Black Mirror yaratıcıları bize yakın geleceği o kadar çarpıcı gösterdiler ve bence 2020’de benzer bir şey yaparlarsa sonuçlarından da çekindiler ki, istisnai bir yapım hayata geçirdiler. Her şeyden önce ekran şu ibare ile açıldı: Orijinal bir komedi yayını! İlk beklemediğim şey buydu ve ikinci beklemediğim ise 2020’yi gözden geçirmek. Gerçekten üstünden yıllar geçmeden (belki de henüz hazmetmeden) 2020’ye neden dönüp bakmak isteyelim?
Itır:
Ben hiçbir eleştiri, yorum okumadan izlemeye başladım. Şeyda Taluk’tan gelen yılın ilk mesajı sonrasında : “Mutlaka izle, çok komik”. Samuel L Jackson’ı görünce “çok keyifli bir yapım olacak” dedim.
Sonra her şeyi ne kadar çabuk unutmuş olduğumuzu düşündüm: Parasite’ın Oscar alması, George Floyd, yangınlar… Sanki her şey gitmiş, yalnızca Covid-19 kalmış gibi… Diğer olaylar başka bir yılda yaşanmış gibi…
Sende de benzer bir his oluştu mu izlerken?
A:Kesinlikle, aslında çok durağan geçiyor gibi gördüğümüz bir yıl ne çok şey geçirmişiz.. Ne yazık ki talihsiz olanları daha fazla görünüyor. Tüm yayını izlerken de şu hissim çok kuvvetliydi: Black Mirror kim olduğumuzun aynası olarak çok çarpıcı bir marka haline geldi, ve bu sefer sanki bencilliğimizin aynası oldu. Olayları nasıl kendi algımızla ve yorumumuzla yansıttığımızı çok farklı, satirik ve eğlenceli anlatması büyük keyif verdi.
I: Çok haklısın. Özellikle de Tech CEO’yu (Kumail Nanjiani) izlerken düşündüm bunu. “Bize çok iyi geldi, biz zengin olduk” diyordu.
I:Sonra “sıradan vatandaş” dating hayatına odaklıydı tamamen, barlara, orada yeni insanlarla tanışmaya… Oysa dünyanın her yerinde çok olumsuz etkilenen, işini kaybeden, sağlığa erişimi olmayan insanlar var… Bu kadar ben-merkezli bakılması… Distopik Black Mirror evreninin bir parçası gibiydi…
A: Hadi performansların detaylarına bakalım biraz. Çünkü tüm bu gerçekliğe tekrar bakabilmek için muazzam dengedeki komedi sosu performanslarla çok iyi sonuç vermiş.
Hugh Grant’in tarih profesörü performansı, belki de Netflix döneminde daha çok kişiyi oturup ciddi ciddi dinlediğimiz (ve bazen gereksiz vakit harcadığımızı fark ettiğimiz) anlara selam çakıyordu. Bu akademik eleştiri/performansa ne dersin?
I: Kesinlikle. Benim de favorim oydu. Covid 19 döneminde o kadar çok akademisyen “uzman” olarak karşımıza çıktı ki… Daha içindeyken bir fenomeni yorumlamak pek mümkün değildir. Bu insanlar sürekli yorumladı, analiz etti, bir takım sonuçlara vardı. Çoğu da bu yaşlarda erkeklerdi. Müthiş bir özgüven ile konuştular. “All lives matter” bölümü vardı ya… “Eşim de kızım da kızıyor bana” diyordu. Sonra kameramana da çıkışıyordu. Tam bu “tip”in özelliği… “Ben doğrusunu biliyorum, nereden çıktı şimdi bu politik doğruculuk saçmalıkları” duruşu.
A: Lisa Kudrow’u izlemek hep büyük zevk. Beyaz Saray Basın Sözcüsü rolünün hakkını başka kim verebilirdi bilmiyorum ama dünya politikasını bu şekilde resmetmesi ağlanacak halimizde güldürdü sanki.
Bir de psikoloğun gerçekçi yaklaşımı ve açıkça ‘neden böyle yapıyoruz embesil miyiz?’ diye sorması yine toplumlarda çok güvenilen bir kesimin pembe bulutlarını dağıtır gibiydi. Bir çıkış ararken birilerinin söylediklerine çok güvenmek ne kadar doğru?
I: Lisa’ya ben de bayıldım. Beden dili de muhteşemdi bence. Siyasetin nasıl yerlerde olduğunu öyle güzel temsil ediyordu… “Öyle bir ülke mi var?” “Yok” Bir söylediğini kısa bir süre sonra inkar etmesi, en bariz gerçekleri inkar etmesi… Bu karelere Trump’ın gerçek görüntülerinin eşlik etmesi… Covid’i inkar eden görüntülerinin…
I: Doktoru nasıl buldun? Onun görüntüsünün üzerine eklenenlere verdiği tepki? Oldukça karmaşık olayları (1. faz, ikinci faz…) “halka” anlatma çabalarının gülünç ve acınası hali…
A: Çoğunluğumuz hayatımızda ilgilenmediğimiz kadar bilimsel/tıbbi gerçeğe kafa yorduk. ‘Halka anlatır gibi’ 2020’de yepyeni bir anlam kazandı. Bu duruma böylesine ironik yaklaşmak gerçekten yayın başındaki ‘orijinal bir komedi organizasyonu’ başlığını pekiştirdi. Bilim insanları, akademisyenler derken kimsenin es geçilmediği portrelemede her gün karşılaştıklarımızın yansıması belki de en etkileyicilerdi. Ortalama/sıradan vatandaşın durumu bana biraz ‘hiçbir şey yapamıyorum’ diyen ama zaten çok da birşey yapmayan çok kişiyi anımsattı.
A: Bir de Amerikan kültüründe ‘soccer mom’ diye yer eden karakter vardı ki Cristin Milioti, tüm mimikleri ile ırkçılık gibi ciddi bir konuyu karşı taraftan gayet çarpıcı aktardı. Fikrini merak ettiğim ve dikkat çekmek istediğim bir diğer durum da: Aslında bir araya gelmekten kaçındığımız, kalabalık yerlere girmekten imtina ettiğimiz bir yılda dünyada hatırlanacak, fark yaratacak #blacklivesmatter hareketi fiziksel olarak varlık gösterdi
I: Evet… İzlerken ben de onu düşündüm. Toplumsal hareketler, protesto konularında çalıştığım için uzun zamandır protestolar sırasında da yakından izliyordum. Öncelikler… Pandemi geçecek. Aşı bulunacak, “sürü bağışıklığı” olacak ve bitecek. Irkçılık bitmiyor, ön görülebilir bir gelecekte de bitmeyecek gibi görünüyor maalesef. Yan yana durmanın riskli olduğu zamanlarda bile George Floyd’un öldürülmesi gibi bir olay insanları sokağa dökebiliyor. Bunu anlayabiliyoruz…