© Getty Images // Kolaj GQ France - Derin Dogruoglu
İşe gidiş süresinden ziyade yolculuğun kendisi sorun yaratabilir. Bilgisayarınızı açmadan, e-postalarınıza bakmadan ya da yüksek sesle gülen o iş arkadaşınızla karşılaşmadan önce bile stres seviyeniz çoktan zirveye ulaşmış olabilir. Çünkü büyük ihtimalle gününüz, kalabalık bir metroda, arızalı bir vagonda veya korna sesleri ve öfkeli bisikletlilerle dolu bir caddede başladı. Bunaltıcı sıcak, yakın temas, beklenmedik gecikmeler ve konfor eksikliği. Toplu taşımanın günlük kâbusuna hoş geldiniz. Çevre dostu etkisi övülse de ruh sağlığınız üzerindeki etkisi çok daha az parlak.
Institut Terram tarafından gerçekleştirilen yeni bir araştırma uyarıyor. Ev ile iş arasındaki yolculuk, çalışanlarda stresin, kaygının ve kronik yorgunluğun başlıca nedenlerinden biri olabilir. Araba, bisiklet, scooter veya metro fark etmeksizin her yolculuk duyular için bir sınav haline geliyor. Saldırgan sesler, sürekli görsel uyarılar, bitmeyen dikkat hali. Organizma günün ilk dakikasından itibaren tetikte. Sonuç. Zihin hiçbir zaman tam olarak gevşemiyor. Bu kaygılı hal, kahve molasında bile dağılmıyor ve gece uykusuna kadar sürüyor.
Toplu taşımada sürekli olarak aşırı uyarılıyoruz. Kalabalık, gürültü, kokular ve gecikmeler nedeniyle film izlerkenki gibi sakin kalmak neredeyse imkansız. Ancak bu ortam, özellikle kadınlar, yaşlılar veya kırılgan bireyler için daha da zorlayıcı olabilir. Psikanalist Christian Richomme şöyle açıklıyor. Ulaşım ortamları yalnızca kaygı uyandırıcı değildir, aynı zamanda bizim kontrol edemediğimiz ve maruz kaldığımız alanlardır. Metro, otobüs veya araba fark etmeksizin, yolculuk başlı başına bir amaç değildir. Bir noktadan diğerine gitme aracıdır. Bu nedenle, kırsalda da şehirde de bu zaman diliminin duygusal bir tatmin kaynağı olmaması normaldir. Psikanalist ekliyor. Bazı insanlar bu sürecin kendisi stres kaynağı olduğu için toplu taşımayı kullanmamak için ellerinden geleni yapıyor.
Fransa’da yapılan araştırmaya göre, çalışanların ve öğrencilerin yüzde 30’u toplu taşımayı her gün kullanmanın sağlıkları üzerinde olumsuz etkileri olduğunu söylüyor.
Bu aşırı uyarılma, zaten duygusal veya psikolojik zorlukları olan kişilerde daha da belirginleşiyor. Terram Enstitüsü’nün araştırmasına göre depresif belirtiler göstermiş kişilerin yüzde 41’i günlük ulaşım sorunlarının durumlarını kötüleştirdiğini düşünüyor. Toplu taşıma doğrudan kaygı krizine neden olmasa da, bu yolculuklar var olan kaygı bozukluklarını tetikleyebilir. Kaygı veya stres yaşayan kişilerin yüzde 43’ü ulaşımın bu semptomları artırdığını söylüyor. Christian Richomme, dikkat eksikliği veya hiperaktivite bozukluğu olan kişilerin ve aşırı hassas bireylerin de ulaşım ortamlarında daha kırılgan olduğunu belirtiyor. Ayrıca bu stres 18 ile 34 yaş arası kişilerde daha yoğun görülüyor. Aynı durumun yalnızca yüzde 22’si daha ileri yaşta görülüyor. Yani herkes ulaşım stresine karşı eşit dayanıklı değil.
Yolda da durum pek farklı değil. Araba, bisiklet veya scooter ile yapılan yolculuklarda da kaygı ve stres var. Araştırma, araç paylaşımı, bisiklet ve metro kullanıcılarının benzer oranlarda stres yaşadığını gösteriyor. Ancak en yüksek stres, araç paylaşımında görülüyor. Önceden rezervasyon gerektirmesi, planlamaya zorlaması ve spontane hareket imkânı bırakmaması nedeniyle hızlıca kaygı yükseliyor. İki tekerlekli araçlarda da durum aynı. Scooter ve motosiklet kullanıcıları da yolda doğrudan risklere maruz kalıyor.
Psikanalist Richomme için bu şaşırtıcı değil. Trafik, sinir, diğer sürücülerin davranışları ve beklenmedik durumlarla birlikte sakin kalmak neredeyse imkansız. Sürücüler sadece yola odaklanmaz. Zihin çoğu zaman iş veya kişisel meselelerle de meşguldür. Bu yüzden araba kullanmak da toplu taşıma kadar kaygı verici olabilir.
Yolculuk sırasında oluşan stres yolculuk dışında da etkisini sürdürebilir. İş yerine giderken yaşanan kaygı, tüm gün modunuzu belirleyebilir. Psikanaliste göre bu normaldir. Bu durum daha agresif davranmaya, konsantrasyon zorluklarına ve uyku bozukluklarına neden olabilir.
Bu kaygıyı azaltmak için önerilen çözümlerden biri kulaklıkla müzik veya rahatlatıcı ses kayıtları dinlemektir. Psikanaliste göre dışarıdaki saldırgan uyaranlara karşı bir denge sağlar. Bir diğer çözüm ise telefon bildirimlerini azaltmaktır. Böylece zihinsel yük ve aşırı uyarılma düşer. Nefes egzersizleri de etkili olabilir. Richomme şöyle öneriyor. Nefes alırken karnı şişirerek havayı aşağı doğru yönlendirin, birkaç saniye bekleyin ve sonra yavaşça verin. Bu yöntem diyaframı gevşetir ve kalp ritmini düşürerek beden ve zihni birlikte sakinleştirir.
Araştırmaya göre yürümek, en az stres yaratan ulaşım şeklidir. Katılımcıların yalnızca yüzde 14’ü yürürken stres hissettiğini söylüyor. Üstelik üçte ikisi yürümekten keyif aldığını ve stresin azaldığını belirtiyor. Richomme, metro yolculuğunu kısaltıp bir parça yürüyüş eklemeyi öneriyor. Metrodan bir durak önce inmek, birkaç dakika yürümek bile kaygıyı düşürebilir.
Bu aynı zamanda güne küçük bir fiziksel aktivite eklemenin de bir yoludur.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ FRANCE WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.