Hayat Bilgisi Dersi: Dalga Sörfü
Wellness

Hayat Bilgisi Dersi: Dalga Sörfü

Elini attığı her işte en iyisini yapma gazında olan, mükemmeliyetçi ve sabırsız birine hayat dersi gibi dalga sörfü. İkisinin de özünde mütemadiyen düşmek var. Hırsla, hızla ve hırçınlıkla hiçbir yere varamıyorsun.

Fotoğraf: Burak Can Erman

 

Dalga sörfünde onca düşüş bir temiz sürüşe öyle bedel ki yuttuğun her suya, yüzüne çarpan, seni savuran her dalgaya damlası damlasına değiyor. Olay, sörf tahtasının üzerine dengeli bir şekilde çıkıp, sürüş yapabilmekten çok daha öte. Havayı ve denizi okumak, dinlemek ve hissetmek üzerine. Hangi dalgayı alacağına odaklanırken, başka bir şey düşünebilmen neredeyse imkânsız. Hayatın başladığı yerde, bundan daha güzel bir meditasyon hali olabilir mi?

Yegane ihtiyacım dalgalı bir denizle, sakin bir zihin. Bordun üzerinde, dalganın kırıldığı noktayı geçebilmek (lineup) üzere kulaç atıyorum. Set halinde gelen büyük dalgaların sakinlemesini beklemeden, dalgalara doğru kulaç atar ve düşersem yeniden sahilde buluyorum kendimi. Her düşüşümde başladığım noktaya geri dönüyormuşum gibi görünse de aslında kilometre yaptıkça gelişiyorum. Aynı, hayatta karşıma çıkan zorluklarla kazandığım deneyim gibi. Beni savuran dalgalara sabırsız yaklaşımım bile hayatla mücadelemi andırıyor. Telaşlı halimi yakaladıkça özveriyle, sakinlikle, yılmadan devam ediyorum. Bir de bakmışım düşüşlerden bile keyif almaya başlamışım. Hem zaten biliyorum ki hiçbir fırtına sonsuza dek sürmüyor. Su akacak, ortam durulacak ve ben iki set arasında kendimi yeniden lineup’ta bulacağım. 

Nihayet açıklara, dalganın altımdan süzüldüğü yere varıyorum. Bordun üzerinde, yüzümü uçsuz bucaksız denize dönmüş dalga beklerken, sırtımı döndüğüm karayı ve insanlığı bir müddet geride bırakıyorum. Denizle ve içindeki tüm canlılarla bütün haldeyim. Ne büyük bir lüks, ne şahane bir denge... Bordun üzerinde dalgalarla birlikte yükselip alçalırken, hayat su gibi akıyor altımdan. Kah alçalacağım ki yükselişlerin tadı olsun, kah yükseleceğim ki alçalmaların meyvesini yiyebileyim. 

 

 

Nasılsa durulur dalga

Dalga beklerken, gözüm hep ufukta. Gözüme kestirdiğim dalga bana yaklaşırken kulaç atmaya başlıyorum. Dalgayla aynı hıza gelebilecek kadar kuvvetli kulaç atabilirsem, o ivmeyle kalkıyorum. Ve mutluluk hormonları familyasından kim varsa saygı duruşunda. Dalgayı alırken düşersem (ki tarih kendini çok sık tekrarlıyor), suyun dibinde yapmam gereken tek şey kollarımla kafamı korumak. Hayat da böyle değil mi? Düşerken kollayacaksın totoyu ama direnmeyeceksin. Tek yapmam gereken, suyun beni dibe çekme haline teslim olmak ve gerisini hayatın akışına bırakmak. Nasılsa dalga durulacak ve ben yeniden su yüzeyine çıkacağım. 

Denizin dibinden gelen enerji ve dalgaların gücünün yanında, ne kadar da küçük ve narin olduğumu her seferinde yeniden hatırlıyorum. İnsan aklındaki düşüncelerle kaybolunca, dertler derya deniz olabiliyor. Oysa olaylara azıcık geniş açıyla bakabilsek, çiçek gibi bir hayat yaşıyoruz. Hayatla savaşmaktansa, zorlukların üzerinde sörf yapmayı öğrenirsek teslimiyet çanları çalacak. Sırf bir dalgayı alabilmek ve saniyeler süren bir sürüş yapabilmek için onca zahmete girilir mi? Sevdalıysan, girilir.

 

 

Bu yazı GQ Türkiye Denge sayısında yayınlanmıştır.

Yasemin'in 'Gri Tonlarında Bir Aşk Hikayesi' yazısını buradan okuyabilirsin.

Yasemin, GQ Podcast serisi Bilinçli Geyik'te 'Kusurlarım, kırılganlıklarım ve korkularımla cıbıl cıbıl oturuyorum karşınızda.' diyor. 

 

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası