Walter White – Breaking Bad
Walter White aslında işinde gücünde bir kimya öğretmenidir. Yolunu hep doğru olandan yana çizmiş olsa da hayat onu hiç mükafatlandırmamıştır. Gittiği her yerde vasatlıkla karşılaşması yetmezmiş gibi bir de kanser olduğunu öğrenince White isyan bayrağını açar. Vakit artık dönüşüm vaktidir.
Ölmeden önce ailesine bir ömür boyu yetecek, yüklü miktarda para bırakmaya karar veren White, engin kimya bilgisiyle meth yapmaya koyulur ve önüne çıkan her zorlukla birlikte ülkenin en acımasız suçlularından olmaya daha da yaklaşır. Walter White’ın Heisenberg’e doğru dönüşümünde sevilecek bir taraf olmasa da oyunculuğuyla karakteri zirveye taşıyan Bryan Cranston sayesinde bu zalim kimya hocasını her andığımızda hayranlığımız zirveye çıkıyor.
Dexter Morgan – Dexter
İddia ediyoruz, Dexter Morgan’ı sevmek için onlarca neden sayabiliriz. Yine de etrafına sevimlilik ve güven saçan bu kahramanımızın öyle bir özelliği var ki tek bir hamlede tüm bu artıları silip atmaya muktedir. Öldürme arzusunun önüne geçemeyen, soğukkanlı bir seri katilden bahsediyoruz neticede.
Çocukluğundan itibaren babasının da desteğiyle bu içgüdülerini topluma faydalı bir hale dönüştürmeye çalışan Dexter, kurbanlarını adaletten kaçabilmeyi başarmış suçlular arasından seçer. Bir tür adalet savaşçısı diyebileceğimiz Dexter, o tatlı gülümsemesiyle “Gördüğüne inanma” mottosunu yeniden aklımıza kazıyor.
Nicholas Brody – Homeland
Aslında Brody’nin arıza olduğunu kendisini gördüğümüz ilk andan beri biliyorduk. Esaretten kurtulan bir Amerikan askeri olarak ülkesine dönüşte bir kahraman gibi karşılansa da CIA ajanı Carrie Mathison’ın kafasında büyüyen soru işaretleri bizim de içimize bir şüphe düşürmüştü. Haliyle Brody’nin ülkesiyle ilgili eylem planlarını öğrendiğimizde pek de şaşırmadık. Her ne kadar gözünü kan bürümüş bir suçlu olsa da Brody’den tam anlamıyla nefret edemedik; savaşın kendisinde yarattığı travmaları onunla birlikte deneyimledik çünkü. Talih yüzüne gülseydi, iri bir adam olacağını da biliyorduk ama hayatında işlerin yolunda gittiği tek bir gün bile olmadı maalesef.
Hank Moody – Californication
İtiraf etmek gerekir ki sayacağımız tüm bu anti kahramanların arasında melek gibi kalır Hank Moody. Zira onun anti kahramanlığı kötülükten değil, toplumun onayladığı kurallara ayak uyduramamaktan geliyor.
Sevdiği herkesi kendinden uzaklaştırmayı layığıyla başaran Hank Moody, işleri bir türlü yoluna koyamayan bir yazar. Rock ‘n’ roll hayat tarzının dibine vursa da ayrıca kızının annesi olan sevdiği kadınla yeniden bir araya gelebilmek için ara sıra kendine çeki düzen vermeye çabalayan Hank, hiç büyümeyen yaramaz bir çocuk gibi. Ona kızabilmek ne mümkün!
Frank Underwood – House of Cards
Frank Underwood’un ABD başkanlığı için yaptıklarının yanında Bizans oyunlarının esamesi bile okunmaz. Entrikanın bin türlüsünü çeviren bu sinsi politikacı, yoluna çıkan tüm engelleri tek bir hamlede yok etmeye hazır. Ve tabii ki öldürmeye de...
Underwood’un Kevin Spacey’nin usta oyunculuğuyla pekişen politik hırsları izleyiciyi tüm insanlıktan nefret ettirecek nitelikte. “Bundan daha kötüsünü yapamaz herhalde” dediğimiz her anda çok daha kötü bir planla karşımıza çıkabilmesi ise kendisinin kötülüğün kitabını yazmış olduğunun bir kanıtı. Bizi hayattan soğuttun Underwood, alacağın olsun...
Kuzey- Kuzey Güney
‘Kuzey Güney’ dizisinin Kuzey’i her ne kadar ailenin anti kahramanı olsa da bize kendini abisi Güney’den daha çok sevdirdi doğrusu. Agresif karakterini etrafındakilere sıkça sunmaktan çekinmeyen Kuzey, tamamen zıt karakterdeki abisinin parlak geleceği lekelenmesin diye onun işlediği bir suçu üstlenebilecek kadar iyi yüreklidir de.
Karşısında Güney gibi çalışkan ve mantığının peşinden giden ‘ideal’ bir karakter olmasaydı Kuzey’i anti kahraman olarak gösterir miydik bilmiyoruz ama duygularıyla hareket etmesi Kuzey’e ve sevdiklerine pek yaramayacaktır doğrusu.
Behzat Ç.- Behzat Ç.
En sevilen anti kahraman yarışması olsaydı Behzat Ç. Kesin birinci olurdu. Görev yaptığı süre boyunca pek çok kez ceza alan Behzat Ç.’nin ne iş ne de özel hayatında insanlarla uzlaşmak gibi bir derdi yok.
Geçmişte yaşadıklarına takılıp kalan bu duygusal amirin dürüstlüğü, dediğim dedik tavrı ve kafasına estiği gibi davranması onu çoğu zaman toplumun ideallerinin dışına itse de biz izleyicinin kalbinde en güzel yere oturttu. Hazır lafı açılmışken, oyunculuğuyla Behzat Ç.’yi hafızalarımıza kazıyan Erdal Beşikçioğlu’na saygılarımızı iletelim.
Al Bundy – Married with Children
‘Married with Children’ın babası Al Bundy’deki o aile sevgisi hiç kimsede yok, değil mi? Şaka bir yana, birbirlerine karşı olan hem sevgi hem de saygıdan yoksun tutumları ve açgözlülükte sınır tanımamalarıyla aslında tüm Bundy ailesi üyeleri birer anti kahraman olmaya aday. Biz yine de Al Bundy’yle devam edelim.
Çıkarlarının ve isteklerinin peşinden gitmeyi ailesinden öncelikli olarak gören Al Bundy, iş ile ev arasında mekik dokurken hayata dair tüm iyi hislerini de günlük rutin içerisinde yitirmiş bir karakter. Bıkkınlığını her hareketiyle izleyiciye de bulaştıran bu pek ‘sevecen’ babanın hayata faydalı olmak gibi zerre kaygısı yok.
Tony Soprano – Sopranos
Televizyon tarihinin en ünlü mafya lideri olan Tony Soprano, elbette ki anti kahramanlar listesinde kendine anlı şanlı bir yer ediniyor. Mafyanın karanlık işleri ile aile hayatı arasında denge kurmaya çalışırken soluğu sıkça terapistinin karşısında alan Tony Soprano, her ne kadar sosyopat davranışlar sergilese de kendisini ara ara yoklayan panik atak krizleriyle ‘sıradan’ biri olduğunu hatırlatıyor.
İkili yaşantısında oradan oraya savrulan bu anti kahramanımız, tam altı sezon boyunca biz izleyicinin kendisine karşı beslediği duyguları da uçlara taşıdı. Ne dersin, Tony Soprano’yu sevsek mi yoksa kendisinden ilelebet nefret mi etsek?
Sawyer – Lost
James Ford ya da nam-ı diğer Sawyer, düşen bir uçaktan kurtulmuş bir grup kazazedeye hayatı daha da çekilmez kılmak için “canla başla çalışıyor” desek yeridir.
Karaborsacılıktan kabadayılığa etrafındakilere bela olmak için her yola başvuran Sawyer’ı dizinin ilerleyen bölümlerinde pek çok kez iyilik yaparken gördüğümüz için, bu hatalarını görmemişiz gibi yapıyoruz.