İlk ön seçimler yapılmış. 3 Ocak’ta Iowa’dan temiz çıkmış. Bir hafta sonra da Doğu’nun zengini New Hampshire’da fark atmış. O gün ilk defa... Cumhuriyetçilerin asıl muhafazakar tabanı... Güney güney... Redneck redneck South Carolina’dan oy isteyecek. Her şey planlandığı gibi gidiyor aslında. 2008’den beri çalıştığı için Washington’daki parti ağalarından onay cepte. Başından beri her zaman bütün anketlerde hep önde. E Güney’de de birinci geldi mi... Dönecek ve herkese bağıracak: “Gördünüz mü! Bu partinin muhafazakarları da beni seviyor!” Sonra da... Yarışı koparıp 6 Kasım’da Obama’nın karşısına az yıpranmış çıkacak.
İşte ben ilk defa yüz yüze o gün gördüm Mitt Romney’yi. Ve bir gün önce “Newt Gingrich, South Carolina’daki anketlerde Mitt Romney’yi yakaladı” haberini okuduğumdan beri kafamda oluşan sorudan ilk o anda emin oldum.
Greenville’deyim. Eyaletin kuzeyindeki kampanya merkezinde. Sabah daha 09.00 ve biz 10-15 gazeteci içeride ne yaptığını izliyoruz. Sırayla elimizi sıktı. Sonra masalardan birine oturup gönüllülerden birinin listesi üzerinden seçmenleri aramaya başladı. Üstünde spor bir gömlek. Altında kemerini iyice sıktığı bol bir kot pantolon. Eğreti bir bağcıksız pabuç. İsteksiz... Mutsuz... “Bitse de gitsek” der gibi... İçeri girmeden beş dakika önce tanıştığım yerel bir gazetecinin kulağına eğildim, “Ne oluyor Allah aşkına burada?” dedim. En bilgisiz yabancı gazeteci suratımla. “Niye hiç gülmüyor Romney?” Benimkinden daha da kısık bir sesle kulağıma eğildi. Ve “Ya ne olmasını bekliyordun dostum” dedi, “Burası Güney. Herkes Newt Gingrich’in peşinde. Arkadaki kadın bile onu kurtaramaz.” Kimi söylüyor diye kafamı çevirdiğimde ise... Eyaletin valisi Nikki Haley ile burun buruna gelmiştim. Mitt Romney o gün yerel gazetecinin bana dediği gibi kaybetti South Carolina’da. Sadece South Carolina’da değil. Önünüze bir Amerika haritası açın. Yarışta kimsenin kalmadığı sırada önseçim yapan Teksas ve Arkansas ile Latin dolu Güney sayılmayan Florida dışında tek bir Güney eyaleti kazanamadı. Çünkü Newt Gingrich’in diline doladığı “Massachusetts Ilımlısı” Romney, Cumhuriyetçi Parti’nin asıl tabanı güney muhafazakarları arasında asla kabul görmedi.
Hiçbir popüler akıma uymuyor
Nereden başlasam! Romney’nin bugün Amerika’da popüler olan hiçbir siyasi eğilimle bağdaşmadığını hangi sırayla anlatsam! Aşırı muhafazakar Çay Partisi, Amerika’yı üç yıldır kasıp kavuruyor. Ama Romney, 2007’ye kadar Amerika’nın en zengin, en demokrat yerlerinden Massachusetts’te valilik yapmış tam bir ılımlı. Az vergi veren, sistemi sömüren yüzde 1’lik zengin kesim, Wall Street eylemleri yüzünden nefret sembolü haline geldi. Ama Romney, yıllık 20 milyon dolar kazancı ve herkes ortalama yüzde 30 vergi veriyorken yüzde 15’lik vergi oranıyla yüzde 1’in kralı.
Yükselen her şeyin aksi
Evet din her geçen gün Amerikan siyasetinde de daha fazla ağırlık kazanıyor ve Evanjelikler gittikçe daha örgütlü oluyor. Ama Romney, Evanjeliklerin hiç sevmediği bir Mormon. Peki niye Cumhuriyetçi Parti’deki yarışı Mitt Romney kazandı? Cumhuriyetçiler niye yeni dünyanın yeni lideri Obama’nın karşısına yükselen her şeyin aksini temsil eden “eski” birini çıkardı? Kim bu adam?
Mavi kanlı zengin çocuk
65 yaşında. Obama’dan 14 yaş büyük. Baba George W. Romney, Amerika’nın eski Michigan Valisi (1963-1969). Aynı zamanda 80’lere kadar “Üç büyükler” Ford, Chrysler ve General Motors’un yanında dördüncü büyük sayılan Amerikan otomotiv şirketi American Motors’un eski başkanı. Obama nasıl siyah, Kenyalı bir babanın fakir oğluysa... Romney, kökleri İngiliz bir ailenin mavi kanlı zengin çocuğu.
Anne, Lenore Romney. Evlenip Mormon oluncaya kadar aslında bir film yıldızı. Sonra bütün kontratlarını iptal ediyor. Evde çocuk büyütmeye başlıyor. Mitt, dördüncü çocukları. Ailenin tekne kazıntısı. Biraz da o yüzden, her yarı aristokrat Amerikan ailesindeki gibi babanın adını taşıyan bir erkek çocuğu Romney’lerde de var. Ama o Mitt değil. Abisi George Scott Romney. Aile aslında Scott’ı hazırlıyor. Ama aradan Mitt çıkıyor.
Saçları yana taralı efendi oğlan
Soğuk bir sanayi şehridir Detroit. İşçi bölgesi olduğu için aralarında Türklerin de olduğu, dünyanın her yerinden göçmen yaşar ayrıca. Mahallesi o açıdan kafa açıcı. Michigan eyaletinde büyümüş. Sonra da Stanford’a girmiş. Ama Mormon ailenin saçlarını briyantinle yana tarayan efendi oğlu, vakti gelince tedrisatı bırakıp misyona çıkmış. Biri mi istedi, kendi mi okuldan sıkıldı belli değil. Tek bilinen, Fransa’da 30 aylığına cemaate borç ödeme faslına gittiği.
Bir komşum var. Cumhuriyetçi Parti’nin 80’lerdeki ideologlarından. Yeminli bir muhafazakar. “Portre yazacağım. Yardım et. Ne düşünüyorsun Romney hakkında?” diye sordum. “Hangi Romney?” diye o bana sordu: “Geçen yılki Romney mi? Önseçimlerdeki Romney mi? Yoksa şimdiki Romney mi? İlkini sevdim. İkincisinden nefret ettim. Bu sonuncusunu ise mecburen sevmeye çalışıyorum. Obama’nın bile bir duruşu var ama bizim çocuk biraz flip flop.”
Yanardöner yerine kariyerist
Tamam, Stanford’ı bırakıp Fransa’ya gitmesine uyuyor bu durum. Kampanya sırasında ettiği laflardan geri adım atmasına da cuk oturuyor. Ama söyler misiniz? İlkokul arkadaşıyla evlenen... Hayatı boyunca Mormonların sosyal hayattaki katı ahlak kurallarından gıdım şaşmamış... 43 yıldır aynı kadınla evli... Kendi gibi saçları taralı beş erkek çocuğu yetiştirmiş... Her sene kilisesine yüzde 10 bağışını yapmış... Sigarası, alkolü, kumarı olmayan robot gibi bir adama yanardöner denir mi?
Ha, şunu söylerlerse tamam: “Bu adam her kalıba girecek bir kariyerist.” Evet, işte orası doğru. Hatta daha da ötesi, inancının da müsaade ettiği bir pragmatist. Tek bir örnek vereyim: Fransa’da cemaatine borcunu öderken, o zaman henüz sevgili olduğu ve Amerika’da kalan karısı Ann ayrılmak istiyor. “Başka birini buldum, sana bol şans” mektubu yazıyor. Koştur koştur gelip kızı tekrar ikna ediyor. O kadar kararlı ki, yanardönerlik yapacaksa bile hesapçı.
İDEALİST DEĞİL İŞLETMECİ KANATTAN
Bugün dünyada temelde iki tip yükselen politikacı profili görüyoruz. Biri değer yargılarıyla sivrilenler: Obama, Brezilyalı Dilma Roussef, Fransız François Hollande, İngiliz Nick Clegg... Ötekiler de değer yargılarına fazla takılı kalmamakla ya da geçmişlerinden sıyrılmakla övünen iş bitiriciler: Erdoğan, Sarkozy, Putin. Romney hangi gruba girer diyorsanız... Tartışmasız şekilde ikinci grup.
Misyon bitiyor. Evleniyor. Sonra çoğu zengin Amerikan kariyeristi gibi o da bir Ivy League okulu seçip tekrar okula dönüyor. Harvard’a hukuk ve işletme okumaya. Mezun oluyor. Ne yapacağım diye bakınırken de, o dönemin modasına uyup bir danışmanlık şirketine giriyor. Ve bana kalırsa hayata bakışını en doğru tarif eden, bir Romney portresinde ailesinden de, dininden de daha fazla yer hak eden Bain’e katılıyor.
İlk gördüğümde ben şaka zannetmiştim. Şimdi Obama’nın adamları her kanalda cayır cayır döndürüyorlar. Üzerinde bir takım elbise. Etrafında grand tuvalet giyinmiş, altı yuppie erkek. Havada paralar uçuşuyor. Bazısı almış o paraları ağzına sokmuş. Bazılarının ceplerinden taşıyor. Poz vermişler. Petrol krizi, durgunluk derken 70’lerin likide sıkışmış işadamlarına “Gelin bizimle çalışın, sizi paraya boğalım” demek için aynen böyle bir reklam afişinde rol almış Romney.
Sosyal hayattaki Romney’yi anlamak için, bir danışmanın ruh halini anlamanız gerekir. Politikacı Romney’yi anlamak için de 1977’den 1999’a kadar 22 yıl Bain ve Bain Capital’da yaptıklarını bilmeniz... Ve Romney’nin bugün seçim kampanyasında söylediği her sözün arkasında, işinde hiçbir duyguya yer vermeyen, salt kazanmak isteyen, matematiği sağlam, sosyali zayıf, ilke bağlılıklarını ayakbağı gören, dünyaya patron gözünden bakan, kitap yerine bilanço okuyan bir danışman geçmişi olduğunu hatırlamanız gerekir.
ZENGİN ÇOCUĞU ROMNEY’DEN ALINTILAR
* Ağustos 2011. Bütçe açığının kapatılması için şirketlere vergi artırımı önerisini sordular. “Şirketler de insandır dostum. Elbette insandırlar. Kazandıkları paralar nereye gidiyor zannediyorsun! Kimin cebine? İnsanoğlunun cebine dostum” dedi.
* Ocak 2012. Amerikan toplumundaki sosyal sınıflardan bahsediyordu. “Çok fakirler için endişelenmiyorum. Orada bir koruyucu ağımız var” dedi.
* Yine Ocak 2012. Bu sefer tüketicilerin sağlık sigortası seçme hakkını savunuyordu. Ağzından aynen şunlar çıktı: “Bana hizmet veren kişileri kovabilmeyi seviyorum.”
* “Sana ne diyeceğim; 10 bin dolara iddiaya var mısın?” (Aralık 2011’de milyonlarca Amerikalının izlediği Cumhuriyetçi Parti münazarasında rakibi Rick Perry’ye)
* “Size ben de kendi hikâyemi anlatayım. Ben de işsizim.” (Haziran 2011’de Florida’daki işsizlere konuşurken söyledi bunu. Kişisel serveti 250 milyon dolar.)
* “NASCAR takımı sahibi bazı arkadaşlarım var.” (Şubat 2012’de NASCAR yarışı seyredip seyretmediği sorusuna verdiği yanıt.
* “Karımın birkaç Cadillac’ı var.” (Şubat 2012’de Michigan’da bir kampanya toplantısında)
TÜRKİYE NASIL ETKİLENİR?
Bir görüşe göre, Türkiye’nin bu başkanlık seçimlerindeki hali 1976 seçimine benzemiş durumda. Biri dedi: “Biz 1976’da da Demokrat aday Jimmy Carter’a karşı Cumhuriyetçi Gerald Ford’u destekledik. Şimdi de aynı dualar Romney’ye karşı Obama için ediliyor.”
Doğrudur. Bugün Amerika’da yaşayan Türk-Amerikalılar dahil, Türkiye topuyla tüfeğiyle Obamacı. Hatta o kadar abartılı ki, açın bakın Romney’nin dış politika ekibini. Eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman gibi Washington’daki Türk Elçiliği ile temas kurması yasak isimler bile var.
Eğer bir hesap hatası olur, Obama değil de Romney çıkarsa epey bir şeyin değişeceğinden emin olabilirsiniz. Başbakan Erdoğan’ın Obama’yla kurduğu dostluğun aynısını Romney ile kurmasına asla izin vermezler. Ve İsrail’le ilişkilerin Türk-Amerikan ilişkilerine de yansıyacağı yepyeni bir dönem başlar.
Fakat günün sonunda... Başkan Romney, Türkiye için ne ifade ediyor denilecek olursa...
Basından çok baskı görünce Romney, 2010 ve 2011’e ait vergi beyannamelerini açıklamıştı. Ben de neler var diye bakıyorum. Turkcell hisseleri gördüm. Hiçbir dış politika tecrübesi yok. Türkiye’nin komşularını dahi sayamaz. Ama elinde bir Türk kağıdı var.
AKP’ye karşı epey hıncı olan Edelman elbette etkin olacaktır. İsrail yanlılığını gittikçe tekeline almaya başlayan Cumhuriyetçiler, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin kötü olmasına kesinlikle bugünkü gibi tolerans göstermeyecektir. Ama unutmayın. Bir danışman Romney. İlkelere fazla takılmayan, yapacağı yatırıma bakan bir pragmatist. Ayrıca iddia ediyorum. Bırakın Arap Baharı’nı, Suriye Krizi’ni bir kenara... İki sıradan insan gibi otursunlar. Erdoğan, Obama ile anlaştığından çok daha iyi anlaşır Romney ile. Söyledim ya. Aynılar çünkü.
Yazının tamamı Gq Temmuz sayısında