Çoğumuzun ortak bir hayali, ömrümüzün bir döneminde yurt dışına çıkmak, dünyayı tanımak, yeni kültürlerin içinde yaşamak desek herhalde abartılı konuşmuş olmayız. Kimimiz gençliğinde kimimiz kariyerinin sonunda bu fırsatı elde ediyor ancak Rice Üniversitesi’nin araştırmasına göre hangi zaman diliminde olursa olsun, yurt dışında yaşamak (uzun bir zaman diliminden bahsediyoruz, tatil turlarından değil) karar alma mekanizmamız için son derece olumlu bir hareket olabilir.
İş amaçlı gitmeniz ya da alıp başınızı yola koyulmanız fark etmiyor, kendi ülkenizdeki hayatınızı geride bırakıp kelimenin tam anlamıyla “sıfırdan başlayınca” beyin de kendini bir anlamda sıfırlıyor ve değer yargılarımız yeniden şekilleniyor.
Uzun süreli yurt dışı tecrübesinin en temel faydası, birçoğumuzun hızlı hayat temposunda ne yazık ki gözünden kaçırdığı bir konu hakkında: “Bizim için gerçekten önemli olan nedir” sorusuyla ilgili. Yaptıklarımızı acaba toplum da öyle yaptığı için mi yapıyoruz, yoksa kendimize fayda sağlayacağına inandığımız için mi? Birileri görsün ve beğensin diye mi şu an giyindiğimiz şekilde giyiniyoruz yoksa sadece kendimiz beğendiğimiz için mi? Sorular çoğaltılabilir.
Farklı bir ülkeden, yabancı bir çevre içinde hayatı sürdürmeye çabalamak, aslında yıllardan beri bilinçsizce ve kalabalığa ayak uydurmak için aldığımız kararlarımızı gözden geçirmemize vesile oluyor. Sözün özü, gün gelir de yolunuz yurt dışına düşer ve orada bir hayat kurmanız gerekirse, geleceğinizi göremeseniz de en azından bir şeyden emin olacaksınız: Gerçek tutkularınızı bulabileceğiniz bir yoldasınız.
