Şu anda, insanların müttefiki ve yoldaşı olabilecek bir robotun geliştirilmesi, örneğin prototipi yapay zeka kullanarak harici yardım olmadan yürüyebilen Tesla'nın Optimus Robotunun piyasaya sürülmesi gibi teknoloji paradigmasını belirleyen son duyurularla daha önce hiç görülmemiş bir seviyede.
Lansman etkinliğinde Tesla CEO'su Elon Musk, Robot Optimus'un “öğretmen olabileceğini, çocuklarınıza bakıcılık yapabileceğini, köpeğinizi gezdirebileceğini, çimlerinizi biçebileceğini, alışverişinizi yapabileceğini, arkadaşınız olabileceğini, size içecek servisi yapabileceğini” belirtti. Aklınıza gelebilecek her şeyi yapabilir” dedi. Ve bu süreçler hala hizalanmaya devam ederken, gerçek şu ki, bazı etik ve hassas soruların ortaya çıkmaya başladığı her geçen gün makinelerle bir arada yaşamaya daha da yaklaşıyoruz. İşte uzmanların söyledikleri.
Yaratıcılık kavramı uzun zamandır insanlara özeldi, ancak artık yapay zeka bu sınırları yıkmaya başlıyor; yazabiliyor, resimler yaratabiliyor, çözümler üretebiliyor, soruları yanıtlayabiliyor, hatta mizah duygusuna sahip olabiliyor ve çok daha fazlasını yapabiliyor. Öyle ki, yapay zekanın resim, fotoğraf ya da metin oluşturması durumunda telif haklarının nasıl düzenleneceği tartışılmaya başlandı bile.
Müzisyen ve teknoloji teorisyeni Gil Weinberg'e göre, bir robotun ne kadar yaratıcı olabileceğine dair sorular, Leydi Ada Lovelace'ın bir bilgisayarın (o zamanlar ne anlama geliyorsa) insanların ona öğrettiğinden fazlasını yapamayacağını iddia ettiği 1943'ten bu yana, 170 yıldan uzun bir süredir soruluyor. 2000 yılında bu soru, çeşitli robot ve makinelerin insan tasarımı kodlarının görünürdeki sınırlarının ötesinde fikirler üretebildiği Lovelace adlı bir test olarak resmileştirildi. Örneğin, belirli zaman işaretlerini ve bunların armonik yapılarını taklit ederek orijinal müzik yaratmak gibi.
Robotların olası yaratıcılığı daha sonra daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandı.
Örneğin, müzik yaratmaya adanmış bir yapay zeka olan AIVA, kulağa tarihi ustalar tarafından yazılmış gibi gelen klasik müzik parçaları besteleyebiliyor. Benzer şekilde, DALL-E (bir OpenAI modeli) gibi yapay zeka algoritmaları, metinsel açıklamalara dayalı görüntüler oluşturabilir ve benzersiz sanat eserleri ortaya çıkarabilir. Bu sistemler geleneksel anlamda yaratıcı değil, ancak yaratıcı gibi görünen ürünler üretebilirler.
Bununla birlikte, robotlarda yaratıcılık çeşitli açılardan sınırlıdır. Algoritmalar mevcut veri kalıpları ve önceden belirlenmiş kurallar üzerinden çalışır. Yeni ve ilginç kombinasyonlar üretebilseler de, bunu bir insanın yapacağı gibi duyguları ifade etme, kişisel fikirleri iletme veya soyut sorunları orijinal bir şekilde çözme niyetiyle yapmazlar. Bunun yerine, “yaratıcılıkları” daha çok bilgiyi insanlar için yeni olan şekillerde karıştırma, eşleştirme ve tahmin etme yeteneğidir.
Robotlar ve yapay zekalar birçok insani görevi taklit edebilirken, duyguları hissetmek tamamen farklı bir alan. İnsan duyguları karmaşıktır ve biyolojik, kimyasal ve psikolojik faktörlerin etkileşiminden kaynaklanır. Bilinçli deneyimle derinden ilişkilidirler ve robotlarda tamamen eksik olan bir şeydir (bazı uzmanlar aksini düşünse bile).
Bu anlamda robotların duyguları yoktur çünkü hissetmelerini sağlayan bir bilince sahip değiller. Duyguları taklit etmek ya da uyaranlara duyguları yaşıyormuş gibi görünmelerini sağlayacak şekilde yanıt vermek üzere programlanabilirler. Örneğin, bir refakatçi robot ilgi gördüğünde “mutlu” ifadelerle tepki verecek ya da görmezden gelindiğinde “üzgün” görünecek şekilde programlanabilir. Ancak bu, robotun aslında o duyguları yaşadığı anlamına gelmez. Bu sadece insanlarla daha doğal bir etkileşim yaratmak için tasarlanmış algoritmik bir tepki. Bununla birlikte, duyguları simüle etmek onları hissetmekle karıştırılmamalıdır.
Tesla'nın insansı robotu Optimus hakkında fikir sahibi olmak için buraya tıkla.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ MEXICO WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.