Bu ipler kimin elindedir? Hayvanın mı, kadının mı, yoksa sizin mi? Tüm bu manalı soruların cevapları, özel mahlukat dosyamızda…
Kedi sahibi erkekler kadınlar tarafından sevimli, sıcak ve şefkatli bulunsalar da, kadınların zihninde temelde dörde ayrılırlar: Enteller, asosyaller, sanatçılar ve gay’ler. Bir kadın kediniz olduğunu öğrendiğinde size gözlerini kısarak bir daha bakacaktır. O esnada tırnaklarınızı veya kullanmakta olduğunuz losyonun kokusunu analiz etmekle meşgul olduğundan, onu fazla yormayın. Entelseniz kitaplarınızdan, sanatçıysanız eserlerinizden, asosyalseniz uzmanı olduğunuz bilgisayar oyunundan bahis açın. Gay’seniz lütfen beraber alışverişe gitmeyi önerin. Bu, en azından yaşattığınız hayal kırıklığını bir nebze olsun hafifletecektir. Üstelik kedi ev, ev ise bağlılık ve süreklilik demektir. İşbu sebeple, kadınların kedisi olan erkekleri ilişkiye daha açık bulmaları gayet normaldir.
Öte yandan şayet kedilerden nefret eden veya korkan bir erkekseniz, asla kedici bir kadınla ilişki yaşayabileceğinizi düşünmeyin derim. Zira biricik yavrucağını koynuna alıp yatmaya alışmış bir kadının yatağında yeni bir hâkimiyet kurmak için, çok “muazzam” birtakım özellikleriniz olmalı. Ki şahsen ben kedi sevgisini yenecek muazzamlıkta bir özelliği ne duydum, ne de gördüm. Maalesef.
Evet, amca. Kuşçuluk; ister gözlemcilik, ister evde bakma, ister çatıya güvercinlik kurup kanaryaya kuş sesi plağı dinletme boyutunda olsun, kadınlara tek bir şey ifade eder: Yaşlılık. Bu yaşlılık hali sizin bünyenizde kendini olgunluk olarak gösteriyor olabilir. Bu olgunluğunuz baba problemleri olan genç kızlara, fırtınada yanıp sönen deniz feneri kadar çekici de gelebilir. Lakin genelde kuş sevgisini abartan adamların yaydığı çekicilik, emekli astsubay/apartman yöneticisinin yaydığı seksapele denktir. Ha derseniz ki, “Ben evde taze yılanla şahin besliyorum”; işte o zaman tırsarım ve “Eviniz nerede?” diye sorarım. Çünkü yanılıp da gelmeyelim.
Bir sürünün alfa erkeği olmak, yahut eli silahlı bir adamı tek ısırıkta yere indirebilecek kuvvette bir hayvana komut vermek, size kendinizi güçlü hissettiriyor olabilir. Fakat şayet köpeğiniz saldırgan ve asabiyse maalesef kadınların gözünde şansınız epey düşük. Devasa köpeğinizle beraber havaya yaydığınız testosteron ve egoyu derhal koklayacak kadın, vakit kaybetmeden kaba bir adam olduğunuzu düşünecektir. Oysa tam tersi; dev bir köpekle yaşadığınız munis ilişki, hayvanın huzurlu ve sevecen hali, köpekten korksa bile kadına güven verir. Köpeğine iyi bakan, onunla güzel geçinen bir adam ne kadar çocuksu ve özgürlüğüne düşkün olursa olsun, iyi bir baba adayıdır. Dağ bayır gezmesinden, kayağından ve motorundan feragat edebilirse ona iki oğlan doğurmak farzdır (en azından biz analarımızdan öyle duyduk).
Aranızda şaibeli olmayan bireyleri tenzih ederek söylüyorum; biz kadınlar özellikle fino gibi, adını bilmediğim diğer mini tüylüler gibi ufak köpek bakan adamlara karşı biraz mesafeli hissederiz. Bu tercihin sebebini, köpeğin aslında annenizin olup olmadığını, onun köpeğine baktığınıza göre annenizi haftada kaç gün gördüğünüzü, hatta Allah muhafaza annenizle beraber yaşayıp yaşamadığınızı sorgularız. Şayet bu konuda akla yatkın açıklamalarınız varsa bunu karşınızdaki kadına yapmaktan çekinmeyin. Tam bir vahşi olan Jack Russell türünü ve sahiplerini bu genellemenin dışında tutuyorum. Büyük ihtimalle içinizdeki durmak bilmeyen enerjiye, mutluluğa ve “çıldırı”ya uygun bir köpek seçtiniz. Üzülmeyin, sizin de meraklınız var.
Atlara olan tutkunuzu açacağınız kadınlar, sizin hakkınızda daha detaylı bir araştırma yapmak isteyecektir. Çünkü ya aileden zengin ve soylusunuz ya da aileden ganyan bayii gediklisi ve faytoncu. Çünkü at sevgisi, muhteşem hayvanlar oldukları gerçeğini bir kenara bırakırsak, son derece masraflı ve enteresan bir uğraş. Öyle her babayiğidin altından kalkabileceği bir hobi değil. İşte bu sebeple, şayet atlarınızı orman içindeki çiftliğinizde seviyorsanız, mutlaka karşınızdaki kadını oraya bir pazar brunch’ına davet edin. “Başım bağlı” olmasına rağmen ben bile bu teklifinizi geri çevirmeyeceğim. Öte yandan atın sadece yarışan türüne düşkünseniz bu ufak merakınızı sonsuza kadar saklamanızı öneririm. Elbette Bukowski iseniz ve dünya edebiyatına adınızı malt viski dökerek yazdırdıysanız orası başka.
Hımm... Hangi kadın yatağın başucunda, cam fanusu içinde kıpır kıpır olan bir tarantulaya, yahut beyaz fareciğe hayır diyebilir ki? Ahahah. Şaka yapıyorum. Hemen hemen hepsi. Beslediğiniz hayvandan korkmasa ve konuya mantıklı yaklaşsa bile, evde beslenen bu tip hayvanlar kadınlara “neden” diye sordurtur. Çünkü takdir edersiniz ki “Neden tarantula?”, o kadar da acayip bir soru değildir. Ayrıca kuzum, o tarantulayı nereden buldunuz? Arada kafesinden kaçıyor mu? Kaçınca ne oluyor? Adını biliyor mu? Çağırılınca gelir mi? Ay lütfen çağırmayın tabii.
Kemirgen türlerine gelince, onların bir günahı yok. Sadece yüzyıllardır hastalık bulaştırdıklarına inanıldığı için genetiğimize işlemiş ufak bir korku ve tiksinti var. İşin tuhafı, bu tiksintinin çoğu kuyrukla beraber sona eriyor. Yani hamster ve tavşanda sıkıntı yok. Yine de daha zeki, anlaşması daha kolay bir canlıyla yaşayabilirdiniz. Neyse... Bari dikkat edin de tavşancık kızın marka çantasını kemirmesin. Olay çıkar.
Balık sevmek günümüzde balık tabakta ve rakı da yanındaysa makul görülen bir eylem. Halbuki sualtındaki balığın güzelliğini ancak dalan bilir. O sebeple, şayet balığı suyun altında seven bir insansanız, kendiniz gibi dalmaktan hoşlanan kadınlarla takılmanız en doğru seçim olacaktır. Balığı akvaryumda sevmekse ya İtalyan mafya babası olduğunuzun, ya da kronik asosyallikten mustarip olduğunuzun bir göstergesi. Yine de çok sevimli. Pirana bakmadığınız sürece sizi destekliyorum ve hemcinslerime övmeden geçmiyorum.
Özetle, hayvan bakan bir adamsanız, hayvan seven kadınlarla iyi geçinin. İşi pişiremeseniz bile, tatildeyken mahlukatı baktıracak biri olur. Öte yandan, ne kadar seksi ve güzel olursa olsun, bence hayvan sevmeyen bir kadına asla tamah etmeyin. Nedenini siz de çok iyi biliyorsunuz.