Televizyon ona hasret kalmışken, Behzat Ç.'nin her repliği hala aklımızdayken Erdal Beşikçioğlu şimdi, her zamanki karizmasıyla 46 Yok Olan'la karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
Televizyon ona hasret kalmışken, Behzat Ç.'nin her repliği hala aklımızdayken Erdal Beşikçioğlu şimdi, her zamanki karizmasıyla 46 Yok Olan'la karşımıza çıkmaya hazırlanıyor.
"Benim bütün derdim, tiyatroların daha çok ilgi görmesi” diyor: "Televizyonda tüketim olur, tiyatroda üretim. Üretim olan yerde düşünce yeşerir."
"Hepimiz topa vurmak isteriz. Ama bazen topa vurayım derken toprağa vuruyorsun, bazen ıskalıyorsun; yapacak bir şey yok. Maçta da oluyor bunların hepsi. Serdar (Akar) abinin dediği gibi, fena halde futbola benziyor yani hayatımız. Top bazen direkten dönüyor, bazen de öyle bir vuruyorsun ki gol oluyor. Hayat...”
“İşi becerdiğiniz zaman çok da güzel, çok da eğlenceli oluyor yani. Bir oyunu sahneye koyuyorsunuz, seyirciyle buluşuyor, o genç çocukların yaptıkları iş karşısında aldıkları alkıştan gözleri çipil çipil olduğu zaman var ya; o dünyanın en büyük hazzı. Kimse ondan vazgeçemez. Bilen bilir onun nasıl bir şey olduğunu.”
“Çok enteresandır, okullar kimya bakımından farklılık gösteriyor. Hacettepe’den bir öğrenci aldığınızda başka bir kimyayla karşılaşıyorsunuz, Bilkent’ten aldığınız zaman başka... Dil Tarih’ten aldığınızda başka, İstanbul başka, İzmir başka..."
“Birçok okuldan öğretim görevlisi olarak burada çalışır mısınız diye teklif geldi. Ben de herkese dedim ki, ben hiçbirinize gelmeyeyim ama sizle bir anlaşma yapalım, siz bana staja gönderin öğrencileri, en azından sınıf geçme değerlendirmesi yapayım."
"Staj yapmadan, elektrik elektronikten birini mezun edebiliyor musunuz? İş sahne deneyimine gelince, hocası öğrencisini çok seviyor; canım cicim diyor, çocuk mezun oluyor gidiyor. Bir dur bakalım ya, bir staj şansı ver bakalım üçüncü sınıfta, yönetmeni nasıl değerlendiriyor, bir gör.”
“Benim hayatta dinlediğim iki insan vardır, biri Binnaz Dorkip’tir, diğeri de Elvin (Beşikçioğlu). Bunun ötesine geçebilecek altyapıya sahip bir eleştirmen görmedim ben. Eleştirmen dediğiniz zaman, her şeyi yalayıp yutacak."
“Ben sözümü söylemekten çekinmiyorum. Söylediğim şeylerin de her daim arkasındayım. Ülkede sanatçılar edecekleri sözden çekinirlerse vay halimize. Ben eleştiren, izleyen, değerlendiren tarafım. Bunları sahnede seyirciye anlatan, aktaran tarafım. Zaten tiyatro sanatının yaşayan tarafı da bu."
“Komedi yapmak istiyorum tabii. İnsanın kendisiyle dalga geçmesinden büyük erdem olabilir mi? Fakat sinema yönetmenleri üslup konusunda bence yetersizler Türkiye’de. Tiyatro tandanslı olmadıkları, tiyatroyla ve akımlarıyla ilgilenmedikleri için, varsa yoksa sinema ve sinema akımlarıyla ilgilendikleri için, aslında o fotoğrafların içinde oluşturmak istedikleri plastik konusunda bir fikirleri yok. O yüzden çok iyi komedi çıkmıyor maalesef."
“Derin (Beşikçioğlu) çok oynamak istiyor babasıyla. Çok acı çekeceğini biliyorum ama yapacak bir şey yok tabii. Seviyorsa, hayır kızım o heriften sana hayır gelmez diyemezsiniz ki. Onu yaşayacak görecek, acısını da kendi çekecek. Fakat bilecek ki çok bunalacağı zaman gidip sığınacağı, dertleşebileceği birileri olacak. Biz evde ezber yaparken, evin içinde devamlı bir şeyleri prova ederken, bunun böyle olacağı hep belliydi. Elvin’le birbirimize bakıp ‘Ay ay ayyy, bu kız da oyuncu olacak’ diye dövündüğümüz çok oldu, çünkü bakışından anlıyorsunuz. Çekip bir gün dedim ki; bak Derin ya, Tevfik Fikret’te okuyorsun, Sorbonne’da okuma şansın var; oyuncu falan olma, mesela sanat tarihi oku, resim oku, evde tek başına takıl, üret. Yine üret yani... Yok! Okulun tiyatro kolunda şimdi, o da oyun oynuyor. Arada gidiyor, dışarıda özel Fransızca tiyatrolarda oynuyor. Bale dersleri var, dans ediyor. Geliyor yani. Korktuğumuz başımıza geldi yani...”