Başak Dizer Tatlıtuğ ve Deniz Marşan Fotoğraf: Ahzab Günel
Dergi Konuları

Müdahale: Başak Dizer Tatlıtuğ ve Deniz Marşan

Bu kadar stile değindiğimiz bir sayıda, erkekleri onlardan çok daha iyi tanıyan bir ikiliye yer vermemek, konuyu eksik bırakmak gibi olurdu. Terapistlerden bahsetmiyorum. Deniz Marşan ve Başak Dizer Tatlıtuğ’dan bahsediyorum. Türkiye’de çoğu erkek hâlâ beden ölçüsünü bilmezken, Deniz ve Başak onlara yalnızca doğru bedeni değil, doğru karakteri de giydiriyor. Bu yüzden onların işi alışveriş torbasıyla değil, sabırla, stratejiyle ve bazen de imkansız anlarda mucize yaratmakla ilgili. En sevdiğiniz oyuncu hangi sahnede hangi kıyafetle hafızaya kazındıysa, arkasında onların müdahalesi var.

Türkiye’de stilist denince akla hâlâ “kıyafet seçen kişi” geliyor ama işin perde arkasında bambaşka bir strateji var. Nasıl tanımlarsınız yaptığınız işi?

Bizimki aslında stylist’likten biraz farklı. Dizilerde yaptığımız ‘stil danışmanlığı.’ Yani stil yaratmak. Burada amaç moda değil, modayı biz araç olarak kullanıyoruz. Yaratılan karaktere en uygun olan stili önce moodboard üzerinde belirliyoruz, sonrasında bunu yönetmenle, yapımcıyla ve senaristle konuşuyoruz. Hepimizin buluştuğu noktada oyuncuyla prova aşamasına geçiyoruz. O bahsettiğin kıyafet seçme aşaması en son oluyor. Belirlenen stilin oyuncunun bedenine yakışması durumunda da ortaya bir karakter gardırobu çıkıyor. Bu biraz sabır ve mesai işi. Stili ve gardırobu oturttuktan sonra devamını getirmek daha kolay oluyor.

Bir stilistin en büyük sermayesi sizce zevk mi, çevre mi, yoksa problem çözme becerisi mi?

Problem çözme becerisi, sonra zevk... Çünkü teke tek bir çalışma söz konusu oluyor. Yetişmesi gereken, hızlı çekilen bölümler; anlaşılması gereken koca bir karakter ve tabii son dakikada sahneye ya da oyuncuya uymayan, oturmayan kıyafetler de var. Dolayısıyla öncelik tabii ki öngörülü olup oluşabilecek riskleri önceden fark etmek ve ona göre çözüm üretmek. Zevkli olmak da şu yüzden önemli: Biz çok görünür bir iş yapıyoruz ve herkesin kıyafetler konusunda bir fikri var. Oyuncunun vücuduna yakışan, karaktere de uyan ‘zevkli kıyafetler’ seçtiğinizde her şey kolaylaşıyor. Bu arada çok önemli başka bir konu da oyuncunun kıyafeti sevmesi ve içinde kendini iyi hissetmesi. Bu her kıyafeti daha güzel gösteriyor.

Erkek giyimi söz konusu olduğunda, stilistin alanı daha mı kısıtlı yoksa kuralları daha net olduğu için işiniz kolaylaşıyor mu?

Erkekler söz konusu olduğunda, ‘erkeklerle çalışmak’ anlamında işler kolaylaşıyor. Çünkü erkekler; moda konusunda veya kombin yapma, vücut şekline göre giyinme gibi detaylarda bilgileri ya da bunlara ilgileri olmadığı için, size teslim oluyorlar ve daha çok dinliyorlar. Ben (Başak) şu ana kadar şunu çok net söyleyebilirim ki Türk erkeği kendi beden ölçüsünü asla bilmiyor; ya küçük söylüyor, ya büyük; ya da kıyafete bakmadan beden ölçüsü veremiyorlar. O yüzden moda bilgileri yok denecek kadar az. Dergi ve moda çekimlerinde modellerle çalışmak daha da kolay, zaten onlar ne verirseniz giyiyorlar, çok karışmıyorlar. Ama oyuncular anlamında evet, her erkek gibi hepsinin belli kalıplaşmış bir zevki var, giyemeyeceği renkler var, asla giymek istemediği kalıplar var… Kafalarında oturttukları karakterden dışarı çok kolay çıkamıyorlar ve yeniliklere asla açık değiller. O sebeple, zor oluyor. Moda adına yenilikleri deneyemiyorsunuz kolay kolay.

Müdahale: Başak Dizer Tatlıtuğ ve Deniz Marşan

Bir karakter giydirirken ‘o’nu irdeleyerek, hoşlanabileceği ya da gündelik hayatında giyeceği seçkiyi yaratmaktan mı daha çok zevk alıyorsunuz, yoksa “real-life” birini giydirmekten mi?

Bizim işimiz daha çok karakter giydirmek, o yüzden o çok daha zevkli geliyor. Özellikle de sevdiğimiz stile yakın bir karakterse, o daha da eğlenceli bir hâl alıyor. Mesela Kimler Geldi Kimler Geçti’deki Leyla (Serenay Sarıkaya) karakteri gibi renkli giyinen, farklı kumaş tiplerini ve tarzlarını karıştırabileceğimiz fırsatlar, hem çok deneysel hem de çok zevkli oluyor.

Erkek oyuncularla çalışırken en sık karşılaştığınız “direnç” ne oluyor?

Dediğimiz gibi en çok karşılaştığımız direnç ‘Ben bu rengi giymem’, ‘Ben bu kalıbı sevmiyorum’, ‘Ben asla dar giymem’ ya da ‘Asla bol giymem’ gibi. Kadınlar gibi yeni deneyimlere, trendlere, kesimlere açık değil Türk erkekleri.

Sizce stilist olmanın en zor yanı bütçeler mi, bulunabilirlik mi, yoksa sektörün hâlâ bu rolü tam anlamaması mı?

Sektörde artık stilistliğe dair bir bilinç var. Biz bu işi ilk yapmaya başladığımızda başroller için styling ve stil danışmanlığı mesleği yoktu. Zamanla oturdu. Belki tek zor yanı, bunun profesyonel ve tecrübeli kişiler tarafından yapılmasının yaratacağı farkın hâlâ anlaşılmaması olabilir. Çünkü gerçekten kıyafet seçip giydirmek değil, bu iş. Pek çok kişi bunu yapmayı deniyor, biliyor ama maalesef devamlılığı ya da farklılığı olmuyor. Devamlılık ve sürdürülebilirlik, orijinallik ve ekip olma becerisi bu işte çok önemli.

Türk erkeklerinin kıyafet konusunda en çok yaptığı hata nedir?

Moda, trendler, eğilimler, ihtiyaçlar değişse de devamlı aynı renklerde (siyah, lacivert ve koyu renkler) giyinmek; aynı kesim ve kalıplarda giyinmek… Tek düze yani. Herkes birbirinden görerek giyiniyor, farklı giyinen dışlanıyor gibi. Vücut tipini, proporsiyonunu tam anlamamak, beden ölçülerini tam bilmemek, ya büyük ya da küçük beden giyinmek, kısa ya da uzun gelen kesimler seçmek gibi durumlar çok fazla. Bir de yanlış ayakkabı ve çorap seçimleri; ve son olarak aksesuar kullanmaktan kaçınmak.

Hangi karakteristik özelliklerinizle birbirinizi tamamlıyorsunuz?

İkimiz de hızlı karar veririz ve hızlı uygularız. En tahammül edemediğimiz şey yavaş hareket eden insanlar olabilir. Zaman içinde tecrübeyle elde ettiğimiz bir pratiklik var. Amatör ruh ve heyecan ikimizde de var ama ben (Deniz) biraz daha hislerimi belli eden biri olabilirim. Başak’a göre daha duygusal davranıp bunu da yansıtırım, yüzümden anlarsın neyi sevip sevmediğimi. Başak bazı şeyleri benden daha güzel yönetebiliyor, ben de ondan duygularını yönetme konusunu öğreniyorum, hatta öğrendim galiba!

Sette yaşadığınız en unutulmaz “stil kazası” neydi?

Bunu hakikaten çok fazla yaşamıyoruz çünkü inanılmaz dikkatli bir stil ekibimiz var. Küçük şeyler mutlaka oluyordur ama inan bize yansımıyor bile. En unutulmaz anı şu olabilir; Aşk-ı Memnu’yu çekerken Bihter ve Behlül’ün ilk beraber olma sahnesi için beyaz bir elbise gerekliydi ve 2 gün boyunca beyaz elbise denedik. Hiçbiri uymadı, olmadı vs. Son gün belki 30 elbise daha denedik yine olmadı. Son dakikada Tarabya’daki (dizi orada çekiliyordu) bir arkadaşımızın dolabında bir beyaz elbise bulduk ve o seçilmişti. Türkiye’deki tüm beyaz elbiseleri deneyip, arkadaşımızınkine kalmıştık..

Erkeklerin gardırobunda en çok ihtiyaç duydukları ama en az olan parça sizce ne?

Blazer ceket ve farklı tarzda, farklı renkte kemerler. Hep ihtiyaçları olur ama dolaplarında hiçbir zaman yeterli tarzda/renkte kumaş blazer ceketleri yoktur. Aslında çok kolay kombinlenen, her erkeğe yakışan, her okazyona uyacak zamansız, klasik bir parçadır. Kemer ve aksesuar da olmazsa olmazlardandır. Bir anda bütün kombini güzelleştirir, farklılaştırır. Atlanacak bir detay değildir aslında.

Fotoğrafçı: Ahzab Günel
Sanat Yönetmeni: Arya Makal
Proje Uzmanı: Janset Beste Ünal
Proje Uzman Yardımcısı: Zeynep Timer
Video: Koray Işık
Makyaj: Elçin Mutlu
Prodüksiyon: Mehmed Zahit Hıdır

İZLE
Ekim Sayısı Kapak Yıldızı: Selahattin Paşalı
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası