Emily in Paris
Güncel

Emily in Paris’i Erkekler de İzliyor

Erkekler GQ’ya, akıl almaz derecede popüler Netflix dizisini neden izlemeden duramadıklarını açıklıyor.

Peyton Manning, Saturday Night Show’a, “görünüşte” futbol hakkında konuşmak için çıkmıştı, ancak efsanevi oyun kurucu, Emily in Paris’i izlemekle çok meşgul olduğu için son maçları kaçırdığını itiraf etti. Konuyu NFL'e çekmeye yönelik her girişim, Emily in Paris üzerine konuşmayla sonuçlandı. Peyton Manning programda çok komikti. Peyton Manning'in küçük kırmızı beresiyle, tüm zamanların en “şeker” dizilerinden biri hakkında konuşması daha da komikti.

Ama gerçekten de etrafımızda Emily in Paris’i bu şevkle seven erkekler var. Hatta belki siz de onlardan biri olabilirsiniz!

Fikri olmayanlar için en baştan başlamak gerekirse, Emily in Paris’in, Sex and the City ve Younger'ın yaratıcısı Darren Star’ın karmaşık zihninden çıkan bir Netflix dizisi olduğu söylenebilir. Star, diğer yapımlarında olduğu gibi bunda da tarzını bozmuyor. Başrolde şımarık arkadaşları, bitmeyen romantik sorunları, kariyer sıkıntıları ve şimdiye kadar gördüğünüz en çılgın moda anlayışı olan beyaz bir kadın karakter yer alıyor. Ve sonuçta, izleyicilerin ön lobunu harekete geçiren, onları soluksuz izleme batağına düşüren bir ürün ortaya çıkıyor. Lily Collins, bir yıl boyunca Paris'te çalışma fırsatı yakalayan Chicago'lu cesur bir pazarlama profesyoneli olan ana karakteri canlandırıyor. Sonrasında ateşli bir Fransız şef olan Gabriel'e (Lucas Bravo) âşık oluyor. Son derece kaba ve şık Fransız Patronu Sylvie’nin (Philippine Leroy-Beaulieu) öfkesini ise üzerine çekmeyi başarıyor. Ayrıca Mindy (Ashley Park) adında şarkı söylemeyi seven tuhaf ve eğlenceli bir en yakın arkadaş ve Camille (Camille Razat) adında Fransız bir “dost gibi görünen düşman” ediniyor.

Emily, dizi boyunca, her 30 dakikalık bölümde Fransızlara karşı “kültürel suç” işliyor denebilir.

Dizinin pazarlama stratejisi gülünç bir şekilde kadın izleyicileri hedef alsa da erkek hayranları da var. Mesela 40 yaşındaki, yaratıcı danışman ve How Long Gone podcast'inin ortak sunucusu Chris Black, öne çıkanlardan bir tanesi.

Chris Black, “Televizyon benim için şeker gibi tatlı bir şey izlemek için var. Hiçbir şekilde beni zorlamasını istemiyorum. Bence Emily in Paris, modern eğlencenin mükemmel bir biçimi. Bir sonraki bölümde ne olacağına dair teoriler geliştirmeyi ve sembolizmi çözmeyi gerektiren bir dizi değil. Kötü kıyafetler giyen, seks yapan, kariyer hırsları olan bir karakter var ve dizi Paris'te geçiyor. Hepsi bu.” diyor.

“Kıyafetler çılgınca. Emily’nin Hood By Air giyiyor olması daha da çılgınca.” diye de ekliyor.

Sadece ezbere dayalı basitliği nedeniyle değil, aynı zamanda Succession ve The White Lotus gibi dizileri gördüğümüz televizyondaki mevcut söylemler içinde bir soluklanma sağladığı için de dizinin ona çekici geldiğini söylüyor. “Herkesin kendini Emmy seçmeni sandığını görmek istemiyorum.” diyor.

Bir stil blogu işletmecisi olan ve diziyi ironik bir bakış açısıyla izleyen 29 yaşındaki Eugene Lardy, Emily in Paris’in, sanıldığından daha çok bilgi içerdiğini söylüyor. “Bence şovun gülünçlüğü, özellikle de Emily'nin kıyafetleriyle birlikte, bir borderline komedisi niteliğinde olması.” diyor. “Her iki tarafa da hizmet eden bir yanı var. Diziyi izleyenler, 'Evet, Paris'te yaşama şansım olsaydı ben de aynen böyle yapardım.’ diyor, ironiyi anlamayı hemen başaranlar için ise dizi mükemmel bir seçenek haline geliyor. (Çünkü nefret etmek üzere izlemek de izlemektir!)”

Dizinin bu kadar çok erkeğe ulaşmasının bir sebebi de çoğunlukla kışın yayınlanması ve Covid dönemine denk gelmesiydi. 32 yaşındaki muhabir Matthew Zeitlin şöyle söylüyor: “Kış çok depresif geçiyor. Ben de mevsimsel olarak duygulanım bozukluğu yaşıyorum ve genelde kışın kasvetli oluyorum. Dolayısıyla dizi bu durumumu dengeliyor. Diziyle oldukça basit bir ilişkim var. 30 dakika sürüyor, bu yüzden bana girip çıkıyormuşum gibi geliyor. Takip etmeniz gereken karmaşık komplolar ve entrikalar yok. Genellikle oldukça basit. TV diyetinizin bir parçası olarak kesinlikle buna ihtiyacınız olduğuna inanıyorum.”

Eğlence sektöründe çalışan, 27 yaşındaki Timmy Ngo ise dizinin iki sezonunu tek oturuşta bitirmiş ve bunu şu metaforla açıklıyor: “Dizi abur cubur yemek gibi. İzlemesi çok kolay.”

Birçok kişi daha, düz beyinle izlemenin kolaylığını vurguladı. Cloud Nothing grubunun solisti, 31 yaşındaki Dylan Baldie şunları söyledi: “Diğer dizilerde, bazı şeyleri gerçekten önemsediğinizi hissetmeniz bekleniyor. Ama bu dizide böyle bir şey yok. Hiçbir şeyin önemi yok. Sanki birisinin komik Instagram videosunu uzun bir süre izliyormuşsunuz gibi geliyor.” Aslında Emily in Paris, geleneksel olay örgüsüne sahip bir sitcom'dan çok, sürekli hareket eden bir ruh hali tablosu sunuyor. Bir kadın arkadaşım ise şunları söyledi: “Younger'da, TV ekranına gözlerinizi kısarak bakarsanız bir olay örgüsü görebilirsiniz, ancak Emily in Paris’te, sanki bir nevi pes etmişler ve bir olay örgüsü yerine sadece farklı durumlara giren bir karakter yaratmışlar.”

Emily in Paris’i diğer popüler dizilerden içeriği kadar tarzı da ayırıyor. House of the Dragon izlerken umutsuzca ekran parlaklığını artıranlar için bu dizi hoş bir soluklanma alanı sağlayabilir. The New Yorker'da yayınlanan "Emily in Paris and the Rise of Ambient TV" makalesinin yazarı ve Emily in Paris hayranı olan 33 yaşındaki Kyle Chayka, dizinin çekiciliğinin bir parçası olarak görselliğine dikkat çekiyor. “Dizi estetik açıdan süper eğlenceli. Çok parlak renkli ve enerjik, ayrıca sinematografisi de oldukça güzel, bu da onu şu anda çok iyi örnekleri olan karanlık fantastik korku türünden ayırıyor.” diyor.

Bu içerik ilk olarak GQ US web sitesinde yayınlanmıştır.

İZLE
UYSALLAR GQ HYPE'TA
İLGİLİ İÇERİKLER emily in paris netflix
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası