Engin Altan Düzyatan, baba olmanın insanın ruhunu olgunlaştırdığını belirtirken heyecanını gizlemiyor. Bu serüveninde neler yaşadığını ise kendine şaşırarak anlatıyor.
Engin Altan Düzyatan, baba olmanın insanın ruhunu olgunlaştırdığını belirtirken heyecanını gizlemiyor. Bu serüveninde neler yaşadığını ise kendine şaşırarak anlatıyor.
1 / 8
Tekerlemeyi andıran bir adı var ve seçim yapmamış olmamızdan kaynaklanmalı, ismini eksiksiz telaffuz ederek anıyoruz onu: Engin Altan Düzyatan. Yıllardır böyle. Ama yakın çevresi ona, iki isminden birini kullanarak sesleniyor. Mesela İzmir’den tanıyanlar Engin diyor, daha yakın olanlar ise Altan. Eşi Neslişah Alkoçlar da söyleşilerde Altan demiş. Bu röportaj için kendisiyle altı saat geçirdim, o nedenle ben de yazının kalanında kendisini Altan olarak anacağım.
2 / 8
Kullanmak için can attığım ama uygun şartları beklediğim klişe kalıbın tam zamanıdır şimdi: Engin Altan Düzyatan hakkında bildiğiniz her şeyi unutun... Çünkü Altan, “Hayatımın en heyecanlı anıydı” diye andığı baba olacağı haberini almasından itibaren, hayatında nelerin değiştiğini anlatacak. Fotoğraf çekimi için hazırlanan seti görünce “Hepsini en ince ayrıntısına kadar biliyorum” diye lafa girip, “Londra’dan bebek arabası taşıdım, düşünün” demesi ilk işaretti aslında.
3 / 8
Altan, 36 yaşında. Türkiye şartlarında erken bir babalık yaşı değil. Peki uygun zaman mı onun için? Anlatıyor: “Bence çok zamanı. Yani belki ben de bunun için tam şu anda olgunlaştım. Devam eden bir işim var, hayatım rayına oturdu. Şunu da yapsaydım dediğim çok şey kalmadı hayatta açıkçası. Doğru kadını bulduğuma da inanıyorum. Her şey şu anda oturdu hayatımda.”
Aslında doktor olmam gerekirdi ama...
4 / 8
Oğluna ilk öğüdünün ne olacağını sorduğumda, genel geçer saygı kurallarını öğreteceğini, onun dışında pek yönlendirme yapmayacağını söylüyor. Çünkü her şartta çocuğunun bunu kendisinin bulacağını ifade ediyor: “Babamın söylediği şeyler vardı ama hepsini yapsaydım robot olurdum. Muhtemelen oyuncu da olmazdım. Daha spesifik bir işim olurdu. Çünkü babam özel bir şirkette müdürdü; ablam ODTÜ İşletme, abim Hukuk Fakültesi mezunu. Aslında tüm söylenenleri uygulasam doktor olmam gerekiyordu. Hukukçu, işletmeci, doktor... Bir ailede olması gereken her şeyi tamamlamış olurduk. Ailem iş hayatına karışmamıştı ama istedikleri bir profil vardı. Ben o profile ne kadar uyuyorum bilmiyorum. Onların her dediğini yapmadım sonuçta. Ama istedikleri gibi bir evlat olduğumu düşünüyorum.”
5 / 8
Ailesini dinlememesi, zor çocuk olup olmadığı konusunu açıyor. Yani Altan, “Oğlum eğer bana benzerse yandık” diyor mu acaba? Her çocuk kadar yaramazmış. Kendi deyimiyle, “senin gibi çocuk düşman başına” denecek bir çocukluk performansı sergilememiş yani: “Bana benzerse endişem yok açıkçası. Her çocuk farklı. Doğal olarak sizin yönlendirmeniz bir yere kadar. Çok baskıcı, bir yere yönlendiren değil de seçenek sunan bir baba olmayı tercih ediyorum. Ya da en azından öyle olmaya çalışacağım. Seçenekleri olsun önünde, doğru seçenekleri olsun.”
6 / 8
“Hayallerimde ilkokula başlamadı daha oğlum” diyor gülerek, “Bisiklet sürüyor belki. İlk defa ufak tefek bir şeyler yapıyoruz beraber.” Ama “delisi” olduğu Karşıyaka maçına zihninde şimdiden götürmüş oğlunu: “Şu an Karşıyaka tulumu var. Bir arkadaşım hediye etti. Erkek çocuğu olunca öyle şeyler düşünüyorsunuz tabii. Çünkü ben iki yaşındayken babamın omzunda Karşıyaka maçlarına gittim.”
7 / 8
Altan halihazırda Diriliş Ertuğrul dizisinde oynuyor ve yoğun çalışma temposu içinde. Bu tempo böyle sürerse, çocuğuyla çok vakit geçirmesi mümkün görünmüyor. Ama o buna kafa yormuş. Üç sene sürecek bu proje sonrası, her uzun proje tamamlanınca yaptığı gibi, altı ay dinlenmeyi düşünüyor. Ama bu altı ay, artık bir sene olabilirmiş. Ya da o dönemi daha az vakit alacak işlerle geçirmeyi düşünebilirmiş.
8 / 8
"Ben bu ülke için hiçbir zaman karamsar olmadım, hiçbir zaman da olmayacağım sanırım. Oğlumun bu toplumda yaşaması ve büyümesinde çok bir sakınca görmüyorum. Evet, mutsuz olabilir bazı zamanlarda. Ülkesi için üzülebilir, kendini kötü hissedebilir, zaman zaman umutsuzluğa düşebilir... Hiç fark etmez; burası onun ülkesi. İyi zamanlarını, çok daha iyi zamanlarını görecek. Ne olursa olsun, bu ülkenin vatandaşı olmaktan mutluluk duyuyorum. Londra’da doğup büyümeyi tercih etmezdim. Burada mutluyum. Çok şükür şu an imkanım var, çocuğumu Amerika’da doğurup büyütebilirim ama hiç böyle bir şey istemem. Burada doğsun, büyüsün.”