Barack Obama, 2008’de ABD Başkanı seçilmesini sağlayan kampanyasıyla, siyasi iletişimi ve beraberinde marka iletişim stratejilerini sonsuza kadar değiştirdi. Obama kampanyasının en yenilikçi ve özgün tarafı, dijital iletişim enstrümanlarından, özellikle de sosyal medyadan büyük bir maharetle yararlanmasıydı.
Obama’yı başkanlık koltuğuna taşıyan en kritik kesimlerden biri, çoğu ilk kez oy veren gençlerdi. Seçimler konusunda genellikle umursamaz bir tutum sergileyen genç kesim, sosyal medyada yapılan bu yeni nesil iletişime büyük bir heyecanla karşılık vermişti.
Bu yılın sonunda yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde, sosyal medya yine kritik bir rol oynayacak. Konu hakkında The Huffington Post’ta yer alan bir tahmine göre bu seçim için sosyal medyada yapılacak siyasi iletişim yatırımlarının toplamı, 2012 seçimine oranla yüzde 20’lik bir artışla 11.4 milyar dolara çıkacak.
Sosyal medyaya yönelik bu büyük iletişim yatırımları, etkiye ilişkin soruları da beraberinde getiriyor. Neyse ki elimizde bu sorulara kısmen de olsa yanıt vermeye imkan sağlayan birkaç araştırma mevcut.
Bu araştırmalardan birine göre 2012 seçimlerinde Facebook paylaşımları en az 340 bin oyu doğrudan ya da dolaylı şekilde etkiledi. Amerikan seçmen sayısı dikkate alındığında bu rakam ilk bakışta küçük gelebilir belki ancak son birkaç başkanlık seçiminin ne kadar az farklarla kazanıldığını hatırladığımızda yaratılan etkinin değeri daha iyi anlaşılıyor.
2012 yılında sosyal medya demek büyük ölçüde Facebook, Twitter ve YouTube demekti. Adaylar bu ana platformlarda paylaştıkları mesajlar ve videolarla etki yaratmaya çalışıyorlardı. Bu yıl yapılan sosyal medya iletişiminde ise Instagram, Vine ve özellikle “milenyaller” denen yeni nesil seçmenleri yakalamaya dönük Snapchat gibi platformlar da yoğun bir şekilde kullanılıyor
Adweek’in hazırladığı kapsamlı habere göre tüm adaylar arasında şimdiye kadarki en yüksek sosyal medya performansını Hillary Clinton sergiliyor. Twitter’da 5.3 milyon takipçisi olan Clinton, Snapchat’ten de, platformun ruhuna uygun bir şekilde yararlanıyor. Clinton’ın sosyal medya planlamasında özellikle önem verdiği platformlardan bir diğeri ise yüksek kadın kullanıcı oranıyla Pinterest...
Sosyalist kimliğiyle dikkat çeken diğer Demokrat Parti adayı Bernie Sanders’in 1.4 milyon Twitter takipçisi var. Videolarıyla Facebook ve YouTube’da da iyi bir performans gösteren Sanders, verdiği mesajların ciddiyetinden olsa gerek, Tumblr’da da büyük bir takipçi kitlesine sahip. Sanders mini sohbetler ve kampanyasının arka plan görüntülerini paylaşarak Snapchat ahalisine de göz kırpıyor.
Sosyal medyayı en yenilikçi kullanan, Cumhuriyetçi Parti adayı Marco Rubio. Bunun en büyük kanıtı ise Rubio’nun başkanlık kampanyasını Snapchat’ten başlatması. 1.1 milyon Twitter takipçisi olan Rubio, 1.2 milyon takipçili Facebook ve 65 bin takipçili Instagram hesaplarından da bol bol video ve fotoğraf paylaşıyor.
Cumhuriyetçilerin en çok konuşulan adayı ise hiç kuşkusuz Donald Trump. Nevi şahsına münhasır saçları, kibri ve pervasız ırkçılığıyla küresel çapta infial yaratan Trump’ın çok incelikli bir sosyal medya stratejisine veya ekstra desteğe pek ihtiyacı yok çünkü bizzat kendisi bir sosyal medya fenomeni.
Trump, 6.1 milyon kişilik Twitter hesabıyla diğer tüm adayların açık ara önünde yer alıyor. #Trump2016 etiketiyle şimdiye kadar 3 milyondan fazla tweet atılmış durumda. Snapchat gibi “yeniyetme” platformlara pek yüz vermeyen Trump, videolarıyla Facebook’ta büyük etki yaratıyor. Onun en sevdiği sosyal medya araçlarından biri ise 200 bine yakın takipçiye sahip olduğu Periscope.
Bu yılki başkanlık seçimlerinde sosyal medya kullanımında 2012’ye göre en büyük farklılık, adayların yalnızca kendi takipçi kitleleriyle yetinmemesi. Olabildiğince çok seçmeni ikna etmek isteyen adaylar, çeşitli sosyal medya platformlarında etki yaratma potansiyeli yüksek ünlü isimlerle işbirliğine yöneliyorlar ya da bu tür isimlerden gönüllü destek alıyorlar.
Hillary Clinton bu amaçla HBO’da yayınlanan Girls dizisinin yaratıcısı ve oyuncusu olan, Instagram’da 2.3 milyon takipçiye sahip Lena Dunham’la işbirliği yaptı örneğin. Geçen aralık ayında Clinton’a destek vermek için New Hampshire’da seçmenlerin karşısına çıkıp bir konuşma yapan ünlü oyuncu, bu sırada Instagram hesabından birkaç fotoğraf paylaşmayı da ihmal etmedi. Dunham’ın yaptığı paylaşımlar 125 bin kişi tarafından beğenilmekle kalmadı, 5 bine yakın yorum da aldı.
Amerikalı muhalif kesimlerden ciddi bir destek gören diğer demokrat aday Bernie Sanders’a, sosyal medyadaki muhalif ünlüler büyük bir ihtimam gösteriyor. “Killer Mike” namıyla bilinen ünlü rap’çi Michael Render, senatör Sanders’la ekonomik özgürlükten sosyal adalete, kişisel silahlanmadan marihuananın serbest bırakılmasına kadar merak edilen pek çok konuda kapsamlı bir söyleşi yaptı, ardından bu söyleşiyi altı parça halinde #FeelTheBernie etiketiyle sosyal medya hesaplarında paylaştı. Videolar şimdiye kadar YouTube’da 1.8 milyon, Facebook’ta ise 275 bin kez izlendi.
Dizi âleminden ihtimam gören tek aday Clinton değil. Cumhuriyetçi aday, senatör Ted Cruz da bu konudaki şanslı isimlerden biri. Birçok yorumcu tarafından “Donald Trump’tan bile daha tehlikeli” diye anılan Cruz’a destek, Duck Dynasty adlı reality show’la izleyicilerin karşısına çıkan hiper-muhafazakar, “redneck” ailenin reisi Phil Robertson’dan geldi. Roberts’ın Cruz için hazırladığı bir dakikalık kısa video, bir hafta içinde YouTube ve Facebook’ta 1.2 milyondan fazla kez izlendi.
Sosyal medyada şimdiye kadarki en ilginç ünlü desteğine mazhar olan aday ise Marco Rubio. Bu tür bir desteğin Cumhuriyetçi bir adayın işine mi yarayacağı, yoksa ayağına mı dolanacağı bilinmez ama porno yıldızı Jenna Jameson, 660 bin takipçili hesabından bir destek tweet’i atarak seçmenleri Rubio’ya oy vermeye davet etti.
Gelişmeleri takipteyiz. Bakalım kim kazanacak?