Game of Thrones dizisinin son birkaç sezonunda kötüden iyiye dönüşmeye meyilli Jaime Lannister’ı hepimiz tanıyoruz ama aynı karaktere hayat veren adam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Oysa onu tanıma vakti geldi de geçiyor bile...
1970 yılında, Kopenhag’ın güneybatısında, Tybjerg adlı çok ufak bir kasabada doğar Nikolaj Coster-Waldau. “O kadar küçük bir yerdi ki tüm kasabanın nüfusu 40 kişi ya var, ya yoktu” diye anlatıyor büyüdüğü yeri. Annesi kütüphanecidir, babası özel bir şirkette idari işlerde çalışır yıllarca. O ise çocukluğunda büyüyünce futbolcu olmaya heves etse de günün birinde izlediği Once Upon a Time in America filmi, kariyer planlamasını bambaşka bir yöne taşır. Hikayenin devamı tam da tahmin ettiğiniz gibi.
Coster-Waldau lise yılları geldiğinde soluğu National Theatre School’da alır. Başvurusunun kabul edilmesiyle de hayatında oyunculuk kapısı aralanır. Önceleri Danimarka’da birkaç yerel filmde rol alan ünlü oyuncu, daha sonra gelen bir teklifi değerlendirerek Hollywood’a transfer olur. Ancak şans pek de yüzüne gülmez, rol aldığı filmler fazla gişe yapmaz.
Bir gün, tam da Danimarka’ya dönmek üzereyken, hayat ona bir armağan sunmaya karar verir: “Ajansım aracılığıyla teklif geldiğinde Los Angeles’taydım ve beni Danimarka’ya götürecek uçağın kalkmasına yalnızca birkaç saat vardı. O güne dek görüşmelerim pek de istediğim gibi gitmemişti ve doğrusunu söylemek gerekirse moralim bir hayli bozuktu. Bir işi yaşlı bulunduğum için kaçırmış, bir diğerini son anda başka oyuncuya kaptırmıştım. Havaalanında beklerken telefonum çaldı. Ajansım yeni bir dizi için görüşme ayarlamıştı. Biletimin yanacak olması canımı sıksa da son bir kez denemeye karar verdim. O gün o uçağa binip Danimarka’ya dönseydim, GQ Türkiye beni yine de Yılın Uluslararası Yıldızı seçer miydi?”
Türkiye’de de bu kadar sevildiğimi bilmiyordum
Birbirimizi kandırmaya gerek yok; ne kadar yetenekli olursa olsun, onun yıldızı bu diziyle parladı. Nitekim kendisi de bunun farkında, Sezar’ın hakkını Sezar’a veriyor: “Bugüne dek Hollywood’da pek çok işte yer aldım. Ancak kabul etmem gerekir ki Game of Thrones tüm bu işler arasında beni yukarı taşıyan tek ve en önemli iş oldu. Yine de, buraya gelene kadar dizinin yalnızca Amerika’da çok izlendiğini sanıyordum. Türkiye’de de bu kadar ilgi olduğunun kesinlikle farkında değildim. Havaalanına adımımı attığım andan itibaren fotoğraf çektirmek için yanıma gelenlerin sayısını hatırlayamıyorum bile. Harika bir his, büyük mutluluk.”
Ünlü oyuncunun kariyerine baktığımızda, dizi öncesi rol aldığı At World’s End, Himmerland, The Baker gibi filmlerin IMDB puanının 6’nın üstüne çıkamamış olması da yeterli bir açıklama gibi. Game of Thrones’un puanı mı? 9.5!
Ünlü oyuncuya bu başarıyı neye bağladığını soruyorum. Yanıtı benim de sonuna kadar katıldığım bir teze dayanıyor: “Game of Thrones’da kimse başrol değil. Dizinin ilk bölümünden beri ölen ana karakterleri bir düşünün. Hiç ummadığınız anda, bir bölümde, aniden beş ana karakter birden ölüyor. Sürprizlerle dolu olması bence en önemli noktası.” Başrol oyuncularının beş sezon boyunca her türlü kazadan beladan kurtulup asla ölmediği Türk dizilerini düşündüğümüzde, söyledikleri kulağa fazla mantıklı geliyor.
Peki karakterinde onu en fazla etkileyen şey ne? “Senaryoyu okurken bana Jaime Lannister’ı şöyle anlattılar; son derece karanlık yönleri olan, şeytani bir karakter. Ancak ilerleyen sezonlarda, içsel bir yolculukla bambaşka bir adama dönüşüyor. İşte bu beni çok etkiledi. Her ne kadar dizideki fantastik kurgular biraz şüphe duymama neden olsa da, böyle bir karakteri kaçırmak istemedim.”
Dizinin karakterlerini gerçeklermiş gibi tartışmamızın tuhaf olduğunu düşündüğümü söylediğimde o da bana katılıyor ve ekliyor: “Tuhaf ama işin en güzel kısmı. Herkes Jaime’ye ne olacağını merak ediyorsa dizi olmuş demektir, tamamdır yani.
Elbette merak ediyoruz, hem de çok! Bize yeni sezonla ilgili verebileceği hiç mi sır yok? “Asla!” diyor, “Yapımcılar beni öldürür. Ancak şunu söyleyebilirim ki Jaime kişisel yaşamında saflığı ve iyiliği bulmaya devam edecek.” Görünüşe bakılırsa yeni sezonda kral katili en sevdiğimiz ikinci Lannister olacak. Birincisi mi? Elbette Tyrion Lannister.
Tanıdığım ilk Türk, Sibel Kekili oldu
Peki ya geçen sezonlarda diziye veda eden Sibel Kekilli hakkında ne düşünüyor? “Sibel’le hiç karşılıklı sahnem olmadı. Ancak setlerde sık sık birlikte vakit geçirdik. Şunu söyleyebilirim; inanılmaz sıcak ve saygılı bir kadın. Tanıdığım ilk Türk kendisi oldu, burada karşılaştığım insanlardan sonra da rahatlıkla söyleyebilirim ki harika bir milletsiniz.”
Karşılıklı övgüler sonunda yeniden diziye dönüyoruz. Game of Thrones’tan sonra dönen şansı, Hollywood’un bu yetenekli adamı keşfetmesine neden olmuş. Tom Cruise’un geçen yıl vizyona giren Oblivion filmi ve Cameron Diaz’la başrolü paylaştığı The Other Woman filmleri, diziden sonra rol aldığı yapımlardan birkaçı.
Game of Thrones’un önünde açtığı bu kadar kapı varken neden hâlâ Danimarka’da yaşadığını merak ediyorum. Los Angeles’ta bir ev Hollywood kariyeri için daha doğru olmaz mı? Hayatını değiştirmek istemediğini anlatıyor: “Yaptığın iş hayatını değiştirmeye başladıysa orada bir durmalısın. Danimarka’da da yaşasam, Los Angeles’ta da, sonuçta film ya da dizi çekimi için sürekli seyahat halinde olmam gerekiyor. O halde çocuklarımın ya da eşimin düzenini neden bozayım? Bunun bencillik olduğunu düşünüyorum. Bekar olsaydım belki düşünebilirdim ancak başka önceliklerim var. İş ve özel hayatın birbirinden ayrı yaşanması gerektiğini düşünüyorum. Mesela eşim de, çocuklarım da Game of Thrones’un tek bir bölümünü dahi izlememiştir. Zaten çocuklarıma diziyi izlemek kesinlikle yasak.”
Dizideki fazla kan ve cinsellik onu bu kararı almaya zorlamış: “Çıplaklık elbette çok normal bir şey, sevişmek de öyle. Bu gerçekliklerin olmadığı diziler ya da filmler bana hep komik gelmiştir. Bu izleyici kandırmak ve aptal yerine koymak bir nevi. Yine de kızlarımın henüz bunlar için yeterince büyümüş olduğunu sanmıyorum.”
Biri 10, diğeri 14 yaşında olan kızlarından konu açıldığında kendisini çok iyi bir baba olarak tanımlıyor, peki ya nasıl bir eş Coster-Waldau? İzlanda’da bir dağın tepesinde evlenme teklif ettiği aktris ve şarkıcı karısına ilk görüşte âşık olmuş. Tam 19 yıldır evliler ve söylediğine göre hâlâ birbirlerine çok âşıklar. Anlayacağınız 46 yaşındaki oyuncunun hayatı tam tadında.
Bölüm başına 1.8 milyon dolar aldığı Game of Thrones’ta her sezonun yaklaşık 10 bölümden oluştuğu düşünüldüğünde, maddi anlamda da şanslı bir adam Coster-Waldau. O da bunun farkında ve her gün maddi manevi sahip oldukları için şükrettiğini anlatıyor: “Bu hayatta başınıza iyi anlamda her an her şey gelebilir ve pek çok şey değişebilir. Önemli olan sizin değişip değişmediğiniz. Ben hep aynı kalmaya özen gösteriyorum. Sahip olduklarım bana yetiyor.”
Bu denli popüler bir dizinin yıldızına Amerikan dizilerinin ülkemizde izlenme rekorları kırdığı bir dönemde, kendi favorisini sormamak olmaz. Tereddüt etmeden “Breaking Bad” diyor: “Kesinlikle mükemmel bir dizi. Biz seyirci olarak karışık konuları seviyoruz. Mesela göz ucuyla House of Cards’a baktım. Game of Thrones’tan farklı olduğunu düşünebilirsiniz ama aslında tamamen aynı. Orada da politika ve güç konusu var. Bu konuları işleyen diziler bir şekilde alıp yürüyor.”
Dizilerin kötü adamları vardır ve kabul edelim, onları kimse sevmez. Jaime Lannister bu kuralı yıkan nadir karakterlerden. 'En sevilen kötü adamlar' listesinde, artık onun da adını en başta görmeye hazır olun.