Taze tutma konusunu asla laf olsun diye söylemiyorum, örneğin Instagram hesabındaki 21 milyon takipçiden bahsediyorum. Nostaljiye kapılmadan, şu günlerde How I Met Your Father’la yeniden kaldığı yerden hayatımızda olduğuna sevinebiliriz.
Evet, spin-off’ların ve yeniden yapımların çağındayız ve evet, elbette HIMYM gibi bir efsanenin üstüne gelen bir diziye ilk başta şüpheyle yaklaşmak çok doğal. İyi yapılmış bir işin üstüne yeni bir tuğla koymak çoğu zaman parlak sonuçlar vermiyor ama yine de How I Met Your Father’ı, selefinden neyin ayırdığını Hilary Duff’a soruyorum. “Başlarda ben de çok gergindim çünkü HIMYM milyonlar tarafından çok sevilmişti. Kadrosu çok iyiydi, komikti, sonuca bağlanmıştı.” Ancak senaryoyu okuduğunda ve yapımcılarla konuştuğunda, orijinal diziden apayrı bir dünyada olduğunu anlıyor. Bir mirası tam anlamıyla devralmadan, iyi bir konsepti yeniden yorumluyorlar aslında. “Günün sonunda “evet” demek zor bir seçim değildi.” diyor.
Zamanın ruhu penceresinden bakıyor ve yeni hikayeyi kadın perspektifinden anlatmanın bugün yaşadığımız dünyada daha geçerli olduğunu düşünüyor. Bir yandan da bir anne olarak, çocuklarına kendi hikayesini anlatmak için sabırsız olduğunu söylüyor. Böyle düşününce, Hilary Duff için doğru zamanda doğru proje olduğunu hissediyorum. Zaman geçtikçe doğru bir tercih yapıp projede yer aldığına inanıyor, hatta bunun somut bir örneği de Josh Radnor’dan, namıdiğer Ted Mosby’den aldığı bir e-posta. Hem geçirdikleri benzer deneyimlerini paylaştıkları hem de övgü dolu bir yazışma yaşıyorlar ve bu Duff’ı kesinlikle motive ediyor.
Bir yandan da, How I Met’i bir franchise olarak düşünürsek, hemen her kültürde nasıl karşılık bulduğunu konuşuyoruz. “Normal insanların normal şeyler yaptıkları bir sitcom. Friends, Everybody Loves Raymond ya da Seinfeld gibi. Bence kendimize benzeyen insanları izlemeyi seviyoruz.” Haklı. Dizileri, filmleri ya da şarkılarıyla büyüdüğümüz Hilary Duff’ı, yıllar sonra da her haliyle izlemeyi seviyoruz.
