Bünyesinde elli eyalete ev sahipliği yapan, içinde her türlü kültüre yer veren ve günceli yaratan/yaşatan her şeyin merkezi olan Amerika’yı anlamak için okumaktan çok yaşamak gerek. Yaz’a çok kalmamışken, elli seçeneğiniz arasında ilk beşini belirleyip ilk adımı atmanızın bu aralar tam da zamanı desek yalan olmaz. Diğer seyahat noktaları için tavsiye ettiğimiz niş bir mevsim veya dönem Amerika için fazlasıyla değişkenlik gösteriyor. Geniş bir alanda yer alması sonucu iklim özellikleri de bundan nasibini alıyor…
Yani siz biletinizi hangi dönemde alırsanız alın, ülkenin bir bölümünde mutlaka güzel zaman geçireceğiniz rahat bir hava durumu sizi kucaklayacak. Bu kadar büyük bir alanda yer almanın tek etkileneni tabii ki iklim özellikleri değil… Amerika için, tüm dünyanın bir araya geldiği, bununla bağlantılı olarak da sosyal hayatın ve kültürel öğelerin de oldukça zengin olduğunu söylemek mümkün.
Genel bilgi tohumlarını çantamıza tıkıştırdığımıza göre seyahat rotanızda belirleyeceğiniz eyaletler için nerede? ne yapacağız? bizi ne bekliyor? bölümüne gelelim öyleyse! İlk durağımız; New York. En kalabalık döndüncü eyalet olan NY, dünyanın ekonomik olarak da en kalabalık şehri. Tabir-i caize iğne atsanız asla düşmeyecek... Outdoor reklamlarının gökdelenleri süslediği sokaklarında, şehir kendini asla karanlığa teslim etmiyor.
NY’da Özgürlük Heykeli, Empire State Binası, Niagana Şelaleleri, dünyaca ünlü mimar Frank Lloyd Wright’ın Darwin D. Martin Evi Kompleksi ziyaret etmeyi sabırsızlıkla bekleyeceğiniz yerlerin başında.
Gezgin güzergahınızda mideniz kazınırsa eğer, şehrin popüler olan çavdar ekmeğinde tütsülenerek yapılan pastırmalı sandviçine asla hayır demeyin! NY sonrası, Amerika’nın kendi başına bir ülke olmaya aday olan eyaleti Los Angeles’tayız. “Melekler Şehri” olarak bildiğimiz ve uluslararası birçok yapıya kucak açan LA’da, öncelikle Downtown’a mor ve kırmızı trenleri kullanarak gidebilir, dev reklam panoları, sayısız sinema salonları arasında güzel bir gezinti sonrası hız kesmek olur mu? Tabii ki asla!
Amerika denilince akla gelen ilkler arasında “Hollywood” yer alır ve eminiz ki siz de görmeden geçmek istemeyeceksiniz. Hazır Hollywood’u görmüşken Universal Stüdyolarına geçip mini bir tur ile film çekim tekniklerini, yapıtlarda kullanılan kamera oyunlarını da mutfağında deneyimlemeniz harika olmaz mı?
Sonrası içinse; NBA maçlarının oynandığı Staples Center’a uğrayıp ambiyansı hissedebilir, Disneyland gidip eğlence parklarında çocuklar gibi coşabilirsiniz!
Gez gez bitmiyor Amerika, uğramadan geçmeyeyim denilen yerlere yetişmek epey zor değil mi? Şimdi biraz dinlenip okyanus havası almayı hak ettik artık… Biranızı, atıştırmalığınızı hazırlayın Santa Monica’ya gidiyoruz! Yürüyüş parkurlarları, uzun iskelesi, alışveriş merkezleri ile hayran kalacağınız bir LA simgesi burası. Yaz aylarında, turistler dahil iç kesimlerde yaşayan yerlilerin de mutlaka uğramadan geçmediği, kum&güneş&okyanus’un ayaklarınızın altında olduğu rotanızın dinlenme noktası olarak gönül rahatlığıyla navigasyonunuza işaretleyin…
Biramızdan kalan son damlayı da yudumladıysak, istikamet San Francisco! Uzun bir gezgin temposu üzerine, şehir olabildiğince ılıman havasıyla sizi yormadan güzelliklerini paylaşmaya hazır. BART(Raylı sistem)’ ile her yere rahatlıkla ve olabildiğince hızlı ulaşabileceğinizden hiç şüpheniz olmasın!
Öyleyse nerelere gitmeliyiz şöyle bir listemize göz gezdirelim; Golden Gate Köprüsü’nden başlayarak, Fine Art Müzesi’nde tarih ile büyülenip ardından Coit Tower’ geçebilir, Fisherman Warf’ta öğle yemeğinizi yiyip, Lombard Street’ta başınızı döndüren bir yürüyüş yapmayı, istediğiniz sıraya koyarak gerçekleştirmekten sakın kendinizi alıkoymayın…