Gișe başarısızlıkları hakkındaki onca konuşmaya, üretken yapay zekânın varoluşsal tehdidine ve Hollywood’un artık biraz kasvetli hissettirmesine rağmen, 2025 aslında filmler açısından oldukça iyi bir yıldı. En azından kalite bakımından öyleydi: başta One Battle After Another olmak üzere, Paul Thomas Anderson’ın kariyeri boyunca hak ettiği Oscar’ı muhtemelen sonunda kazanacağı en iyi filmlerinden birini izledik; adaylık umudu taşıyan diğer filmler de bu kez gerçekten çok güçlü: Sinners, Marty Supreme ve Sentimental Value gibi.
Her neyse, büyüklerin çoğu artık vizyonda — Avatar: Fire and Ash, Jay Kelly, Wake Up Dead Man ve yukarıda bahsettiğimiz Marty gibi birkaç istisna hariç — dolayısıyla doğal olarak gözlerimizi gelecek yılın sinema güzelliklerine çeviriyoruz. İsimler bile yeterince şey anlatıyor: Steven Spielberg, Christopher Nolan ve Denis Villeneuve’ün yeni filmleri yolda; ayrıca Tom Cruise, The Revenantın yönetmeni Alejandro G. Iñárritu ile güçlerini birleştiriyor. Saltburn’ün yaratıcısı Emerald Fennell ise, Wuthering Heights’a getirdiği çılgın derecede saygısız yorumuyla klasik edebiyat seven herkesi kızdırmaya hazırlanıyor. Ve tabii 28 Years Later devam filmi de fazlasıyla iddialı görünüyor.
Yalnızca 28 Years Later’ın yazın en iyi filmlerinden biri olmasıyla kalmıyor — seriyi anlamlı, yenilikçi ve beklenmedik şekilde dokunaklı bir biçimde geliştiren, gerçekten var olmayı hak eden nadir nesil devam filmlerinden biriydi. Erken test gösterimlerinden sızan çevrimiçi söylentiler heyecanlanmak için fazladan bir sebep sunuyor: bildirilen tepkiler oldukça coşkulu, Ralph Fiennes’in performansının 28 Years’daki Shakespearevari mükemmelliğinden bile “daha iyi” olduğu söyleniyor. Eğer bu bile sizi koltuğa oturtmaya yetmezse, Samson (Chi Lewis-Parry) ve onun sarkaç gibi sallanan protezi de devam filminde geri dönüyor. Çıkış günü biletleri hazır!
Bu aslında komik bir durum: dev bütçeli bir stüdyo uyarlaması çekip, efsanevi bir edebiyat klasiğini olabildiğince edebiyat takıntılılarına nispet yaparcasına yorumlamak. Saltburn’ün — hani Jacob Elordi’nin banyo suyu içmeli, mezar sevişmeli olan — stil sahibi provokatörü Emerald Fennell’dan, muhtemelen hayal edilebilecek en anti-BookTok Wuthering Heights versiyonunu çekmesini bekleyin. Fragmanda ipucu verilen tuhaf derecede müthiş sahneler arasında, Margot Robbie’nin Catherine Earnshaw’ının damarlı etten oluşan bir duvarı, tıpkı tırmalama tahtasına saldıran bir kedi gibi pençelediği bir an var; ilerleyen bir sahnede ise Elordi’nin Heathcliff’i o duvarı yalıyor. Büyük ihtimalle iğrenç olacak. Neredeyse kesin olarak muhteşem de olacak.
Mary Shelley’nin Frankenstein’ından uyarlanan ikinci canavar filmi, altı ay içinde ikinci kez, Mart ayında yönetmen Maggie Gyllenhaal’dan geliyor; hatırlarsan Gyllenhaal 2021’deki ilk yönetmenlik denemesi The Lost Daughter ile çıtayı fazlasıyla yükseltmişti. Chloe Zhao’nun Hamnet filmindeki dokunaklı performansıyla Oscar’ı kazanmasına kesin gözüyle bakılan İrlandalı oyuncu Jessie Buckley, burada Gyllenhaal ile yeniden bir araya geliyor ve başroldeki Gelin’i canlandırıyor — öldürülen bir kadın, 1930’ların Chicago’sunda yaratığa (ki sıkça yanlış şekilde “Frankenstein” diye anılan) romantik bir eş olması için hayata döndürülüyor. Bu yaratığı ise Christian Bale canlandırıyor. Bu arada film, başka bir klasik kaynaktan da ilham alıyor: 1935 yapımı Bride of Frankenstein.
Red, White & Royal Bluedan Nicholas Galitzine, Masters of the Universe filminde He-Man’i canlandırmak için tam anlamıyla vücut geliştirmiş durumda; filmde, Jared Leto’nun Skeletor’una karşı savaşarak anavatanı Eternia’yı kurtarmaya çalışacak. Hikâye kulağa tipik bir çizgi-roman köken hikâyesi gibi geliyor — bir adam gizli güçleri olduğunu keşfeder, bir gecede kaslanır ve kendi doğuştan gelen büyüklüğünü kanıtlamak için korkutucu derecede güçlü bir düşmanı alt etmek zorunda kalır. Ayrıca son He-Man filmi de kötü şöhretli bir fiyaskoydu. Ama şöyle düşünün: eğer “Galitzgains” (Galitzine’in kas gelişimi) bize bir şey söylüyorsa, bu kez kazanan bir film geliyor olabilir. Bir diğer umut kaynağı ise yönetmen Travis Knight: kendisi Bumblebee ile serinin tek iyi Transformers filmini ortaya çıkarmayı başaran kişi.
Kendini referans alan bir oto-kurmacaya (The Fabelmans) daldıktan, Hollywood’un en sevilen müzikal filmlerinden birini yeniden yorumladıktan (West Side Story) ve Avengers: Endgame dışında yapılmış en büyük çoklu-evren filmine imza attıktan (Ready Player One) sonra, gelmiş geçmiş en büyük yönetmenin sıradaki filminde esas Spielbergvari bilimkurgusuna geri döndüğü söyleniyor. Disclosure (ya da The Dish, ya da Non-View — hangi sinema blogunu okuduğunuza bağlı) olarak anıldığı söylenen filmde bir şekilde uzaylılar yer alacak; bu da doğal olarak Close Encounters ve E.T.’yi akla getiriyor. Aynı derecede heyecan verici bir diğer unsur da muazzam kadrosu: Josh O'Connor, Emily Blunt, Colin Firth, Eve Hewson, Wyatt Russell ve Colman Domingo gibi isimler yer alıyor.
“Oppenheimer sonrası dünyada ‘Christopher Nolan’ ve ‘yaklaşık üç saat süren, küçük bir ülkeden daha pahalı kameralara çekilen, sinema bro’larını kendinden geçirecek devasa epik bir yapım’ ifadeleri neredeyse eş anlamlı hale geldi.” Yönetmenin bir sonraki mega filmi ise gelecek yıl Temmuz ayında geliyor ve klasikler dersinde okunan ilk veya ikinci metin olan antik Yunan destanı Odysseiadan bir uyarlama. Matt Damon ve Tom Holland sırasıyla Odysseus ve oğlu Telemakhos’u canlandırıyor; kadronun geri kalanında ise Anne Hathaway, Zendaya, Lupita Nyong’o, Robert Pattinson, Charlize Theron, Benny Safdie ve Jon Bernthal gibi dev isimler var. Hepsini bir Truva atının içine sığdırmaya bol şans.
Bir A-list süper yıldızın bağımsız sinemanın auteur yönetmenlerinden biriyle daha küçük, daha düşünceli, daha ayakları yere basan bir film için buluşmasına bayılıyoruz. (Bu yıl The Smashing Machine’de The Rock’ın Benny Safdie ile güçlerini birleştirmesi ya da No Sudden Move’daki rolüyle Brendan Fraser’ın yeniden doğup sonunda The Whale ile Oscar’a uzanması gibi düşünün.) Şimdi karşımızda hepsinin en büyüğü var: Tom Cruise, The Revenant ve Birdmanin yönetmeni Alejandro G. Iñárritu’nun yeni filminde başrolde. Meksikalı yönetmen bu filmi “Tom’un omuzlarında yükselen karakter odaklı bir film” diye tanımladı; yani motorların arkasından paraşütle atlama sahnelerinin daha az olduğu bir film bekleyin — bu değişim Cruise’a Akademi’nin çok sevdiği bir “hikâye” sunduğu için belki de ilk oyunculuk Oscar’ını getirebilir.
Denis Villeneuve’ün yönettiği geniş kapsamlı gezegenler arası destanın üçüncü ve son bölümü — ki kendisi bir sonraki Bond filmini de yönetecek — Timothée Chalamet’nin Paul Atreides hikâyesini tamamlayacak. Zendaya, Florence Pugh, Josh Brolin, Rebecca Ferguson ve Jason Momoa gibi isimler de kadroya geri dönüyor. Daha fazla dev kum solucanı, Zendaya’nın dövüş sahneleri ve Chalamet’nin canlandırdığı Atreides’in “melange” adlı uzay mefedronunu adeta süpürdüğü sahneler bekleyin. Villeneuve, senaryoyu yazdığı dönemde bu filmin “bir üçleme gibi olmayacağını” ve “kendi kimliğine sahip, farklı hissettiren bir şey olacağını” söylemişti; bu da muhtemelen en azından bir zaman atlaması, belki de tamamen tarz değişikliği yapılacağı anlamına geliyor.
Son on yılda, yeni ve tekinsiz bir Robert Eggers filminin iki yılda bir sinema takvimine yerleşmiş gibi hissettirdiğini söylemek yanlış olmaz; bugün çalışan çok az yönetmen için duyduğumuz türden bir merakla Eggers’ın tuhaf yaratıklarını bekliyoruz. (İyi bir sebebi var — The Witch, The Lighthouse, The Northman ve Nosferatu derken dörtte dört gidiyor.) Ve düzenli oyuncuları Aaron Taylor-Johnson, Lily-Rose Depp, Willem Dafoe ve Ralph Ineson’ı barındıran oyuncu kadrosuyla Werwulf, tam bir Eggers klasiği gibi duruyor; 13. yüzyıl İngiltere’sine dönerek kurtadam folkloruna gotik ve kanlı bir yorum getiriyor.
A24, müzik klipleriyle tanınan yönetmen Aidan Zamiri ile güçlerini birleştiriyor — Zamiri’nin filmografisinde Charli XCX’in “360” ve “Guess” klipleri ile Billie Eilish’in “Birds of a Feather”ı yer alıyor — ortaya resmi özetten anladığımız kadarıyla, “ilk büyük turnesine çıkan bir pop yıldızını” anlatan, ağız sulandıran derecede meta bir sahte belgesel çıkarmak için. Fakat bu aslında en önemli kısmı gölgelemek oluyor, çünkü The Momentin başrolünde bizzat Charli’nin kendisi yer alıyor; bu da onun ilk büyük film rolü olacak. Geri kalan kadro mu? Büyük bir pop konserinin VIP after party’si gibi çılgın kalabalık: Alexander Skarsgård, Kate Berlant, Kylie Jenner, Rachel Sennott, Isaac Cole Powell, Shygirl ve Rosanna Arquette gibi isimler — ve daha fazlası — filmde yer alacak.
BU İÇERİK İLK OLARAK BRITISH GQ WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.
