Günümüz Bodrum’u artık o denli bildik ki, 66’ncı ayını doldurup 67’inci aydan gün alan her vatandaş, yarımadanın haritasını gözü kapalı çizebiliyor. Ancak giderek daha az insanın anımsadığı, “öncülerin” göç etmeye başladığı, tarihe “turizm öncesi Bodrum” olarak geçen 70’li yıllar, burada hâlâ özlemle anılır. İç çekmelerden sonra yinelenen geçmiş zaman öyküleri, genellikle ya No 7’de başlar ya da orada sonlanır.
No 7’nin kendi öyküsüyse Nevra’nın Mayıs 1974’te Ayla Eryüksel’in dükkanında çalışmak üzere Bodrum’a gelmesiyle başlamıştı. Burada Orhan’la karşılaştı. Zaten Ankara’dan da tanışıyorlardı. Evlendiler. Orhan’ın kafasında Bodrum’da bir şeyler yapmak vardı. Nevra’ya “Sen de var mısın?” dedi.
Özgürce bir şeyler üretmek fikri, genç kadının aklına yattı. Doğa güzel, tanıştığı insanlar neşeliydi. Bilmediği, görmediği, sadece duyduğu isimlerle tanışıyordu burada. İlhan Berk’ten tut, Zühtü Müridoğlu’na kadar. Güzel insanlar...
Nevra ve Orhan, piyanonun yanındaki meşhur barda, Mücap Ofluoğlu'yla
Orhan herhangi bir iş yapmak istemiyor, “Açarsam meyhane açarım” diyordu. Nevra da “İyi ya” dedi. Kirli Mehmet’in yanındaki dükkanı kiraladılar. Kirli Mehmet motorcu. Eli kolu sürekli makine yağı olduğu için “kirli” namını kendine ön isim almış. Kapısında “Her türlü istismara müsait eşraftan Motorcu Kirli Mehmet” yazıyor. Tuttukları dükkan kullanılmayan bir bıçkıhane. İçerde mazotlu bir bıçkı makinesi var. Egzozu çatıdan çıkıyor. Uzun zaman kapalı kaldığı için yerdeki talaşlar bile kararmış. Seneliği 400 liradan, dört yıllığına bu dükkanı kiraladı Orhan’la Nevra. Sokakta inek ve keçilerin dolaştığı o zaman için büyük paraydı. Kontrat falan yok, her şey sözle.
Rakının içinde maydanoz yaprağı Orhan’ın akşamları beraber olduğu arkadaşları vardı. Oturup meyhaneyi konuşuyorlardı. Gündüzleri de dükkan hazırlanıyordu. Talaş, toz ne varsa hepsini attırdılar. Duvarlar kireç badanaydı, üstünde yazılar vardı; kazıttılar. Altından taş duvar çıkınca öyle kalmasına karar verildi. Taş aralarını biraz doldurttular, o kadar.
İçinin düzenlemesini Mimar Cevat Bey yaptı. Nevra’nın Ankara’da bir piyanosu vardı, “Onu getireceğim” diye tutturdu. Yer kayrak döşendi, üstüne tebeşirle piyanonun yeri işaretlendi. Ondan sonra tüm yerleşim, barın-masaların yeri falan, hep milimetrik olarak piyanoya göre düzenlendi. Dülger ahşap işlerini, demirci demir işlerini yaptı, dükkan 1 Temmuz 1974’te açıldı. Adını sokak kapısının numarasından esinlenerek No 7 koydular. Akşamına da müşteriler gelmeye başladı. Bodrum’un ünlü barları Hadi Gari, Big Bang, Veli Bar’ın açılmaları da hemen hemen aynı tarihlere denk gelir.
Bir yerlerden aşçı bulundu, iki ay sonra gitti, Nevra aşçı oldu. Dostları o zaman çok yardımcı oldular. Ailesi ziyarete gelirdi, kardeşi Hamra (ki tanımayan müşterilerin ikizlerin hangisiyle konuştuklarına emin olamadıkları çok olurdu) mücver kızartır, annesi bamya hazırlardı. Herkes işin ucundan tutttu.
Sürekli müşterileri vardı: Çerçi Haluk, Kıral Nalbantoğlu, Dursun Kaptan, Kale Ayşe, Katamaran Oktay, Kirli Mehmet. Çoğu her akşam saat 6’da gelirdi dükkana ve “pencere masaya” (sokağa bakan masa) otururdu. Sonra diğerleri gelmeye başladı. Erol Simavi, Mina Urgan, Maça kızı Ayla, Asker Mehmet ve birçokları. Fatma Mansur’un eşi Münir Coşer votka içerdi. Haşim Birkan, rakısı başkalarıyla karışmasın diye içine bir tek maydanoz yaprağı atardı. Bu daha sonra bir dönem Bodrum’da moda oldu. Türk müşterilere ek zengin Amerikalı ve Fransız turistler de Bodrum’da sık görülürdü o zamanlar.
İçkiler Erol Simavi’nin elinden
Dükkan açılalı daha üç hafta olmuştu. Akşam iş bitti. O zamanlar Bodrum’da kapı kilitlenmez, önüne bir sandalye konurdu. Bu, “dükkan kapalı” demekti, kimse girmezdi. O akşam da dükkanı “kapadılar”, gidip yattılar. Nevra sabaha karşı bir gürültü patırtıyla uyandı. Bağırmalar, çağırmalar, siren sesleri. Kaymakam elinde megafon, anons ediyor:
Yazının devamı Gq Temmuz sayısı Tatil Rehberi'nde