Noel, bir aşırı tüketim zamanıdır. Ve bu sadece yemek ve hediyelerle ilgili değil, aynı zamanda ne izleneceğine dair seçeneklerle de ilgili. Çeşitli yayın platformlarında, yapay zeka tarafından kurgulanmış “küçük bir kasabadaki büyük şehirli kadın” romantik komedilerinden, zamana meydan okuyan festival klasiklerine ve yapım aşamasında olan daha keskin, modern klasiklere kadar pek çok Noel ve yeni yıl filmi var.
İnce motor becerilerimiz, bedenimizin kıyamet hazırlıkçısının sığınağını andıran bir ziyafeti sindirmeye çalışırken arka planda kalıyor olabilir. Ama merak etmeyin, seçim yapma zahmetini sizin için ortadan kaldırıyoruz. İşte şu anda izleyebileceğiniz en iyi yeni yıl ve Noel filmleri!
Will Ferrell'ın bir erkek çocuğunu oynaması - ve bunu bir iltifat olarak söylüyorum - gerçekten çok mantıklı. Bunu Step Brothers'ta yapıyor,Anchorman'de yapıyor ve belki de en ünlüsü, elfler arasında büyümüş, gerçek, elf olmayan babasını bulmak için New York'a gitmeye karar veren Mowgli benzeri bir insanı canlandırdığı Elf 'te yapıyor. Karşılaştığı dünya buna her zaman çok açık olmasa da, Buddy (Ferrell) bir film karakterinin Noel hakkında en hevesli olduğu yapım olma konusunda güçlü bir aday. Ve Noel havasına kısa yoldan girmek isteyenler için iyi bir haber; bu coşku karşı konulmaz bir şey.
Yetenek fışkıran bir oyuncu kadrosu bize Noel'e uzanan haftalar boyunca birbiriyle bağlantılı on farklı aşk hikayesi sunuyor. Bu karakterler için Noel sezonunun, iyi ya da kötü, dokunulmamış pek çok duyguyu doruğa çıkarması, Noel’in pek çok anlamından birine işaret ediyor: özel olanın kendine has bir anlam taşıması. Hepimiz bunun yılın inanılmaz derecede önemli bir zamanı olduğuna karar verdik, sonuç olarak insanlar Mart ayında yapmayacakları şeyleri yapıyorlar - birilerine onları sevdiklerini söylüyorlar. En yakın arkadaşlarının eşinin kapısında aşklarını ilan eden bir tür analog powerpoint sunumu yapıyorlar. Bir ilkokul müsameresinde Başbakan'ı sahnede öpüyorlar. Tam mevsimi!
Greta Gerwig geçen yıl plastik küçük kadınlarla süpernova yaratmadan önce, gerçek küçük kadınlar hakkında daha da iyi bir film yaptı. Barbie aileye iyi geldiyse ve herkesi gerçek Gerwig kafalılara dönüştürdüyse, harika ve çok Noelvari ikinci filmi 2019'un Küçük Kadınları'nı tekrar izlemek için yılın mükemmel bir zamanı. Çok sevilen Louisa May Alcott romanının yeniden anlatımı, dört yıl sonra bile gerçek olamayacak kadar iyi hissettiren bir oyuncu kadrosuyla - Saoirse Ronan, Timothée Chalamet, Florence Pugh, Emma Watson, Eliza Scanlen ve en önemlisi Bob Odenkirk - bu, karda gül gibi kızarmış yanaklar, zeka ve parlaklıkla kalp atışlarını hızlandıran bir film. Ayrıca her zamanki aile kavgalarınızın yerini çok daha hararetli #TeamJo vs #TeamAmy tartışmasının alması da cabası.
Şunu hayal edin: 1950'lerin New York'unda Noel zamanı ve siz Noel Baba şapkası takmış, yalnızlığınızla sessizce yabancılaşmış bir mağaza satış görevlisisiniz, o güne kadar konuştuğunuz en zarif ve güzel yaşlı kadın deri eldivenlerini masanıza bırakıyor ve size onu tekrar görmeniz için bir sebep veriyor... ve bu kadın Cate Blanchett. Bu kadarı da fazla. Dilekleri gerçekleştirme sezonu, lütfen Todd Haynes'in usta işi, özlem dolu ve romantik Carol'ında Rooney Mara'nın Therese'i gibi olma arzularımızı gerçekleştir. Daha iyi bir queer Noel romantizmi olabilir mi? Aramızdaki aşk acısı çekenler için bu film her zaman mükemmel bir tatil filmi olacaktır.
Her yıl tekrarlanan aynı eski Noel filmlerinden sıkıldınız mı? Dinleyin, klasiklerin konforunda bir sorun yok ama siz ve sevdikleriniz yeni ve beklenmedik bir şey istiyorsanız - cesur, kahkahalarla güldüren ama yine de baştan sona Noel havasında bir film - Sean Baker'ın etkileyici bir şekilde tamamen üç iPhone 5s ile çektiği kaba saba Tangerine'den başkasına bakmayın. Baker, sevilen, estetik açıdan ünlü (A24 takıntılı kardeşleriniz ve arkadaşlarınız arasında) The Florida Project'ten önce, Noel arifesinde kendilerini aldatan erkek arkadaşlarının izini sürmek için Hollywood, Los Angeles'ta topuklarını ezerek bir yolculuğa çıkan iki trans seks işçisi hakkında bu kavgacı ve inanılmaz derecede büyüleyici komediyi yaptı. Bir an “Mutlu Noeller, k**lt*k!” diye ulurken, bir sonraki an gözyaşlarına boğulacaksınız.
Bir hikayeyi eskimiş hissettirmeden 7000. kez yaşatmak mı istiyorsunuz? Muppets'ı devreye sokun. Bu adamları her şeyin içine sokabildiğimiz zamanlar sinema daha güzel bir yerdi. Muppets bu iyi niyetli sezon klasiğinde Bir Noel Şarkısı'nı ele alıyor ve kötü şöhretli huysuz (hayır, Oscar değil) Ebenezer Scrooge rolünü üstlenmesi için Michael Caine'den başkasını kullanmıyor. Geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki hayaletlerin, öğrenilen ahlak kurallarının ve çözülen soğuk kalplerin klasik hikayesi, ancak bu kez hikayenin her yerine Muppet'lar serpiştirilmiş. Ve tabii ki şarkılar da var - sonuçta bu Muppets. Keyifli, saçma ve ekranlarımızda daha fazla Muppet ile dünyanın daha iyi bir yer olacağına dair mevsimsel bir hatırlatma.
“Havada yürüyoruz...” Küçük bir çocuğun canlanan, uçabilen (!) bir kardan adam yaptığı ve onu tüm kardan arkadaşlarıyla ve büyük adamın kendisiyle (Noel Baba) tanışmak için havadan bir maceraya çıkardığı, sonra da onları eve geri götürüp - spoiler vermeyeyim ama karın başına neler geldiğini biliyorsunuz... David Bowie'nin giriş konuşmasını ve filmdeki en güzel animasyon sahnelerinden bazılarını içeren bu animasyon her Noel'de izlenmeye değer. (Özellikle de Channel 4'ün her yıl Noel arifesinde göstermesi nedeniyle).
It’s a Wonderful Life, tam bir yılbaşı klasiği. 1950’lerin çikolata kutularından çıkmış gibi, her jenerasyonu televizyon başında toplayan bir film. İç ısıtan, kalp eriten, hatta yürek burkan bir yapım; hatta, bildiğimiz tüm "kalp" sıfatlarıyla tanımlayabiliriz. Eğer filmi izlerken en az bir litre gözyaşı dökmüyorsanız, dürüst olmak gerekirse, kalbiniz kömürden olabilir. Film, kendi hayallerini ve arzularını başkalarına yardım etmek için feda eden George’u (James Stewart) konu alıyor. George, Noel arifesinde hayatının değerini sorgulamaya başlıyor. Bir koruyucu meleğin yardımıyla, onsuz bir dünyanın nasıl olacağını görüyor. Her Noel filmi bir tür ahlaki ders içerir, ama bu film bu konuda bir kılavuz niteliğinde.
Home Alone’u muhtemelen 800. kez izlerken bazı şeyleri fark etmeye başlayabilirsiniz: Macaulay Culkin’in canlandırdığı Kevin, hafiften bir seri katil gibi davranıyor ve kurduğu tuzaklar ciddi anlamda incelenmeyi hak ediyor. Ayrıca McAllister ailesinin o devasa malikaneyi 90’larda muhtemelen sadece 30.000 dolara almış olması da düşündürücü (teşekkürler enflasyon!). Bunların dışında, mükemmel bir film, eleştiriye yer yok. Film, oldukça tanıdık bir konuya değiniyor: Anne babanız o kadar çok çocuk yapmışsa, büyük bir aile tatiline giderken içlerinden birini evde unutabilir. Ardından o çocuk hem kendi başının çaresine bakmak hem de biraz terapiye ihtiyacı olan iki hırsızı uzak tutmak zorunda kalır. Hepimiz bu durumu yaşamışızdır!
Noel Şarkısı’nın (A Christmas Carol) bir başka uyarlaması olan bu film, Bill Murray’nin canlandırdığı Frank Cross’u merkeze alıyor. Frank, 80’lerin "yeni zengin" ve görgüsüz bir televizyon yöneticisi. Kaderin cilvesi, Noel Şarkısı’nın bir yeniden çevrimini yönettiği bir projede çalışmaya başlar, ancak ironik bir şekilde, kendi hayatında Scrooge’a dönüştüğünün farkında değildir. Her zamanki gibi, geçmiş, şimdi ve geleceğin hayaletleri tarafından ziyaret edilerek hayatını sorgulaması ve düzeltmesi sağlanır. Hikayeyi zaten biliyorsunuz. 80’lerin Bill Murray’sinin insana huzur veren bir yanı var; Halloween nasıl Hayalet Avcıları ile anılıyorsa, Noel de Scrooged ile özdeşleşebilir.
Bu bir Noel filmi mi? Yoksa bir Cadılar Bayramı filmi mi? Kimin umurunda! Sonuçta hepimiz uzayın ortasında, kaçınılmaz sonumuza doğru ilerleyen bir kayanın üstündeyiz, sadece izleyin! Ama ister, "Noel Kampı" ister "Korku Sezonu Kampı" taraftarı olun, Tim Burton’ın The Nightmare Before Christmas filmi her iki taraf için de bir klasik. Film, Cadılar Bayramı Kasabası’nın Kralı Jack Skellington’ın, Noel’i keşfettikten sonra bu bayram ruhunu kasabanın ürkütücü sakinlerine getirme çabalarını konu alıyor. The Nightmare Before Christmas, çocuklar için fazla tatlı olan Noel filmlerinden nihayet uzaklaşabilecek yaşa gelenlerin kalbinde hep özel bir yere sahip olacak.
Tatiller, biraz duygusal yoğunluk olmadan eksik kalır, değil mi? 2006’daki çıkışından bu yana, The Holiday, Love Actually ve Bridget Jones's Diary gibi romantik komedilerin yanında, yılbaşı dönemi için olmazsa olmazlar arasına girdi. Film, iki yeni terk edilmiş kadını (Cameron Diaz ve Kate Winslet) konu alıyor. Bu iki kadın, bir anlık histeriyle Londra ve Los Angeles’taki evlerini Noel için takas etmeye karar veriyorlar. Elbette, her iki kıyıda da kırık kalplerini onaracak birer yakışıklı (Jude Law ve Jack Black) onları bekliyor. The Holiday, adeta konforlu bir yemek gibi. Ama sonuçta Noel konfordan başka ne anlama geliyor ki?
İnancın gücüne dair dokunaklı bir düşünce. Bir adam, Noel Baba rolünde çalışmak için Macy’s mağazasına girer ve kendisinin gerçek Noel Baba olduğunu iddia ederek herkesi şok eder. Bu durum, “Noel Baba”nın (ya da belki gerçekten Noel Baba’nın) büyük bir mahkemede, onun bu iddiasına inanan küçük bir kız tarafından savunulduğu bir davaya kadar uzanır. Komik, etkileyici, bir kutu Quality Street çikolatası kadar tatlı, tam bir Noel filmi.
Die Hard, "resmi olarak Noel filmi değil ama aslında Noel filmi" kategorisinde tartışmasız bir başyapıt. Bu filmle ilgili on yıllardır süren tartışma, neredeyse Noel Baba’nın kendisi kadar hayatımızda – gerçekten hiç kaçış yok. Film, Nakatomi Plaza’daki bir Noel partisi sırasında geçiyor ve Dedektif John McClane (Bruce Willis), tüm çalışanları rehin alan Alman kötü adam Hans Gruber’a (Alan Rickman) karşı tek başına mücadele ediyor. Noel dönemi, bir kez Die Hard izlemeden asla tamamlanamaz; ister yılbaşı ruhuna girmek için, ister bir hindiyi sindirmek için bir tür adrenalin desteği olsun…
Noel, mantıklı şeylere inanmayı askıya almakla ilgilidir. Bu, bir adamın dünyanın her yerindeki tüm çocuklara oyuncaklar getirebileceğine ve bacalardan sığabileceğine inanmamızı sağlar; ya da Arnold Schwarzenegger’in sıradan bir Ortabatılı yatak satıcısı Howard olduğuna ikna eder. Jingle All The Way, "Tamam, bu adamın Avusturyalı bir dev olduğuna hiç mi değinmeyeceğiz?" türündeki filmlerden biridir. Schwarzenegger, çocuğunun istediği çok özel oyuncağı bulmaya çalışan bir babayı canlandırıyor. Film, dürüst olmak gerekirse biraz saçma, ama zaten bir Noel filmi tam olarak bunu sunmalı.
BU İÇERİK İLK OLARAK BRITISH GQ WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.