Mamut Art Project: Öne Çıkan 3 Sanatçıyla Konuştuk
Popüler

Mamut Art Project: Öne Çıkan 3 Sanatçıyla Konuştuk

Mamut Art Project’in 2020 edisyonu, yeni mekanı Yapı Kredi bomontiada’da ve çevrimiçi platformunda başladı. 8 yıldır kesintisiz devam eden ve genç yeteneklere sanat dünyasında önemli bir alan yaratan projenin bu sene öne çıkan 3 sanatçısıyla konuştuk.

Fotoğraf: Cihan Öncü

 

Cihan Öncü – Bir Renk, Ben

Cihan Öncü, 2010 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. “Bir Renk, Ben.” isimli çalışmasıyla MAMUT’ta yer alan sanatçının eserleri günlük hayattaki sıradan nesnelerin bir araya gelerek kendi aralarındaki uyumu, birbiriyle olan ilişkileri ve renk dengesini gözler önüne seriyor.

Bu muhtemelen sık karşılaştığın bir soru; ama aldıkları eğitimle yapmak istedikleri arasında sıkışan insanlara ilham vermesi açısından değerli, sınıf öğretmenliği okumaktan fotoğrafçılığa geçiş nasıl oldu?

Bu sorunun cevabı bende çok klasik. İnsanlar kendilerini mümkün olan en genç yaşlarında tanımalı ve bunun için çaba göstermeli. Hepimizin sahip oldugu kısa ve uzun hayatlar çok değerli ve sen de değerlisin. Ne yapmaktan mutluluk duyuyorsan sen aslında o’sun! Dolayısıyla yönelmemiz gereken en altın şey bunun peşinden koşabilmek ve cesur olmak.

Mamut Art Project’e seçilen işin ‘’Bir Renk, Ben.’’ ne anlatıyor?

Aslında bu seri çok organik. Üzerine çok düşünülmemiş, aşırı kurgulanmamış ve tamamen kendi iç dünyamla yüzleştiğim doğal bir çalışma. Derin irdelendiğinde naif ve kırılgan tarafı da, güvenli hissettiren tarafı da benim kişiliğim, karakterim ve iç dünyam.

Fotoğraf serisinin genelinde başta oldukça dingin ve güvenli hissettiren bir dünya gerçekliği tasvir edilmiş, ama aynı zamanda bu gerçekliğin kırılgan bir tarafı da var. Sen nasıl yorumluyorsun?

Çocukluğumdan beri hep önem verdiğim anlamlı olan şeyler şimdi daha kıymetli ve göz önünde. Bu durum benim için değerli.

Pandemi sürecinde üretmek nasıl? Senin üretme pratiğin bu süreçte ne kadar değişti?

Aslında pandemi psikolojisini sindirdikten sonra üretme kısmı bana hiç yabancı gelmedi. Normal şartlarda da çalışma ve iş üretme biçimim tamamen kişisel başlayıp daha sonra insanlarla ve ekiplerle işbirliği yapma kısmına geçiyor. Dolayısıyla benim için değişen çok bir şey olmadı.

 

Lara Yılancıoğlu – Karaya Vuranlar

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nden 2015 yılında mezun olan Lara Yılancıoğlu, "Karaya Vuranlar" isimli video çalışmasıyla MAMUT’ta yer alıyor. Malezya’da bulunan Tanjung Sedili’deki bir balıkçı sahilinde çektiği video, sanatçının deyimiyle ‘’sudan karaya uzanan varoluş sorgulamaları üzerine bir geçiş’’. Videonun dikkat çeken ses kurgusu da sanatçıya ait.

Mamut Art Project’e dahil olan işin ‘’Karaya Vuranlar’’ın üretim sürecinden bahsetmek ister misin biraz?

Doğaçlamaya dayalı kurgu diye tabir edilebilecek uzun bir süreç aslında. Görüntülerin birbirine yedirilerek daha zengin dokulu, derin ve uçuk bir algı yaratma çabası.

Aslında dünya dışı gibi görünen bir coğrafyada iki dünyaya da ait olan bir canlıyı görüyoruz, önemli bir yol ayrımının eşiğinde olan bir ara tür. Bu bana anne karnından, yani suyun içinden, dünyaya adım atmamızı ve bu metaforun insan yaşamı içinde kendini tekrarlayan hallerini anımsattı. Bu metafor ve insan arasında sen nasıl bir benzerlik kuruyorsun?

Dünyanın evrim sürecinin ufak bir parçasıyız aslında, detaylarda boğulmak gibi bir hastalığı var insanın. Maddeyi ham halinden ayırıp sadece insana hitap eden şeylere dönüştürmek gibi bencilce şeyler. İhtiyaç yaratma becerisi. Kaynakları acıya kullanma gibi.

Videonun görsel tarafı kadar baskın olan bir ses tasarımı var. Önce ses mi çalışıyorsun sonra görsel mi, veya tam tersi mi?

Bu işteki sesler görüntülerin orijinal sesleri. Ses tasarımcısı bir arkadaşımdan (Emre Değerson) sesleri bozmasını istedim ve sonra sesleri kurgulayarak yerleştirdim. Aslında ilk esin alınan taraf ses de olabiliyor görüntü de. Farklı kombinasyonlar mümkün. Derin bir hissiyat alma meselesi. Deneme yanılma. Keşif süreciyle vakit geçirmek.

Videoda içinde bulunduğumuz dünyayı bambaşka bir dünya olarak sunuyorsun, sanki dışarıda bütün olasılıkları içine alan ama tanıdık olmadığımız bir evren var. Peki video geleceğe dair neler söylüyor, sudan çıkabilen bu canlıyı ve bizi neler bekliyor?

Varoluşsal sancılar bekliyor.

Pandemi süreci senin sanat üretimini ve tekniğini nasıl etkiledi? Bu sürecin ve getirdiği yeni kuralların sanat dünyasına bırakacağı etki hakkında öngörülerin var mı?

Dünyanın ortak bir meselesinin olması güçlü bir enerji yaratıyor. Algının işlevselliği değişkenliğinde üretimi güçlendirebilecek birikim oluşturuyor.

 

Aytuğ Aykut – bazı kötü kurtlar

Aytuğ Aykut, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden 2018 yılında mezun oldu. Seramik tabak ve kağıt kullanarak oluşturduğu ‘bazı kötü kurtlar’ isimli projesi ile MAMUT’ta yer alıyor.


Mamut Art Project’te yer alan, seramik tabak üzerine ve karakalem olarak ürettiğin işin ‘’Bazı Kötü Kurtlar’’ serisi ne anlatıyor?

“bazı kötü kurtlar” serisinde, kavramsal olarak felsefe tarihinin insan topluluklarına ilişkin belki de en yırtıcı betimlemelerden biri olan “homo homini lupus” “insan insanın kurdudur” fikrini temel almaya çalıştım. Thomas Hobbes, bu fikriyle toplumsal sözleşmenin gerekliliğini insan doğasının vahşiliğiyle ilişkilendiriyordu.

Bu seride, insan ilişkilerine toplumsal sözleşme bazında eleştirel bir gözle bakmayı amaçladım. Yaşadığımız zamanda insanın mücadelesi bir kurt sürüsünün yaşadığı ormandan çok “yeni bir sanal ormanda” gerçekleşiyor sanki. Bu kuralları eski, ancak ortamı nispeten yeni ormanda biz kimiz? Türdeşlerini yemekten hiç çekinmeyen kurtlar mıyız? Türdeşlere her şeyi yapmaya kendini muktedir ve haklı gören diğer kurt muyuz? İnsanlığın başından beri, farklı sözcüklerle ve görsellerle insan türüne yöneltmiş bu soruların sabit bir cevabı olmamakla birlikte, soruları sormanın önemli olduğunu düşünüyorum. Kısacası “bazı kötü kurtlar” bir ayna işlevi görmeyi amaçlayarak, izleyiciye bu gibi ve benim aklıma gelmeyen ancak resmin uyandırabileceği diğer soruları sordurmayı amaçlıyor.

Hem ormanın kendisi, hem de güvenli alanlarından çıkıp ormana bu mücadeleye giren ve kurtlaşan karakterlerin hikayeleri, içinde bulundukları sakilliğe ithafen tamamen imgesel resmedildi. Bir biçimde amacım bu imgelere baktığımızda ne kadar kendimizi veya diğerlerini görme eğiliminde olduğumuzu kendimize sormak ve iyinin ve kötünün ötesinde, koşullar temelinde bir ilişki kurmak. Kendi doğamıza başka bir gözle bakma çabasına girmek.

Kurtlarla insanlar arasında nasıl bir ilişki kuruyorsun?

Aristoteles’in insanı diğer türlerden ayırırken kullandığı temel ayırıcı kriterlerden biri, sosyal varlık olmasıydı. Bu iddia temelinde şekillenen kıta felsefesinde, insan türünün sosyal varlık olma koşullarını derinlemesine inceleyen düşünürlerden biri de Thomas Hobbes. Daha önce de söylediğim gibi Hobbes’un “homo homini lupus” “insan insanın kurdudur” fikri bu çalışmanın çıkış noktası. Tüm birlikte yaşayan varlıklar, birlikte yaşamanın kurallarını oluşturmak zorundalar. Kurt gibi yırtıcı bir hayvanı ana öge olarak kullanmamım sebebi, hem insanın bireysel doğasının vahşiliğiyle hem de yaşamda kalabilmek için aynı kurtlar gibi sürüler halinde hareket etme zorunluluğuyla kolayla ilişki kurulabilmesiydi.

Hem pandemi sürecinin bırakacağı etkiler hem de son yıllarda hızla gelişen teknoloji, sence insanlar için yeni bir sözleşme vaktinin geldiğini mi söylüyor?

Global köyleşme, teknoloji, bilgiye erişim hızının inanılmaz artması ve birdenbire karşımıza tüm dünyadaki insanların aynı gündemi paylaşmasına neden olan pandemi, bir şeylerin değiştiğini artık inanmak istemesek bile neredeyse amiyane tabirle gözümüze sokuyor. Seride de zaten insanın mücadelesinin “yeni bir sanal ormanda” gerçekleştiği fikri hakim.

Sorunuzun cevabına gelirsek; sanki yeni sözleşme bir süreden beri hepinizin önünde duruyor. Bence bazılarımız yeni sözleşmeyi imzaladı, bazılarımız hala kararsız, bazılarımız da sözleşmesinin bir ahit olduğunu ve asla değişmemesi yönünde dogmatik fikirlerini hala sürdürüyor.

Kurt kadar yırtıcı ve vahşi bir canlının bu baskın özelliklerine dair figürlerinin seramik gibi kırılgan bir zemin üzerinde yer alması bilinçli bir tezat mı?

Serinin resmedildiği zeminlerden biri kağıt diğeri de seramik. Seramik bu mücadelenin en temel çıkış noktasını yani hayatta kalmak için yemek ihtiyacını temsil ediyor. Aynı zamanda da seramiğin kırılganlığı bir tezattan öte, bu ahidin sürekli karşı taraf tarafından bozulduğu illüzyonuna dikkat çekmeyi amaçlıyor. Kağıdı ise sözleşmenin artık karara bağlandığı, imzaların atıldığı, bağlayıcılığı olan yüzeyi temsilen kullanıyorum.

 

* Pandemi koşullarına uygun olarak tasarlanan ve yenilenen yapısıyla Mamut'un fiziksel sergi alanını ziyaret etmek istiyorsanız önceden randevu almanız gerekiyor. Mamut'un 2020 seçkisi, 8 Kasım'a kadar her iki platformda da görülebilir. 

 

 

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası