BMW Group’un 1975’te başlattığı Art Car koleksiyonu, otomotiv dünyasında sanatla teknolojiyi aynı potada eriten benzersiz bir vizyon ortaya koyuyor. Yarış pistinde doğan bu fikir, otomobilleri yalnızca mühendislik harikası değil, aynı zamanda sanatsal bir ifade biçimi olarak konumlandırıyor.
Koleksiyonun yolculuğu, Calder’in Le Mans’ın efsanevi 24 saat yarışında piste çıkan ilk Art Car’ıyla başladı. Bu adım, sanatçılara otomobiller aracılığıyla kendilerini ifade etme imkânı sunarken; sanat, tasarım, teknoloji ve yarış kültürünü tek bir çatı altında buluşturdu.
Bugüne kadar ortaya çıkan 20 Art Car, çağdaş sanat tarihinin geniş bir yelpazesini kapsıyor. Calder, Lichtenstein, Warhol, Koons, Mahlangu ve Mehretu gibi usta isimler; minimalizmden pop art’a, soyutlamadan dijital sanata kadar farklı akımları otomobillerin gövdesinde yeniden yorumladı. 1995’te David Hockney’nin tasarladığı BMW 850 CSi, aracın iç dünyasını dışa vururken; 1990’da César Manrique’nin renklendirdiği BMW 730i, avangard yaklaşımıyla dikkatleri üzerine çekti.
Koleksiyonun en güncel eseri ise, 2024’te tanıtılan Julie Mehretu imzalı BMW M Hybrid V8. Mehretu, hız, enerji, zaman ve akış kavramlarını çok katmanlı resim tekniğiyle otomobilin gövdesine taşıyarak Art Car koleksiyonunun yeni nesil vizyonunu şekillendiriyor. Bu özel Art Car, sanatın yalnızca galerilerle sınırlı kalmadığını, hareket halindeki bir nesneye de yansıyabileceğini gözler önüne seriyor.
Yarım asrı geride bırakan BMW Art Car koleksiyonu, bu yıl Contemporary İstanbul’da hem sanat tutkunları hem de otomobil meraklıları için eşsiz bir deneyim sunuyor. 24–28 Eylül’de Rixos Tersane İstanbul’da gerçekleşecek sergi, sanatın dönüştürücü gücünü ve BMW’nin yenilikçi bakış açısını bir kez daha hatırlatıyor.