Mavi, 'Denim Generation' sloganıyla 25. yılını kutluyor, zamanında markanın yüzü olmuş 3 ismin (evet, fotoğraftaki 3'lü) GQ çekimlerine göz atın.
Mavi, 'Denim Generation' sloganıyla 25. yılını kutluyor, zamanında markanın yüzü olmuş 3 ismin (evet, fotoğraftaki 3'lü) GQ çekimlerine göz atın.
1 / 15
Fotoğraf: Müge Yorulmaz Güven
2 / 15
Teksas’a yerleşmemiz benim için bir dönüm noktası oldu. Çünkü ciddi şekilde oyunculuğa yönelme isteğim burada başladı” diye anlatıyor. Bir yandan profesyonel olarak yüzerken, diğer yandan oyunculuğu yürütmek sonradan zor gelmiş. Bir seçim yapması gerekmiş ve yüzmeyi bırakarak tiyatroya başlamış. Çok doğru bir karar verdiği ortada. Bunu destekleyen tek mecra da biz değiliz; Amerika sınırlarında da bir ödülü var kendisinin: “Amerika’da tiyatro üzerine liselerarası bir yarışma düzenleniyor. 2 saatlik bir oyunu önce 40 dakikaya indiriyorsun, ardından kendi eyaletindeki okullarla yarışıyorsun. Sonra bazı bölgelerdeki ve nihayet ABD’nin tamamındaki okullarla... O yarışmada Kristof Kolomb rolüyle en iyi oyuncu ödülünü kazandım ben. Ve o gün anladım ki tiyatroyu seçmekle en doğru kararı vermişim.”
Fotoğraf: Müge Yorulmaz Güven
3 / 15
Kendisi doğru yolda olduğuna inansa da, mühendis babası önce mırın kırın etmiş biricik oğlunun tiyatroyu meslek olarak seçmesine: “Babam hep garanticidir, annemse daha esnektir kararlarımız konusunda. Nitekim benim bir yandan oyunculuk eğitimi almak için yanıp tutuşurken, bir yandan da pazarlamaya ilgi duyduğumu bilen annem meğer boş durmamış, benim için okul araştırmış. Araştırmaları onu Boston Emerson College’a yönlendirmiş. Burada çift anadal yapıp oyunculuğun yanı sıra pazarlama eğitimi de alabiliyorsun. Öyle bir okul ki film endüstrisiyle pazarlamayı sana iç içe sunuyor. Mesela benim bitirme projem 30 dakikalık bir filmdi, önce onu çektim; ardından diğer daldaki bitirme projem için o filmi pazarlamaya çalıştım. Okulun güzelliği orada yani. Çok fazla şey kattı bana.”
Fotoğraf: Müge Yorulmaz Güven
4 / 15
Okurken boş durmamış da. Boston’da birkaç filmde figüranlık yapmış, kısa metrajlı yapımlarda rol almış. Okul bitince Los Angeles’a taşınma ve ver elini garsonluk, ara sıra şoförlük, hatta tuvalet temizleyiciliği. Ailesinin bu noktada kendisine destek olup olmadığını soruyorum. Cevabı alıştıklarımızdan farklı oluyor: “Aileme söylemedim ki. Bu işleri yaptığımı bilmediler, bana her ay düzenli para gönderdiler. Ama ben o parayı kullanmak yerine biriktirdim. Çünkü oyuncu olmak benim kararımdı ve sonuçlarına da yine ben katlanacaktım.”
Fotoğraf: Müge Yorulmaz Güven
5 / 15
O dönemi “Süründüğüm günler” diye anlatıyor Kerem Bürsin: “Zorluğu şundan kaynaklanıyordu: Yaşım 23-24’tü ve benim yaşımdaki herkes bir şekilde yolunu çizmişti. Oysa benim hâlâ belirsizliklerim vardı. Ne olacaktım? Tamam oyuncu olmak istiyordum ama daha ne kadar böyle gidecekti? Sürekli düşünüyordum. Ben şansın tek başına bir anlamı olduğuna inanmıyorum. Şans kapını çaldığında eğer sen de onu kullanmak için hazırsan bir anlamı var. Los Angeles’ta herkes oyuncu olmak için uğraşıyor. İnanılmaz bir rekabet var. Sokağa çık, kolunu salla, değdiğin üç kişiden biri oyuncu. Dolayısıyla orada şans faktörü ve elbette hazır olmak çok önemli.”
Fotoğraf: Emre Güven
6 / 15
“Hayatımın olgunluk dönemindeyim. Daha doğrusu, sanırım bu olgunluğu keşfetmenin başlangıcındayım. Bir durup görmek lazım. Susup duymak lazım. Şu an kuvvetli bir şekilde ona inanıyorum. Elimden geldiğince, güncel haberlerin dışında sektörle ilgili şeyleri takip etmemeye çalışıyorum ki kafam karışmasın. Bir şekilde zehirlenmeyeyim. Gaye Sökmen Ajans’la on yıldan fazla süredir çalışıyoruz, hepsi benim arkadaşım. Geçenlerde dedim ki medya takip şifremi değiştirin, ben artık bir şey görmek istemiyorum. Sektöre dönene kadar kendimi dinlemek istiyorum. Şu anda öyle bir dönemdeyim ki, her şeyi oturup düşünüyorum. Nerede mutluyum, nerede değilim. Beni tam manasıyla kendi derinime iten şeyler aslında neler; bunları keşfediyorum. Sanırım doğada keşfediyorum ki kendimi doğaya veriyorum.”
Fotoğraf: Emre Güven
7 / 15
Kıvanç’la ne zaman bir yere girseniz, tüm gözler size döner. Kimi hayranlıkla, kimi kıskançlıkla, kimi aşkla, kimi sadece birkaç saniyeliğine bakar. Ama illa bakarlar. Etrafında önce büyük bir çember oluşur. Dikkatliyseniz bunu hissedersiniz. Sonra o çember daralmaya başlar. İşadamları, gazeteciler, hayranlar, oyuncular, sosyal çevre, yani Eddie Vedder’ın dediği gibi “society”, gitgide boşluk kalmayacak kadar daraltır bu çemberi. Arkadaşı, yani yanında kimsenin aldırmadığı bir gölge olarak bile yorulursunuz bu durumdan ama o, bunu her gün yaşar. Belki de bu yüzden bu kadar tedbirli. Ailesinin, kız arkadaşının, arkadaşlarının, hatta onların ailelerinin üzerine bu kadar titriyor. Bu çemberin içinde onlara da sahip çıkıyor. Katı kuralları var. Kendinden de, yakınlarından da bekliyor bu kurallara sadık yaşamalarını. Prensiplerinden ödün vermiyor. Sakınıyor özel hayatını basından, insanlardan.
Fotoğraf: Emre Güven
8 / 15
“Hem geldiğin topraklar, hem ailen işliyor aslında bu kodları. Bir insana baktığım zaman, önce annesinin, babasının onu nasıl yetiştirdiğine bakarım. Bir insanın köklerini saldığı yer, ailesidir. Beş kardeşiz. Fikirler aileden geçer. Sektöre adım attığım günden beri fikirlerim yeni formlar almış, değişmiş olabilir. Ama en temelinde ailem var. Ne yaparsam yapayım, geride bir ailem olduğunu bilerek yapıyorum."
Fotoğraf: Emre Güven
9 / 15
"Sektöre gireli 12-13 yıl oldu, hâlâ özel yaşantımın kurcalanmasına alışamadım. İlk günkü kadar geriliyorum. Bu da benim zaafım herhalde. Televizyon sektörünün, hele reklamlarla geldiği durumu düşünürsek, bir dizi iki saat sürüyor. Onun fragmanları ya da tekrar bölümleri de sürekli ekranda dönüyor. Bir şekilde insanların evine zaten giriyorsun. Hem de çok ciddi miktarda."
Fotoğraf: Emre Güven
10 / 15
45 yaşında olduğunu hayal etse, aklına ilk ne gelir? “Ben daha yarını hayal edemiyorum, çok zor bir şey ama dur bakalım, hayal kurmak güzeldir. 45 yaşında, işini devam ettiren, çoluklu çocuklu bir adam olurum herhalde. Yine ailesini fazlaca korumaya programlanmış ama bu defa geniş ailesiyle birlikte çekirdek ailesini de koruyan... Yine uzak yaşayan, yine çok konuşmayan, uluorta kendini göstermekten hoşlanmayan...”
Fotoğraf: Richard Ramos
11 / 15
Med Cezir’de canlandırdığı Mira karakteriyle memlekette yarattığı infial malum. Orange County’den uyarlanan dizide canlandırdığı rolün, hayatında asla reddedemeyeceği bir değişime sebep olduğunu söylüyor: “Lale Devri’ndeyken de bilinen bir insandım ama Med Cezir’le birlikte, sanki birden bütün kapılar açıldı, kapının ardındaki şeyler de birden önüme yığıldı gibi; acayip bir şey oldu. Bana çok güzel şeyler getirdi, hem işin kendisi olarak, hem marka işbirlikleri olarak; kariyerim açısından çok kıymetli. Topu göğsümde yumuşatıp hazmetmeye çalışıyorum ki kalıcı bir başarı olabilsin benim için.”
Fotoğraf: Richard Ramos
12 / 15
Ankara, Seyranbağları doğumlu, kendi tabiriyle tam bir yaz çocuğu. Doğum günü kutlamalarına çok da meraklı değil ama doğduğu güne meftun: “1 Temmuz; daha güzel bir tarih olabilir mi?”
Fotoğraf: Richard Ramos
13 / 15
Annesiyle babasının o henüz yedi yaşındayken boşanmış olmalarının herhangi bir travmaya sebep olmadığı, tatlı bir çocukluk geçirmiş: “Annemle babam ayrıldıktan sonra annemle çok fazla ev değiştirdik, çok taşındık ama geriye baktığımda hiç öyle travmatik, kötü şeyler hatırlamıyorum. Annem de, babam da beni çok seven ve sevgisini gösteren insanlar, mümkün mertebe bana zaman ayırmaya çalışırlardı. Annem belli bir zamandan sonra evin hem annesi hem babası olarak bütün görevlerini fazlasıyla yerine getirdi. Çok okuyan, kendini geliştiren, benim de geliştirmem için her şeyi yapan bir insan. Hayatımda hep spor vardı. Voleybolla uzun süre uğraştım, bir dönem basketbol oldu sonra. Annem benim kısa kalacağımdan korktu, kendisi 1.85 m boyunda olunca... Ben ailenin en kısasıyım. Tenisle uğraştım bir dönem, uzun bir süre de Latin danslarıyla... Benim çok sevdiğim alanlardan biridir Latin dansı. Oyunculuktan sonra en haz aldığım şey.”
Fotoğraf: Richard Ramos
14 / 15
Ankaralıdan ziyade Antalyalı olarak bilindiğini söylüyor. Ortaokula başladığı sene, annesiyle göçtükleri Antalya, ergenliğini geçirdiği, hayatında daha çok izi olan şehir: “Yaşam kalitesi olarak da çok yüksek bir yerdir” diyor; hâlâ her fırsatta özleyip gittiği, eski arkadaşlarıyla görüştüğü Antalya için.
Fotoğraf: Richard Ramos
15 / 15
Dans okuluna devam ettiği dönemde, Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen bir gençlik güzellik yarışmasından bahsedip gitmeye niyetli kimse var mı diye sormaları, hayatının önemli makaslarından biri olmuş. “İpini koparıp” kendini Miss Europe and World Junior yarışmasında bulduğu yaş, 15. Lisan yok, yanında eşlik eden tek bir kişi yok, yarışma mahallinde ondan başka tek bir Türk yok: “Atladım gittim tek başıma. Çok da hoşuma gitti. Çok korkusuzdum. Benim hayatımda çok enteresan bir tecrübe olmuştur özgüvenden yana."