Don Kişot: Bir Tahta Kılıç, Bir Yarım Onur
Zeynep Kaçar
Bıkmadan usanmadan, çekinmeden, utanmadan, arsızca, oburca, karşısındakini duymaya tenezzül etmeden, hırçın bir küstahlıkla, susmadan, binlerce kelime israfıyla, upuzun bir masanın baş köşesinde, kan ter içinde bir çabayla kendinden bahsetmek. Sürekli sürekli. Böyle anlarda keşke bir kadının iç sesini duyabilse o erkek. Babasının evi olan bu dünyaya bir sıfır önde başlamanın rahatlığını, pek çok fırsatın kolayca karşısına çıkıvermesini olağan ve hakkı kabul etmek. Sırf erkek olduğu için saygıyı, dikkati, takdiri kendine lâyık bellemek, kendinden başka herkesi ama özellikle kadınları küçümsemek, bu küçümsemeyi aptal bir babacanlıkla örtbas edermiş gibi yapmak. Kendi fikri dışındaki tüm fikirlerden açık açık iğrenmek, kendine benzemeyen herkesi çekinmeden ezip geçmek. İşte bir erkekte ve bir roman karakterinde aramadığımız temel özellikler.
Vronski: Aklımızda Şüpheye Yer Bırakmayan Kusurlar
Sezen Ünlüönen
Kusurlarına rağmen değil, kusuru nedeniyle çekici bulunan bir erkek karakter arıyoruz. Öbür türlüsü daha kolay—haddini aşan ciddiyetine rağmen ‘Aşk ve Gurur’un Bay Darcy’si, kadınlar hakkındaki saçma sapan fikirlerine rağmen ‘Middlemarch’ın idealist doktoru Lydgate... Liste uzayabilir. Ama çekici kusur öyle mi? Hem ‘en kötü özelliğim mükemmeliyetçiliğim ve herkesi kendim gibi temiz kalpli sanmam’ türünden uyduruk bir kusur değil. Bu, hakiki bir eksiklik olacak, hem de çekici bulunan taraf tam da o kusur olacak.
Bu nedenle ben de düşündüm taşındım ve ‘Anna Karenina’nın Vronski’sinde karar kıldım. Kitapta evli barklı Anna’yı baştan çıkaran Vronski’nin kusurlu bir karakter olduğu aşikar.
İnce Memed: Çukurova’nın En Adaletli, Mert ve Hür Eşkıyası
Pelin Kıvrak
Edebiyat dünyasının ‘kusurlu mükemmel’ erkek karakterlerini düşündüğümde aklıma iki kalıp geliyor. Bu kalıplardan biri kusurları ya da zaaflarıyla yüzleştikçe kendilerini daha iyi tanıyan, büyüyen ve mükemmelleşen karakterleri karşılıyor.
Örneğin ‘Savaş ve Barış’ta hapse girdiği dönemde cemiyet hayatında eksiklik olarak görülen yönlerinin aslında karakterinin en güçlü tarafları olduğunu keşfeden Pierre Bezukhov. Ya da Masumiyet Müzesi’nde ömrünün büyük bir bölümünü imkânsız aşkının dokunduğu objeleri toplama gibi nafile bir dürtünün esaretinde geçirse de “çok mutlu bir hayat yaşadım” diyebilen Kemal Basmacı. Kanımca bu karakterlerin çekiciliği, kusurlarına rağmen değil de kusurları sayesinde kendilerini tam hissedebilmelerinde yatıyor. İkinci – ve benim daha ilginç bulduğum – ‘kusurlu mükemmel’ kategorisinde ise içinde bulundukları toplumsal veya siyasal şartlar onları bazı değerlerden vazgeçmek mecburiyetinde bıraksa da kalplerindeki iyilik bâki kalan karakterler var.