“Bir yerden her şeyi görmeden dönmek gurur verici” diyen Arjantinli yazar Alejandra Pizarnik’in bir bildiği var. Meşhur klişeyi unutun, ölmeden önce görmemeniz gereken yerleri bilin. Listeniz hafif, vicdaniniz temiz olsun.
1 / 5
Görmemek için kulenin dibinde oturup duran Guy de Maupassant kadar çaba sarf edin demiyoruz ama görmek için Japon turistler kadar heveslenmeye de gerek yok. Bilet kuyruğu uzun, vuslat kısa sürüyor, manzara... Şöyle söyleyelim, Paris’in çatıları Sacré-Cœur’den izlenir.
2 / 5
Plajda bir şezlong uğruna Mel Gibson’ı itecek, boş masayı kapmak için Michael Douglas - Catherine Zeta-Jones çiftiyle kavga edeceksiniz. Üstüne yanlışlıkla kahve döktüğünüz kadın Shakira çıkacak, arkasında Gerard Piqué de duracak. En iyisi Mykonos’a gitmeyin, “Hadi artık atlıyorsan atla” diye Kate Moss’u iskeleden itmeyin.
3 / 5
Bazı şeyler yazılı emir değil, uymasanız da olur. Barselona’ya gidip Sagrada Família bazilikasını görmeden geri dönebilir, “Ama herkes gidiyor” atışına karşı her zaman bir set sayısı kıvamındaki “Sen herkes değilsin”i artık benimseyebilirsiniz. Hem 12,5 euro da cebinizde kaldı.
4 / 5
Berlin metrosu Potsdamer Platz’da kapılarını açınca, vagon asık suratlı kravatlılarla dolar. Çünkü burası şehrin Maslak’ı. Gurbetçi dayınızın avukat çıkan oğlu “Gel bir çayımı iç, ofisimi gör” diye ısrar etse de gitmeyin. Söyleyin ona, akşam Kreuzberg’deki Würgeengel’e gelsin. Berlin’in en güzel mahalle barını görecek, bu kıyağınızı da unutmasın.
5 / 5
Namı diğer Lost Adası... Üstelik Pangea’nın parçalanışından beri de böyle zulüm görmedi. Dizi çekimlerinden önce sürüngenler, muz ağaçları ve şelalelere ev sahipliği yapan ada şimdilerde Sawyer’ın tüm gün yaslandığı ağacı görmeye gelenlerle dolup taşıyor. Aşk-ı Memnu’nun çekildiği yalı, Colosseum, Trevi Çeşmesi gibi... Yanından geçerseniz bakın.