Kerem Bürsin & Serenay Sarıkaya'nın Neden 'Çok İyi' Olduklarının Kanıtı
Elbette GQ MOTY çekimlerinden tüm kareleriyle...
Elbette GQ MOTY çekimlerinden tüm kareleriyle...
1 / 14
2 / 14
Serenay Sarıkaya uzun zamandır hayatımızın içinde. Erken kalkıp yol alanlardan. Profesyonel hayata adım atışı, 15 yaşına tekabül ediyor; ordan hesap edin.
3 / 14
Bazı adamlara tek hayat yetmez. Tek bir kadın, tek bir meslek, tek bir ev... Kerem Bürsin onlardan değil. Hayattan bekledikleri çok basit. İyi kotardığı bir iş, güzel bir aile ve etrafında mutlu insanlar. Aslında tam da hırslı olması gereken bir yaşta, hırslarından tamamen arınmış durumda. Bu nedenle kendini anlatmayı, fazla alan kaplamayı sevmiyor. Onun derdi, çok iyi rol yapmakla. Ancak iş konuşmaya geldiğinde rol yapmayı beceremiyor. İçinden geldiği gibi, “tashih yapmadan” anlattığı hayatına bakınca ne demek istediğimizi anlayacak ve muhtemelen onu daha çok seveceksiniz.
4 / 14
Ankara, Seyranbağları doğumlu, kendi tabiriyle tam bir yaz çocuğu. Doğum günü kutlamalarına çok da meraklı değil ama doğduğu güne meftun: “1 Temmuz; daha güzel bir tarih olabilir mi?”
5 / 14
Kerem Bürsin, 1987 yılında İstanbul’da doğmuş ancak İstanbul dahil hiçbir şehirde ve hatta ülkede, üç yıldan uzun süre kalamamış. 10 aylıkken İskoçya’ya taşınmalarıyla birlikte başlayan bu ülkeler arası transfer serüveninin nedeni, uluslararası bir petrol şirketinde çalışan, ODTÜ’lü bir mühendis olan babası. Dolayısıyla birkaç yılda bir, meslek icabı farklı ülkelere taşınmaları kaçınılmaz olmuş. Dubai, Endonezya, Malezya ve daha pek çok yer derken, Bürsin ailesi, son durak olarak, 2000 yılında Teksas’ı seçmiş.
6 / 14
Annesiyle babasının o henüz yedi yaşındayken boşanmış olmalarının herhangi bir travmaya sebep olmadığı, tatlı bir çocukluk geçirmiş: “Annemle babam ayrıldıktan sonra annemle çok fazla ev değiştirdik, çok taşındık ama geriye baktığımda hiç öyle travmatik, kötü şeyler hatırlamıyorum. Annem de, babam da beni çok seven ve sevgisini gösteren insanlar, mümkün mertebe bana zaman ayırmaya çalışırlardı. Annem belli bir zamandan sonra evin hem annesi hem babası olarak bütün görevlerini fazlasıyla yerine getirdi. Çok okuyan, kendini geliştiren, benim de geliştirmem için her şeyi yapan bir insan. Hayatımda hep spor vardı. Voleybolla uzun süre uğraştım, bir dönem basketbol oldu sonra. Annem benim kısa kalacağımdan korktu, kendisi 1.85 m boyunda olunca... Ben ailenin en kısasıyım. Tenisle uğraştım bir dönem, uzun bir süre de Latin danslarıyla... Benim çok sevdiğim alanlardan biridir Latin dansı. Oyunculuktan sonra en haz aldığım şey.”
7 / 14
“Teksas’a yerleşmemiz benim için bir dönüm noktası oldu. Çünkü ciddi şekilde oyunculuğa yönelme isteğim burada başladı” diye anlatıyor. Bir yandan profesyonel olarak yüzerken, diğer yandan oyunculuğu yürütmek sonradan zor gelmiş. Bir seçim yapması gerekmiş ve yüzmeyi bırakarak tiyatroya başlamış. Çok doğru bir karar verdiği ortada. Bunu destekleyen tek mecra da biz değiliz; Amerika sınırlarında da bir ödülü var kendisinin: “Amerika’da tiyatro üzerine liselerarası bir yarışma düzenleniyor. 2 saatlik bir oyunu önce 40 dakikaya indiriyorsun, ardından kendi eyaletindeki okullarla yarışıyorsun. Sonra bazı bölgelerdeki ve nihayet ABD’nin tamamındaki okullarla... O yarışmada Kristof Kolomb rolüyle en iyi oyuncu ödülünü kazandım ben. Ve o gün anladım ki tiyatroyu seçmekle en doğru kararı vermişim.”
8 / 14
Ankaralıdan ziyade Antalyalı olarak bilindiğini söylüyor. Ortaokula başladığı sene, annesiyle göçtükleri Antalya, ergenliğini geçirdiği, hayatında daha çok izi olan şehir: “Yaşam kalitesi olarak da çok yüksek bir yerdir” diyor; hâlâ her fırsatta özleyip gittiği, eski arkadaşlarıyla görüştüğü Antalya için.
9 / 14
Kendisi doğru yolda olduğuna inansa da, mühendis babası önce mırın kırın etmiş biricik oğlunun tiyatroyu meslek olarak seçmesine: “Babam hep garanticidir, annemse daha esnektir kararlarımız konusunda. Nitekim benim bir yandan oyunculuk eğitimi almak için yanıp tutuşurken, bir yandan da pazarlamaya ilgi duyduğumu bilen annem meğer boş durmamış, benim için okul araştırmış. Araştırmaları onu Boston Emerson College’a yönlendirmiş. Burada çift anadal yapıp oyunculuğun yanı sıra pazarlama eğitimi de alabiliyorsun. Öyle bir okul ki film endüstrisiyle pazarlamayı sana iç içe sunuyor. Mesela benim bitirme projem 30 dakikalık bir filmdi, önce onu çektim; ardından diğer daldaki bitirme projem için o filmi pazarlamaya çalıştım. Okulun güzelliği orada yani. Çok fazla şey kattı bana.”
10 / 14
Dans okuluna devam ettiği dönemde, Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen bir gençlik güzellik yarışmasından bahsedip gitmeye niyetli kimse var mı diye sormaları, hayatının önemli makaslarından biri olmuş. “İpini koparıp” kendini Miss Europe and World Junior yarışmasında bulduğu yaş, 15. Lisan yok, yanında eşlik eden tek bir kişi yok, yarışma mahallinde ondan başka tek bir Türk yok: “Atladım gittim tek başıma. Çok da hoşuma gitti. Çok korkusuzdum. Benim hayatımda çok enteresan bir tecrübe olmuştur özgüvenden yana. Bir buçuk ay geçirdik orada. Tunus’a götürdüler bizi, Prag’a götürdüler; böyle gezmeli de bir şeydi. Şimdi dönüp bakınca, Antalya’da yaşayan kendi halinde bir kız için çok ekstrem geliyor ama çok güzel bir dönemdi. Şu anda yapabilir misin desen, asla; ne öyle bir cesaretim, ne öyle bir enerjim var ama o an kafam atmış, gidebilmişim.
11 / 14
Okurken boş durmamış da. Boston’da birkaç filmde figüranlık yapmış, kısa metrajlı yapımlarda rol almış. Okul bitince Los Angeles’a taşınma ve ver elini garsonluk, ara sıra şoförlük, hatta tuvalet temizleyiciliği. Ailesinin bu noktada kendisine destek olup olmadığını soruyorum. Cevabı alıştıklarımızdan farklı oluyor: “Aileme söylemedim ki. Bu işleri yaptığımı bilmediler, bana her ay düzenli para gönderdiler. Ama ben o parayı kullanmak yerine biriktirdim. Çünkü oyuncu olmak benim kararımdı ve sonuçlarına da yine ben katlanacaktım.”
12 / 14
Oradan dereceyle gelince, o da ikinci bir şok oldu bize. Yaşım çok küçük olduğu için öyle birincilik, ikincilik gibi bir derece değildi ama Gelecek Vaat Eden seçildim. Yarışma 18 yaş altı olduğu halde, 22 yaşında filandı katılımcılar hep. Birinci olan, 24 yaşında, çok tatlı bir kızdı mesela. Daha önce bir Türk hiç derece almamış orada, benim başarım Antalya’da büyük hadise oldu.”
13 / 14
O dönemi “Süründüğüm günler” diye anlatıyor Kerem Bürsin: “Zorluğu şundan kaynaklanıyordu: Yaşım 23-24’tü ve benim yaşımdaki herkes bir şekilde yolunu çizmişti. Oysa benim hâlâ belirsizliklerim vardı. Ne olacaktım? Tamam oyuncu olmak istiyordum ama daha ne kadar böyle gidecekti? Sürekli düşünüyordum. Ben şansın tek başına bir anlamı olduğuna inanmıyorum. Şans kapını çaldığında eğer sen de onu kullanmak için hazırsan bir anlamı var. Los Angeles’ta herkes oyuncu olmak için uğraşıyor. İnanılmaz bir rekabet var. Sokağa çık, kolunu salla, değdiğin üç kişiden biri oyuncu. Dolayısıyla orada şans faktörü ve elbette hazır olmak çok önemli.”
14 / 14
O sırada Sinan Çetin’in yapımcısı olduğu, Murat Şeker’in yönettiği, Antalya’da çekilen Plajda filminde şansını denemesi için de motivasyon olmuş bu “büyük hadise”. Onu hazırlayıp, süsleyip, paketleyip gönderdiklerini söylüyor gülerek: “Orada da çok iyi davrandılar bana, bu işi yapmam gerektiğine inandırdılar beni. Çok küçük bir rolüm vardı, daha fazla rol yazdılar. Galası için İstanbul’a çağırdıklarında hayatımda ufak ufak bir şeyler değişmeye başladı.”