Robotlar
Dergi Konuları

Önce Robotları Giydiler, Sonra Robotlardan Bildiler

Artık itiraf etmenin zamanı geldi: hepimiz robotlara benzemek için uğraşıyoruz. Makyajlarımıza giren kontür, suratlarımızı robotlarınki kadar keskin hatlı gösteriyor. Balenciaga’nın fütüristik tasarımları ile distopyalarda hayatta kalan insanlar gibi geziyoruz. Cybertruck gözümüze güzel gözüküyor.

Ne kadar keskin, metal ve fütüristik statement piece varsa ünlü oluyor…

Robotlara, vücutlarımıza girmelerinden önce, stilimizde yer ettiriliyor. Sanki yapay zekanın hayatımızı yönetişini kabullenmek için, her gün kullandığımız parçaları da “çağa uyduruyoruz.” Eskiden statement piece’ler hayat tarzı göstergesi olarak algılanırdı, şimdi teknoloji okuryazarlığı seviyemizi ortaya koyuyor.

Fütüristik gözlükler, kocaman ayakkabılar, tank gibi arabalar… Erkek stili robotların hayatımıza girdiğini bas bas bağırıyorlar. Yeni nesil CEO’lar artık sadece Apple Watch takmıyor, aynı zamanda Oura yüzükleri ve Whoop bantları ile uyku düzenlerini kontrol altında tutuyorlar. Üretkenliğin zirvesinde olmanın yolu, sanki kendimizle ilgili olabilecek en fazla bilgiyi her an taktığımız giyilebilir teknoloji ürünlerine yüklemekten geçiyor.

Giyilebilir teknoloji tarihi

Aslında giyilebilir teknolojilerin temelleri 60 yıl öncesine dayanıyor. 1960’lı yıllarda ilk giyilebilir teknoloji atılımı, Edward Thorp ve Claude Shannon’ın rulet tahmin bilgisayarıyla başladı. Ayakkabının içine gizlenen cihaz, topun hareketlerini analiz ederek rulette kazanma şansını artırmayı amaçlıyordu.

Oyuncu ayak parmaklarıyla bazı tuşlara basarak topun dönüş hızını ve çarkın hareketini bilgisayara girerdi. Bilgisayar da fizik ve olasılık hesaplamaları yaparak topun düşeceği bölgeyi tahmin ederdi. Elde edilen sonuç, kulaklığa gönderilen bir ses sinyaliyle oyuncuya aktarılırdı.

1970’lerde hesap makineli saatler, 1980’lerde ise Casio’nun oyun oynatabilen dijital saatleri popülerleşti. 1990’larda MIT’de araştırmacılar giyilebilir bilgisayar prototipleri geliştirdi; sırt çantasında taşınan bilgisayarlar ve gözlüklere entegre edilen ekranlar, bugünkü artırılmış gerçeklik cihazlarının öncüsü oldu.

2000’lerde, Bluetooth kulaklıklar ve MP3 çalarlarla entegre saatler günlük hayata girdi. 2010’larda ise Fitbit’in aktivite ölçerleriyle başlayan sağlık odaklı cihazlar ve Apple Watch ile akıllı saatler ana akım hâline geldi. 2013’te Google Glass, artırılmış gerçeklik vizyonunu gündeme taşısa da sınırlı başarı elde etti.

Günümüzde akıllı saatler yalnızca bildirim takibi değil, EKG, kandaki oksijen ölçümü ve uyku analizi gibi sağlık özellikleriyle öne çıkıyor. Bunun yanında son yıllarda, AR/VR gözlükleri, akıllı giysiler ve sürekli glikoz ölçümü cihazları da hayatımıza girdi.

Kırılım çağı ile değişen erkek stili

Sensör teknolojisi, veri bilimi ve bağlantı kalitesinin artmasıyla beraber giyilebilir teknoloji ürünleri de optimum seviyede çalışmaya başladı. Artık, hastalıkları ortaya çıkmadan tahmin edip önlem almak üzerine bir sağlık sistemi inşa etmeye çok yakınız. Bunun için sadece bazı aksesuarlar takmamız ve bu aksesuarların hakkımızda mümkün olduğunca fazla veri toplamasına izin vermemiz yeterli.

Bu kolaylık, erkek stilini üç şekilde değiştiriyor:

Öncelikle, erkek stilinde aksesuar anlayışı bambaşka bir yere geldi. Geleneksel saat, bileklik veya gözlük gibi parçalar artık yalnızca şıklık değil, aynı zamanda işlevsellik de sunuyor. Örneğin, akıllı saatler hem klasik hem de sportif tasarımlarıyla bir erkeğin stilini tamamlıyor; üstelik mesaj kontrolü, sağlık ölçümleri ve ödeme yapabilme gibi özellikleriyle “teknolojik bir statü sembolü” hâline geliyor.

İkinci olarak, fonksiyonellik ve estetiğin birleşmesi ön plana çıkıyor. Artık erkekler, takım elbise ile uyumlu deri kayışlı bir Apple Watch kullanarak profesyonel görünümlerini koruyor ya da spor sırasında silikon kayışla daha dinamik bir stil yakalayabiliyor. Benzer şekilde, kablosuz kulaklıklar da günlük hayatta hem pratiklik, hem de minimalist bir aksesuar havası yaratıyor.

Üçüncü etki ise moda ile teknolojinin birleşmesinde görülüyor. Akıllı kumaşlardan üretilen tişörtler, ısıya duyarlı montlar veya nabız ölçebilen spor kıyafetler, artık yalnızca performans odaklı değil, stilin de bir parçası. Uniqlo ve HEATTECH pantolonlar ile erkekler “teknoloji meraklısı” kimliğini günlük kıyafetlerinde yansıtıyor.

Giyilebilir teknoloji müptelası stil ikonları: sporcular

Belki de bu nedenle günümüzde erkekler için en büyük stil ikonları genelde sporcular oluyor. Rafael Nadal, Cristiano Ronaldo ve LeBron James gibi sporcuların stilleri uzun süredir “athleisure” (spor + günlük şıklık) trendini besliyor.

Örneğin, Cristiano Ronaldo antrenmanlarında GPS’li, kalp ritmi ölçen akıllı yelekler kullanıyor, günlük yaşamda ise Garmin ve Apple Watch gibi saatlerle görülüyor. Rafael Nadal maçlarında akıllı bileklik ve sensör tabanlı raket kılıfları kullanarak spor teknolojilerinin profesyonel alanda stil ve işlevselliği nasıl buluşturduğunu gösteriyor.

LeBron James, Nike ile işbirliği kapsamında fitness takip cihazları ve akıllı saatler kullanan isimlerden. Hem antrenmanlarda hem sokak stilinde bu cihazları görünür şekilde taşıyor.

Akıllı saatler, kablosuz kulaklıklar (AirPods gibi) ya da nabız ölçer bileklikler artık yalnızca spor salonunun değil, günlük hayatın da parçası olan bir aksesuar. Spor dünyasından gelen bu trend, giyilebilir teknolojiyi fonksiyonel bir aksesuar olmaktan çıkarıp statü ve moda sembolü hâline getirdi.

Performans yüksekliği ve hesaplanabilirlik

Uzun lafın kısası, artık performans yüksekliği ve hesaplanabilirlik erkek stilinin yapı taşlarını oluşturuyor. Performans yüksekliği ve hesaplanabilirlik. Aslında bu iki kavramı sadece bilgisayarlardan bahsederken kullanmamız gerekirken, artık insanların çekiciliğini de bu kavramlarla anlıyoruz. Henüz vücudumuzda minik robotlar olmasa da (bkz. Neuralink) biz çoktan robotlara benzemek için stilimizi değiştirdik bile.

‘Bunda ne sorun görüyorsun’ diye sorduğunuzu duydum. Şöyle anlatayım: performansımızı yükseltsin, sağlığımızı korusun ve vücudumuzdaki her şeyi hesaplasın diye giyilebilir teknoloji ürünlerine verdiğimiz her veri bizim profillenmemize neden oluyor. Bu sonsuz veri setlerini elinde tutan teknoloji şirketleri bizim hakkımızda hadlerinden fazla şey biliyorlar.

23andMe örneğinde gördüğümüz gibi, kişisel verimizi sınırsızca verdiğimiz teknoloji şirketleri batınca, ellerinde tuttukları veri setleri de satışa çıkmış oluyor. 23andMe’nin, batınca 15 milyon müşterisinin genetik bilgisinin tamamını TTAM Research Institute’a 350 milyon dolara satması gibi, giyilebilir teknoloji şirketleri de kanunen bizim kişisel verimizi diledikleri gibi satma hakkına sahip. Çünkü onların ürünlerini kullanarak ürettiğimiz her veri, o teknoloji şirketlerine ait sayılıyor.

Yapay zeka çağında bu, tamamen kontrolü robotların eline vermemiz anlamına geliyor. Onları giyiyor, tüm verilerimizi veriyorsak, sonrasında bizi manipüle ettikleri için onlara kızamayız. Performansımız yükselsin diye biz onları istedik, sonra onlara benzedik; pek yakında da ‘onlardan korunmak için neyi kendimize saklayabileceğimiz’ üzerinden bir stil yaratmaya çalışırsak, şaşırmayın.

İZLE
GQ HYPE - Furkan Andıç
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası