Tezatların ilişkisinden. New York’tan San Francisco’ya Paris’e ve Londra’ya uzanan bir yoldan. Hareket halinde, yolda üretilen edebiyattan. Yollardan esinlenen giysilerden. Edebi tasarımlardan. Nadide el işçilikleri ile birleşen konfordan. Tekdüze ve tek tipe karşı gelebilen bireysellikten. Tüketime karşı düşünceli ve uzun ömürlü giyim kültüründen. Özgürleştiren, kuralların dışında düşünmeye davet eden, iki farklı kahramandan bahsetmek üzereyiz.
Yollarda olmak kimileri için arayışı kimileri için sadece yollarda olmayı deneyimlemeyi ifade edebiliyor. Yaşamı, yolculuk olarak tanımlayan farklı düşünürlere de tanık oluyoruz. Bu satırlar ve devamı sizlere yollardan beslenen bir yazar ve bir tasarımcının katı kurallara karşı yaratıcı yaklaşımlarıyla nasıl fark yarattıklarını anlatacak.
BEATS
Beat kuşağını duymayanlar için hatırlatalım. Kendileri, karşı kültürün mimarları. Özgürlük, mülkiyetsizlik-aidiyetsizlik gibi değerleri merkezine koyan, kimi zaman Hippi hareketi olarak anılsa da Karşı Kültür, kendinden önce var olan kural ve geleneklere karşı gelen bağımsız bir tavra sahip. Kendine yetebilmek ve kendini ifade etme ideallerinin temsilcisi olarak etkileri bugün hala yankılanan alternatif bir yaşam tarzı. İlham kaynağı olmaya devam eden Beat kuşağı, özünde bireyin eşsizliğini vurguluyor. Hayat tarafından yönetilmek yerine kendi hayatlarını şekillendirmeyi tercih eden, caz müziğine düşkün, hayatlarını aramaya ve yolda olmaya adayan bir kuşak.
1950’lerde ortaya çıkan “Beat Hareketi” sanatta hiçbir akıma doğrudan bağlanmasa da sanatsal içerik ve üretimde geniş ve güçlü bir etkiye sahip. 1960'lara girilirkenmüzikten sinemaya, şiirden romana her alanda gelenekleri yerle bir eden, muhalif bir karaktere sahip. Doors, Bob Dylan, Rolling Stones, Beatles, Pink Floyd gibi sanatçılar yaptıkları deneysel çalışmalarla Beat kuşağının müzikteki temsilcileri.
Beat kuşağının gençlik üzerindeki etkisi de büyük. “Beatnikler”, 50’li yıllarda, özgürleştirici girişimlerde bulunarak gençliği kurgulanmış yaşam biçimlerinin ötesine davet ettiler. Bu akımın kurucuları olan Jack Kerouac, Allen Ginsberg ve William S. Burroughs, kitlesel ve tek tip olana karşı bir kültür oluşturdular. Kendiliğindenlik vurgusu, kontrolü ve uygun olma zorunluluğunu ortadan kaldırma arzusuyla, spontane yaşam ve yaşamın her anından beslenmeye odaklı yaklaşımları ile birçoklarını etkilediler. Onlar için edebiyat da hareket halindeyken, yolda üretilen bir şeydi. Onlar için yol, sonu gelmeyen arayışın simgesi oldu; anlam da arayışın kendisi.
COUTURE
Couture ise çoğu zaman Türkçe’de özel dikim olarak özetlense de, bu açıklama kavramın tam anlamını kapsayamayabiliyor. Couture bir tasarımın, kumaş, kalıp, dikim, ya da işlemede erişebileceği kişiye özel, en özenli ve en üst seviye. Couture kavramında fark yaratan, geleneklere yeni bakış açıları kazandıran Christian Dior da yollara düşkün, yollardan beslenen bir gezgin. Yollardan edindiği farklı bakış açılarını giyime taşıyan, kural yıkan, çığır açan bir tasarımcı. Kendinden öncekileri geride bırakarak 1950’lerde yepyeni formlar ile modaya yeni ve taze fikirler getiren bir yaratıcı.Farklı kültürlerden edindiği disiplinleri, perspektifleri el emeği detaylarla giysilere dönüştüren bir simyacı.
CRISTIAN DIOR VE JACK KEROUAC
Cristian Dior ve Jack Kerouac’ın yolları günümüze dek şahsen kesişmemiş olsa da, her ikisinin de kendilerinden önce var olan kural ve geleneklere karşı gelen bağımsız tavırları benzer nitelikte. Kerouac yazıyı, Dior modayı derinden değiştirerek zamansız tarihe imza atmış iki isim. Jack Kerouac’ın Yolda kitabı ve Dior modaevinin yolları ilk kez Dior’un 1960 koleksiyonunda kesişiyor. 1958’de Dior modaevinin başına gelen Yves Saint Laurent, Beatnik ilhamı ile tasarladığı deri ceketle haute couture'a genç ve yepyeni bir tavır kazandırıyor. Dönemin katı moda kurallarını görmezden gelen Yves Saint Laurent, bir deri ceketi haute couture parçası olarak önererek bir ilke imza atıyor. Hatta bu ceketin ismi; Kerouac'ın Yollarda kitabının önemli duraklarından biri olan Chicago oluyor. Dior modaevinin aykırı dehalarından biri olan Yves Saint Laurent, Cristian Dior gibi alışılagelmiş olana meydan okuyarak geleneği sürdürmeye devam ediyor.
Dior modaevi bugün de Couture’u, denenmemiş alanlara taşıyarak, kural yıkan geleneğini sürdürüyor. Özel dikim, usta terzilik kavramlarını, el boyamaları, işlemelerle yaşatarak erkek giyimin klasiklerini de tazeliyor; teknoloji ve geleneği yepyeni tasarımlarda melezliyor. Trikodan, denim pantolonlara, tişörtten şortlara, özel dikim ve el işçiliğinin kullanılması ile tüm moda dünyasını şaşırtabiliyor. Geleneklerini güncellemekte de benzersiz yollar bulabiliyor. Bir giysinin sanat, müzik ya da edebi kahramanlardan ilham alarak zamansız kalmasını sağlayabiliyor. “Bir romanı giymek mümkün mü?” sorusu ile sizi karşı karşıya bırakabiliyor.
Dior modaevine katılan dehalardan Kim Jones; “yeni”yi geçmişe karışmayan eskilerden besleyebiliyor. En sevdiğiniz sanatçıları, kitapları, hikayeleri onlarca yıl sonra giyilebilir kılabiliyor. Hatta bir saatlik sunumu yaşamınızda unutamayacağınız birkaç günlük deneyime dönüştürebiliyor.
Dior 2022 Sonbahar/Kış koleksiyonun teması Kerouac’ın Yolda romanı. Koleksiyonun Londra’da gerçekleşen sunumu bu kült romanı adeta yaşatıyor. Londra’da Cavendish Meydanı’nda tarihi bir yapı olan 14 Cavendish’de, Beat Kuşağının mekanına adım attırarak başlayan deneyim, Beatnik haber kupürlerinden oluşan duvarlar; etrafa saçılmış kitaplarla başınızı döndürüyor. Koleksiyonun temasının ipuçları, kimi zaman etrafta karşılaştığınız eski kitaplarda, kimi zamansa duvarlardaki kolajlarda karşınıza çıkıyor. Canlı swing ve jazz karışımı müzik ve katılmaya engel olamadığınız dans performansı ile zaman olgusunun sınırları kayboluyor. Kim Jones, ilham aldığı temayı çok yönlü bir ekiple tasarlayıp, izleyiciye zamansız bir masalmış gibi yaşattı. Bir koleksiyonun ilham kaynağına daha sofistike ve derinlemesine tanık olunamamış olabilir. Ertesi gün, defilenin yapıldığı dev mekanda da, şaşırtıcı içerikler ve deneyim devam etti. İlk olarak; Beat kuşağının ikonik kitaplarının yer aldığı ilk yazmalar, baskılar, çizimler, kapak tasarımları ya da imzalı ilk baskıların olduğu Kim Jones özel koleksiyonu sergisi. Küratörlüğünü edebiyat uzmanı Sammy Jay’in yaptığı bir geceye özel, hatta birkaç saatliğine sergilenen nadide bir koleksiyon. Serginin etkisinden kurtulamadan girdiğiniz siyah uçsuz bucaksız salonunun ortasında ikonik yazar Jack Kerouac, başyapıtı On the Road yani Yolda, dev bir parşömen olarak sizi karşılıyor. Işıklı bir pleksinin içerisinde rulo şeklinde yerleştirilmiş el yazması. Tüm davetliler yerlerine yerleşir yerleşmez, kalp atışlarını hızlandıran güçlü ritimlerle bu dev rulo, salonun sonuna doğru açılmaya başlıyor ve dev parşömen bir podyuma dönüşüyor. Şovun kendisi bir hikaye. 36 metrelik parşömen üzerinde hikaye kahramanları, zamanları birleştiren tasarımları, renkleri, desenleri, atölyedeki kusursuz çalışmaları özgür ve son derece rahat bir tavırla sergiliyorlar.
Kerouac'ın hayatına, edebiyatına ve hem kendisi hem de Dior’un inovatif mirasına adanmış bir koleksiyon; yüksek terzilik, el işçiliği ile birleştirilmiş zamansız ve mekansız erkek giysilerinden oluşuyor. Bir romandan ilham alarak tasarlanan, özenle elde dikilen, işlenen bir koleksiyon için kelimeler yetersiz kalabiliyor. Kitap kapak ilüstrasyonlarının taşındığı el boyamaları deri ceketler, ilmek ilmek işlenmiş maskülen trikolar,triko dokusunda çoraplar, ayak bileğinde biten terzi elinden çıkmış denim pantolonlar, William Burroughs’un takım elbiselerinden ilham alan blazer ceketler, yürüyüş botları, rasta bereler… Tüm koleksiyon özel dokuları, kusursuz dikimi verahat tavırları ile kafa karıştırıyor. Kerouac’ın birinci kitap baskısını ceket olarak, el yazmalarını gömlek olarak giyebilme olasılığına hayran olabiliyorsunuz.Verimli bir hayal gücünün çatısı altında, bağımsız bir romanı, benzersiz el emeğini ve 2022 giyim alışkanlıklarını birleşebileceğine ikna oluyorsunuz. Yazıyı derinden değiştiren Jack Kerouac’la modayı derinden değiştiren Christian Dior’un yollarının kesişmesine tanık oluyorsunuz.
Dior 2022 Sonbahar/Kış erkek giyim koleksiyonu, Jack Kerouac’ın 1957’de yazdığı Yolda romanını yaşatmaya devam edecek. Benzersiz üretim teknikleri ve el emeği ile üretilmiş, felsefesi olan koleksiyon yıllarca giyilebilecek hatta kuşaktan kuşağa aktarılabilecek. Kült bir ABD akımının, Dior modaevinin yorumu ile Londra’da sıra dışı bir şekilde sergilenmesi hatta yaşatılması, birleştirici, şaşırtıcı ve etkileyici bir anlatım olduğu kadar, verimli yaratıcılıkla karşı kültürlere övgüler sunabilmenin nasıl mümkün olabileceğinin de kanıtı.