenin 29 harfine mahkûm kalarak düşüncelerimi sizinle paylaşmam gibi... Belki de bundan sebep bizden daha gelişmiş formlardaki canlılar bizim idrak edebildiğimizin çok daha ötesinde bir iletişim kuruyorlardır.

Benim yoga pratiği ile ulaşmaya çalıştığım da buna benziyor; içimizdeki sonsuz ve formsuz enerjiyi, coşkuyu, çocuksuluğu mümkün olduğunca ulaşılabilir, anlaşılabilir ve dünyevi hale getirerek yaşamıma ve etrafımdaki insanların, öğrencilerimin hayatlarına entegre edebilmek.  

Formsuz olanı tecrübe edebilmemiz için bir şekle, limite ve forma ihtiyacımız vardır; boşlukta anlamsız bir şekilde savrularak enerjimizi kaybetmektense, bir yere kanalize olarak bilinçli, amaca yönelik, mümkün olduğunca basit ve sade bir şekilde sınırlandırılmaya… Ta ki sınırsız olana dek… Bir video oyunu gibi düşünürsek, şu anda içinde olduğun seviyeyi atlamadan bir sonrakine ulaşamayacaksın, seviye atladıkça yeni potansiyellere, yeni bilinmezliklere, çözülmesi gereken yeni problemlere ulaşacaksın ve bunları çözmeden, yeni stratejiler oluşturmadan bir sonraki seviyeye ulaşamayacaksın. 

Hayat da bu şekilde ilerliyor, yaşadığın her problem, tecrübe, macera, seni bir sonrakine hazırlamak için temel oluşturuyor. Her yaşanmışlık yeni yaşanacaklara pencere açıyor ve bu süreçte yarattığın karma bu pencerenin tuvalet camı büyüklüğünde mi yoksa duvardan duvara sürgülü bir pencere mi olacağı konusunda bize yol gösteriyor… 

banner

Video oyunundaki seviyeleri tek tek geçmen gerekiyor, üst üste koyarak ilerlemen, “bu seviye basit, bunu küçük yeğenim oynasın ben ileri seviyelerde devralırım” demeden hep bir öncekinin üstüne koyarak, ilerlememiz gerekiyor. 

Konu buraya gelmişken daha önceki yazılarımda bahsettiğim Yamalar ve Niyamalar’a değinmenin yerinde olacağını düşünüyorum. Bana göre modern yoga pratiği, Yamalar’ın ilki olan Ahimsa’nın üzerine kuruludur. Ahimsa’dan, yani şiddetsizlik ve merhametten uzaklaşıldığı zaman kendini tanıyan veya tanımaya başlayan bir kişinin durup sorgulaması gerekir; neden başladım? Amacım ne? 

Basit bir örnekle, Satya, yani doğruculuk, Ahimsa’dan sonra gelmektedir, doğruyu söylemek karşımdakini çok üzecekse, gerçekten söylenmeli mi? Eğer o anda doğruyu söylemek karşındaki kişide büyük bir yıkıma neden olacaksa ne kadar ileri gitmeliyiz? 

Yaptığımız Asana pratiği, vücudumuzda acıya neden oluyorsa, ne kadar ileri gitmeliyiz?

Bana göre cevap; kararında olmakta. Tembellikle, mızmızlanma arasında, doğruyu söylerken kırıcı ve yıkıcı olmakla yapıcı ve dürüst olmak arasında. 

Her şey bizim ifade ediş şeklimizle, yani sonsuz zihnimizin içindekileri dış dünya ile buluşturma şeklimizdedir ve bu ifade ediş şeklimizin temel ilkesi iyilik, merhamet ve sevgiden oluşmalıdır. Ve her şey bu temel üzerine oturtulup, basamak basamak sabırla ilerlenmelidir...

Bu yazı "Bu Dünyada Olup Bu Dünyanın Olmamak" başlığıyla GQYaz21 sayısında yayınlanmıştır. 

ERKEKLERİN YOGA İLE İMTİHANI

YOGA 

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası