Geçtiğimiz günlerde Ekşi Sözlük’te Netflix’in en yüksek bütçeli şaheserlerinden The Crown hakkında yazılanları okurken birçok kişinin dizinin olay akışındaki bazı şeyleri doğru yansıtmadığını, zamanlamalarda hatalar veya farklılıkların olduğunu, hatta bazı sahnelerin tarihte hiçbir kanıta dayanmadığı için doğru olmadığını düşündüğünü gördüm. Tam da o noktada, kurgu ile belgesel arasındaki farkın, gerçekten olduğu düşünülenin arasındaki o ince çizginin ve yaşanılan gerçeklik ile aktarılan gerçeklik arasındaki o perdenin bir kez daha farkına vardım. Olayların olduğu gibi yansıtılması tabii ki bir beklenti, ancak tüm beklentiler gibi, o da bazen karşılanmamaya mahkum.
Bu beklenti ile kitaplardan uyarlanan dizi ve filmlerde de oldukça fazla karşılaşıyoruz. Ancak o noktada kendimize her zaman şunu hatırlatmalıyız. Kitap, yazarın hayal gücünü ve ona bağlı olarak oluşturduğu gerçekliği bize sunarken bir tiyatro, film veya dizi yönetmenin o hayal gücü ve gerçeklikten yola çıkarak oluşturduğu yeni bir bakış açısını da beraberinde getiriyor. Herhangi bir metinden sahne sahne uyarlanmış, diyaloglarında noktasına ve virgülüne dokunulmamış bir yapıt olabilir mi? Peki bu noktada tavuk-yumurta denklemindeki gibi bir soruyu daha ortaya atıp “Hangisi önce gelmeli?” diye sormalı mıyız, yoksa her ikisinden de almamız gerekeni ayrı mı tutmalıyız. Bu, size kalmış. Bu kararı alırken size yol göstermesi adına, kitaplardan uyarlanan dizi ve filmlerden referans almanız için bir liste hazırladık. Bazılarını belki izlediniz, ama kitabını okumadınız, bazılarının ise bir uyarlama olduğunu bile ilk defa duyuyorsunuz. Bazılarının artık bir klasik olduğundan eminsiniz ancak kitabı okumak için bir nedeniniz olduğunu düşünmüyorsunuz. Hepsi mümkün.
The Millennium Trilogy (Milenyum Üçlemesi)
Muhtemelen herkesin Ejderha Dövmeli Kız olarak bildiği bir kitaptan (ve sonraları tabii ki filmden) başlayalım. İsveçli yazar Stieg Larsson’un 2002’de yayınlanmaya başlayan ve kısa sürede popülerleşen çok satan üçlemesi The Millennium Trilogy, yazarın bu başarıyı göremeden ve tadamadan vefat etmesi ile bambaşka bir boyuta dönüştü. Yazarın ölümünden sonra 2005 yılında İngilizce versiyonu The Girl with the Dragon Tattoo (Ejderha Dövmeli Kız) adıyla yayınlanan -ve asla neden bu adı seçtiklerini bilemediğimiz- ve 2009 yılında İsveç ve 2011 yılında ABD tarafından beyaz perde uyarlamaları hayata geçirilen kitabın orijinal adında ise ne bir kızdan ne de ejderha dövmesinden söz ediliyor. Orijinal adı “Män som hatar kvinnor, lit." (Kadınlardan Nefret Eden Erkekler) olan kitap, aslında arka plânda İsveç’in toplumsal, politik ve ekonomik yapısına referans veren birçok öğeyi barındırıyor. Her iki film de (ve sonrasındaki gelen devam filmleri de) vizyonda ve IMDB’de fena olmayan bir başarı gösterse de, kitaplarda anlatılan hikâyenin yarısına bile değinmiyor. Olay örgüsündeki değişiklikler, çıkarılan karakterler, kitabı okuyanlar için eşyanın tabiatına aykırı davranışlar sıkı okuyucuların canını sıksa da, aksiyon/suç/drama/gizem türü seven izleyiciler için bir sorun değil, zira filmler bu alandaki beklentileri yeterince karşılıyor.
Kıssadan Hisse: Filmleri izleyip beğendiyseniz ve hikâyenin ardındaki karakter derinlikleri, ilişki örgüsü ve İsveç’in sosyal, tarihi, politik ve ekonomik durumu ile ilgili daha çok şey öğrenmek istiyorsanız kitapları okumanızı tavsiye ederiz. Kitapları okuduysanız ama filmleri izlemediyseniz filmleri (özellikle ilk filmi) bir karşılaştırma yapmak için izlemenizi tavsiye ederiz. İsveç ve ABD yapımı filmlerin arasındaki kültür ve yorum farklarını görmek ve bunlar üzerine birkaç analiz patlatmak oldukça eğlenceli.
Ready Player One (Başlat)
Listemize bir süperstar yönetmenin hayat verdiği distopya uyarlaması ile devam edelim. Ernest Cline tarafından yazılan ve ilk olarak 2011 yılında yayımlanan Ready Player One (Başlat), bizi 2045 yılında kitabın kahramanı Wade Watts’ın, dünya çapında bir sanal gerçeklik oyununda, keşfi onu oyun yaratıcısının servetini miras almaya götürecek bir Paskalya yumurtası arayışına götürüyor. Kitabın 2018 yılında Spielberg tarafından yönetilen filmi, IMDB’deki yüksek sayılabilecek puanına karşın kitabın fanları tarafından pek de beğenilmedi. Özellikle bilgisayar oyunları ile haşır neşir “geek”ler, popüler kültür hayranları ve sinefillerin ilgisini çeken hikâye, içerisinde Pac-Man’den The Shining’e kadar birçok referansı barındırıyor, ki bu referanslar bile kitabı okumanız için başlı başına büyük bir neden. HuffPost’un “yetişkinlerin Harry Potter’ı” olarak nitelendirdiği eser, ayrıca 2018 yılında bir bilgisayar oyununa da (tabii ki!) dönüştürüldü. Hikâyenin devamı olan Ready Player Two’nun ise bu yılın Kasım ayında çıkması bekleniyor. Kitabın beyaz perde uyarlaması, hikâyenin özündeki ana akış, detaycı anlatım ve zamansal kurguyu yakalayamasa da bir bilim kurgu/distopya serüveni için sürükleyici bir anlatı sunuyor.
Kıssadan Hisse: Bilim kurgu ve distopya türü hikâyeleri sevenler ve Spielberg fanları için kült sayılabilecek bir eser, dolayısıyla izlemekte fayda var. Ancak daha geniş çapta bir anlatı, bilgisayar/sinema/popüler kültür dünyasından bolca referansın arasında kaybolup belki de geçmişi yâd etmek istiyorsanız kitaba göz atmanızda fayda var. Ready Player One, kitap-film sıralaması çok da fark etmeyecek nadir hikâyelerden.
Love, Simon (Simon’dan Sevgilerle)
2018 yılı 20th Century Fox yapımı Love, Simon eşcinselliğin bir komedi unsuru olmadan başrole oturtulduğu ve hikâyenin daha çok bir drama üzerinden aktığı, büyük bir yapım şirketi tarafından üretilmiş ilk film. Film, 2015 çıkışlı Simon vs. the Homo Sapiens Agenda kitabından uyarlandı. Hikâye, bizi tipik bir Amerikan kasabasına ve o kasabada büyüme, gençliğe adım atma ve kendini keşfetme sıkıntıları yaşayan bir liseli oğlanın hayatına götürüyor. Simon vs. the Homo Sapiens Agenda, Amerika’da birçok edebiyat ödülünü kucaklamanın yanı sıra, bu yolda sorunlar yaşayan veya arayışta olan gençlere de ilham olmuş. Kitabın uyarlaması Love, Simon ise düşük bütçesine rağmen gişede beklentilerin çok üzerinde bir karşılık buldu. Film, özellikle hikâyeye adını veren başrol karakterinin oyunculuğunun göz doldurması ile Simon fanlarını büyük ölçüde tatmin etti. Love, Simon’un bu başarısı hikâyeyi beyaz perdeden televizyona taşıdı. 2020 yılının Haziran ayında Love, Victor adıyla Hulu’da gösterime başlayan ve orijinal hikâyeden yola çıkan dizi ise okuyucuların ve izleyicilerin ilgisini kazandı ve kısa sürede ikinci sezon onayını aldı.
Kıssadan Hisse: Filmi izlediyseniz ama kitaptan haberiniz yoksa, hemen en yakın kitapçıya gidin ve bir kopyasını edinin, çünkü Simon bunu hak ediyor. Kitabı okuduysanız, ancak filmi henüz keşfetmediyseniz (elbet mümkün tabii) veya film uyarlaması konusunda emin olamıyorsanız çekincelerinizi bir kenara bırakın. Nick Robinson, görebileceğiniz en iyi Simon olmuş. Ona aşık olacaksınız.
Wonder (Mucize)
Listemize bu sefer tam bir “feel good movie” Türkçe’de tam bir karşılığı olmasa da Ekşi Sözlük’ten referansla “amacı seyirciye moral vermek olan,her şeyin tatlıya bağlandığı,yıkılmadım ayaktayım mesajı veren filmler”in Hollywood jargonundaki adı- ile devam ediyoruz. Başrollerini Owen Wilson ve Julia Roberts’ın paylaştığı ve genç (ve oldukça yetenekli) oyuncular Jacob Tremblay, Izabela Vidovic, Noah Jupe ve Danielle Rose Russell’in onlara eşlik ettiği Wonder, bir Pazar günü içinizi ısıtacak, kalplerinizi eritecek, koltuğunuza gözyaşlarınızı akıtacak bir film. 2017’de çıkan film, 2012’de aynı isimli ve The New York Times Best Seller ödüllü kitaptan uyarlama. Kitabın başarısı, hikâyenin kendi yan ürünlerini ve başka uyarlamalarını da çıkarmasına neden oldu, ancak IMDB’ye 8.0 puanla yerleşen ve gişede 305 milyon dolar hasılat elde eden film uyarlaması ayrı bir parantezi hak ediyor. 30’dan fazla dile çevrilen ve sadece ABD’de 5 milyondan fazla satan kitap, bu noktada filmin başarısının en büyük referans noktası. Kitap ve film arasında ufak farklar olsa da, filmin hikâyeyi tüm başrol karakterlerin gözünden anlatması ile bize ancak kitaplarda görebileceğimiz nitelikte bir karakter derinlikleri sunması ile önemli ölçüde beklentileri karşılıyor.
Kıssadan Hisse: Wonder, bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz empatiyi temel alarak farklılık ve kapsayıcılık konularına odaklanıyor. Hikâyenin kitabı bir “çocuk kitabı” kategorisinde olsa da her yaştan insanı içine alabilecek nitelikte. Kitabın uyarlaması olan film ise olay örgüsü, karakterlerin kişisel sorunları, beklentileri ve yaşadıklarını ana hikâyeye paralel olarak verirken size her duyguyu sonuna kadar yaşatmayı hedefliyor.
The Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi)
Kuşkusuz edebiyat ve sinema dünyasının en büyük uyarlama tartışması, fantastik edebiyatın en önemli eserlerinden, Tolkien’in başyapıtı Yüzüklerin Efendisi üzerinden döner. İlk olarak 1954 yılında yayımlanan kitaplar, o günden bu yana 60’tan fazla dile çevrilip 150 milyon kopya satarak fantastik edebiyatın popüler kültürle haşır neşir olmasına vesile oldu. Hikâye, geçtiğimiz 50 yılda radyodan sinemaya, televizyondan bilgisayar oyununa, müzikalden tiyatroya birçok uyarlamaya sahip olsa da hiçbir uyarlama Peter Jackson’un 2001-2003 yılları arasında hayat verdiği film üçlemesi kadar dikkat çekici olmadı. Bütçesinden hasılatına, kadrosundan müziğine kadar birçok anlamda beklentileri karşılayan film uyarlaması dünya üzerindeki tüm LOTR fanlarını da ikiye böldü. Ancak daha önce seriyi uyarlamayı düşünüp bunun mümkün olmadığını düşünen Stanley Kubrick ile Michelangelo Antonioni, Heinz Edelmann ve John Boorman gibi yönetmenlerin aksine serinin ilk beyaz perde uyarlaması da Jackson’ın değil. Ralph Bakshi tarafından 1978 yılında J. R. Tolkien's The Lord of the Rings adıyla bir animasyon olarak hazırlanan film, bu engin fantastik dünyayı oldukça naif bir şekilde anlatıyor. Jackson’un dev bütçeli, ama bir o kadar da tüm kredileri hak eden üçlemesi ise gerçekten bir başyapıt niteliğinde. Serinin üçüncü filmi, sinema endüstrisinde bir milyar dolar bariyerini aşan ikinci film ve aralarında En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Uyarlama Senaryo’nun da olduğu 11 dalda Oscar Ödülü kazandı. Yüzüklerin Efendisi serisinin beyaz perdedeki bu başarısı ilk filmden 20 yıl sonra Amazon’da yayınlanması plânlanan ve yine televizyon dünyasındaki en büyük bütçeli yapıtlardan biri olarak gösterilen diziye de güç verdi. Şimdi dünya üzerindeki tüm fanlar (ister kitap ister film) gözlerini çevirmiş Amazon’un yayın tarihini duyurmasını bekliyor.
Kıssadan Hisse: Yüzüklerin Efendisi, fantastik edebiyatın köşe taşlarından. Filmler sayesinde hikâye popüler kültürün bir parçası olsa da serinin kitaplarındaki şiirsel dil, karakter ve mekân tasvirleri ile filmlere sığması mümkün olmayan yan olaylar sizi Orta Dünya’da bir gezintiye çıkarmak için yeterli. Kitabın fanlarının filmleri izlememiş olduğunu düşünmüyoruz, ancak Peter Jackson’un en küçük ayrıntısına kadar dikkat ettiği ve oldukça iyi bir şekilde tasvir ettiği Orta Dünya’yı henüz kitaplarda okumamış olanlarınız varsa, hikâyeyi bir dilbilimci olan Tolkien’in kaleminden okumanın öneminin altını bir kez daha çizmiş olalım.
Anne with an E (Yeşilin Kızı Anne)
Netflix Kanada yapımı Anne with an E’in hikâyesi 1908 yılında Kanadalı yazar Lucy Maud Montgomery tarafından yazılan Anne of Green Gables (Yeşilin Kızı Anne) kitabına dayanıyor. Kitaba adını da veren baş karakter Anne Shirley’nin hikâyelerini ise 6 kitap boyunca izleyebiliyoruz. Anne with an E, 20. yüzyılın en önemli çocuk kitaplarından biri olarak görülen Anne of Green Gables’ın ilk uyarlaması değil. Kitap, ilk olarak 1919 yılında bir sessiz film olarak beyaz perdeye uyarlanmış ancak bu film birçok açıdan yazarın onayını alamamış. Kitabın 1934 uyarlaması yazar tarafından 1919 versiyonuna göre çok daha iyi bulunsa da yazar, bu filmin de onun vizyonunu ve kitabın ruhunu taşımadığını birçok yerde belirtmiş. Kitap, bu iki filmden sonra 1989 yılında ise bu sefer kendisini bir ‘anime’ olarak bulmuş. 1989 yılında Isao Takahata tarafından çekilen Akage no An: Green Gables e no Michi (Red-haired Anne: Road to Green Gables) ‘anime’, Anne’in fanları için bir cevher. Anne’in popüler kültür macerasında ise bunlar dışında birçok radyo, televizyon filmi ve dizi uyarlaması bulunuyor. Aralarında BBC ve CBC gibi büyük kanal ve yapım şirketlerinin de olduğu birçok kurum, bu küçük Kanadalı kıza bir hayat vermeyi denemiş. Bunların sonuncusu ve turnayı gözünden vuran ise CBC-Netflix ortak yapımı Anne with an E.
Kıssadan Hisse: Anne’i günümüzde, yazıldıktan 100 yıl sonra bile, güncel tutanın ne olduğunu anlamak için önce kitabını okumanızı ve sonrasında hikâyesinin beyaz perde ve televizyon yolculuğuna göz atmanızı tavsiye ediyoruz. Anne with an E, hiç bitmesini istemeyeceğiniz, içinizi ısıtan bir dizi. Dizinin hayranlarını derin bir üzüntüye boğan iptal kararının ardından ben de birçok hayranı gibi kendimi Anne’in edebiyattaki yansımasına, orijinaline verdim. Kitaplar, sizi o çok özlediğiniz Green Gables’a geri götürebilir, ancak itiraf edeyim, kitabı diziyi izlemeden önce okusaydım hikâyenin geri kalanını merak etmekte zorlanabilirdim.