Bünyamin’i tanıyan herkes bilir; meraklı, araştırmacı ve yenilikçi yaklaşımı sadece Les Benjamins’e değil, kendi hayatına da yansıyor. Bu tanım okurken klişe gelebilir. Ne kadar klişe olmadığını kanıtlamama izin verin.
Okçuluktan bahsediyor Bünyamin. İlk başta gürültülü ortamda yanlış duyduğumu düşünüyorum ama laf arası Mete Gazoz’u da geçirince anlıyorum ki namıdiğer Benji son derece ciddi. Bu, annesinin ona odaklanma problemini çözebilmek için 13 yaşında önerdiği bir çözüm. Şu an için de hayatını daha sağlıklı sürdürmek için yeniden aldığı bir karar. Bir nevi meditasyon. Farklı kreatif alanlarda aralıksız “üretim” yapan global bir markanın kreatif direktörü olup bir de üzerine yeni baba olduğu için “Stresli durumları nasıl idare ediyorsun?“ diye sorduğumda veriyor bu cevabı. Geçtiğimiz 2 aydır Mete Gazoz’un babası Metin Gazoz ile yaptığı çalışmaların ona verdiği sakinliği ve okçuluk komünitesinin orjinal karakterlerini dinlerken kafamda bu spora başlama kararı verecek kadar ikna oluyorum derken, bu sefer de bonzai yetiştirmekten bahsediyor. Evet evet. Bir bitkiyi milim milim büyütmeyi, şekillendirmeyi ve ona sahip çıkmayı öyle bir dille anlatıyor ki, bu sefer aklımda bahçesi olan tanıdıklarımın mental listesini yapıyorum.
Bünyamin bir şeyden bahsediyorsa, konuya hakimiyetini mutlaka hissettiriyor. Altay halkının doğayla uyumlu yaşayışından, kadim geleneklerinden ve kültürel kimliklerinden esinlenerek hazırladığı koleksiyonun ilk tohumu nerede atıldı diye merak ediyorum. “Japonya’da attım ilk tohumunu. Geçen sene toplamda 3,5 ayımı Uzak Doğu’da, Güney Kore ve Japonya arasında geçirdim. Dönüş ve İpek Yolu her zaman benim için iki önemli temaydı. Les Benjamins’in marka ve tasarım dilinde her zaman bir Uzak Doğu dokunuşu vardı. Bu koleksiyonla aslında atalarımıza geri dönüyoruz. Orta Asya denince aklımıza ilk gelen Ural-Altay oluyor.” Çocukların arasından en sevdiğini seçmek gibi bir soru olacak ama en favori look’u hangisi diye sormam şart; nasıl olsa her ebeveynin daha çok sevdiği bir çocuğu vardır. “Julz’un giydiği şamanizm sembollü deri ceket ve pantolon, hikayeyi çok güzel anlatan bir look” diyor.
Bu koleksiyon, Les Benjamins için gerçek bir “dönüşüm noktası”. Patent sürecini bekledikleri yeni logo ve amblemler, Bünyamin’in son 14 senedir Les Benjamins’de kazandığı tasarım deneyimlerini ve gelecek için olan vizyonunu harmanlamış. Markanın DNA’sını kaybetmeden evirmeyi, büyütmeyi, geliştirmeyi alınması gereken bir risk olarak görenlerden. Sosyal medyada iki gün önce denk geldim: “Risk yoksa hikaye yok.”
Bünyamin’i ertesi gün gerçekleşecek defilesi öncesi huzurla yemeğini yemesi için rahat bırakmadan önce, onun da bahsetmek isteyeceğinden emin olduğum son bir şey sormak istiyorum. Çeşitli sektörden farklı insanlarla yaptığı iş birlikleri içinde en sevdiğim ikili ilişkisi Yasin’le olan. Les Benjamins defilelerini izlerseniz, Yasin’in yaratımlarının koleksiyonu adeta ahenkle dans ettiren bir tasarım diline sahip olduğunu duyabilirsiniz. Bu koleksiyonun ‘sound’u nasıl doğdu diye soruyorum. “Yasin’le iş birliğim çok değerli benim için. İlk olarak ona koleksiyonumun ilhamını ve tasarımlarını gösteriyorum. Ayrıca, bu koleksiyonu tasarlarken müzik dinliyorum ve o listemi onunla paylaşıyorum. Sonra Yasin bana şarkılar gönderiyor. Tam bir müzik paylaşımı oluyor ve sonrasında ilk demo üzerinde çalışmaya başlıyor. Stüdyosunda buluşuyoruz ve üzerinde tartışıyoruz. Türkiye’de maalesef bu kadar yakın bir sinerji ve iş birliği çok alışılagelmiş değil. Bizim bu yakın çalışmamız ortaya inanılmaz, hiç görülmemiş parçalar çıkartıyor. Bir tasarımcı olarak müziğe ayrıca çok değer veriyorum, bu da bu kadar detaya girebilmemi sağlıyor. Yasin’le ayrıca müzikle ilgili heyecan dolu proje fikirlerimiz var 2026 için.”