#GQMOTY2015 Yılın Adamı: Arda Turan
MOTY

#GQMOTY2015 Yılın Adamı: Arda Turan

FIFA, “İyi elektrik veren, taraftarın duygularına hitap eden, bitmek bilmez bir iyimserliği var” sözleriyle anlatıyor Arda'yı. Akmerkez Özel Ödülü ve Yılın Adamı Arda Turan için “Ardaturanismo” terimi boşa çıkmadı.

David Fincher’ın muhteşem filmi Seven’da (Yedi Ölümcül Günah) hayal kırıklığı yaratan bir yer vardır. Filmi ilk izlediğinizde fark edemezsiniz ama ikinci kez izlediğinizde, ki o kadar iyidir ki bir kez daha izlemek istersiniz, daha net görülür. Yedi ölümcül günahı simgeleyen her cinayetin ardında bir felsefi metin vardır ama “kibir” geçiştirilmiş, bir mankenin kendi güzelliğine hayranlığıyla sınırlandırılmıştır. Oysa o muhteşem final sahnesini hatırlayın. Kevin Spacey’nin oynadığı (kelime oyunuyla) John Doe, kendi günahını “kıskançlıkla” sınırlasa da, söyledikleri daha çok kibire kaçar. O kendine tapanlardandır. Zekasına, havasına, sözlerine, tarzına... Öldüyse, yarısı Dedektif Mills’te yarattığı (Brad Pitt) intikam duygusundan ama kalan yarısı da kibirden. Yedi ölümcül günahın hepsi kötü de, kibir gerçekten bir başka. Açlık, oburluk, kıskançlık falan her daim yakamızda da, kendini beğenmişlik fena mı fena!

Arda Turan’a ille de bir laf etmek istiyorsanız, ki malum yaşadığımız toprakların en revaçta sporlarından biridir bu, ona da pek çok şey söyleyebilirsiniz muhtemelen. Belki haddinden fazla ekranlardadır. Belki sosyal medyada fazla görünür. Ama en sevmeyeni bile şunu bilir. Onda bir şeytan tüyü vardır; nefret kaldırmaz Arda. Çünkü asla kibirli değildir. Öyle olsa Atletico Madridli futbolcu arkadaşlarının ondan bahsederken kullandıkları ilk sıfat, “eğlenceli” olur muydu? Hakkında çıkan tüm yazılar tebessümünden bahseder miydi? Ama öyledir Arda. Çünkü doğal bir gülümsemenin nelere kadir olduğunu yaşayarak keşfetmiştir.

Oysa Bayrampaşa’da büyüyen bir çocuğun futbolu sadece eğlenmek için oynama lüksü olmaz çoğu zaman. Gelecek kaygısı, “laylaylom” karşısında genelde galebe çalar. O semtin daracık sokaklarında öğrenir çalımları Arda. Sadece futbol topuyla değil, insani olarak da... Belli ki hayata bakışı da oralarda değişir. Hemen iki sokak altındaki Bayrampaşa Otogarı’nın kaosundan bir adım ötede, ancak bir arada dururlarsa bir şeyler yapabilecek bir mahallede hayatı da iyi öğreniyorsunuz sonuçta. Tüm kıvraklığıyla... Thierry Henry’nin Zidane için söylediği lafı başka bir bağlamda aşırmanın tam zamanı değil mi? Zaten o da Bordeaux maçında dayanamayıp kafayı atmadı mı? Henry ne demiş: “O mahalleden Zidane çıkar ama Zidane’dan o mahalleyi çıkaramazsınız!” O mahalleden Arda da çıkar. Mahalleyle birlikte, onu da aşarak...

Değerler hiyerarşisinin üst sırasında vefa var

Bonkör bir ailede yetiştiğini söyler her zaman. Ailesi hep arkasında. Ama aile deyince sadece “çekirdek” anlaşılmasın. Arkadaşları, akrabalarıyla kocaman bir çevresi var onun. Bir dönem “param anca yetiyor” dediğinde ne eleştirilmişti, hatırlayın. Zaten ne zaman açık yüreklilikle konuşsa başı derde girdi. Oysa tek tabanca yaşama lüksü olmayan bilir; bazen hayat, geniş ailenin geniş harcama bütçesiyle sınırlanır. Şunu çabuk öğrenmiştir Arda. Gönlünüz bonkörse, en büyük paralar bile yetmez.

Ama bize bu tip şeyler iyi gelmez. Kalabalıklar içinde yaşayan, herkesin gözü önünde bir figür, başarıyla birleşmiyorsa huzursuzluk yaratır. Dürteriz, tırnaklarız, sorgularız. 24 yaşında, bir kulübün tüm sorumluluklarıyla baş etmeye çalıştığında yıpranır insan. İyi de kazanamıyorsa hiç acımayız ki biz! Kabul edelim, buralardan gittiğinde herkes “kurtulduğunu/kurtardığını” biliyordu. Fakat bunu hiçbir zaman onun ağzından duymadık. Değerler hiyerarşisinde belli ki vefa üst sıralarda bir yerlerde yer alıyor. Geçmişte ona katkı veren hiçbir teknik adamı işte bu sayede hiç es geçmedi Arda. Ne zaman ödül alsa teşekkür listesi uzunsa bundandır. 

Yine de Arda Turan diye bir fenomenle karşı karşıyaysak, bunu en çok İspanya’ya gidişine borçluyuz. Yoksa belki de kaybedecektik onu. Gidişinin hemen arifesinde yüzündeki gülümseme bile azalmış, sitemkâr bir moda geçmişti. Esprileri değil, kahırlı sözleriyle gündem oluyordu. Haksız da değildi. O kadar üstüne gidiliyordu ki, nefes alma anları bile tribünlerden sitem olarak geri dönüyordu. Galatasaray’ın en kötü dönemlerinden birinin kaptanı olduğunda daha 25 yaşında bile değildi. Bundan hiç şikayet etmez Arda. Neleri ve kimleri gururla taşımak gerektiğini hızlı öğrendi.

Sonra “Ardaturanismo” ile tanıştık. Önce biz kapıldık bu havaya. Atletico Madrid’i bizim takımlar ayarında görmeyen kitlenin inadına takır takır top oynuyor, takım yükseldikçe yükseliyordu Arda. Manşetlerde yeniden baş köşelerde geldiğinde “yapamaz” kehaneti savuran bazı kibirliler, “dedim ama neden dedim, bir sor” kıvamında virajlar alırken o gene sırıtıyordu sadece. Atleti taraftarları da bu kadarını beklemiyordu aslında. Çok geçmeden kırmızı-beyazlı taraftarların simge isimlerinden biri oldu. Zaten Arda söz konusuysa aksi mümkün olmuyor. O her şeyini veriyor çünkü.

Ün geçer, şöhret biter; iyi bir insan olarak anılmak isterim

Hatırlıyorum, bir Madrid gezisi sırasında, ki memleketin neredeyse tüm spor kalemşorları oradaydı, kulübün store’unun girişinde kocaman afişini görene kadar onun orada neler başardığına bir türlü inanmayanlar vardı. Oysa İspanyollara sorsalar daha çabuk anlarlardı. “Ardaturanismo” terimi boşa çıkmadı. Neden İspanyolca öğrenmiyor diye soruyorduk. Cevabı da onlardan öğrendik. Meğer onlara Türkçe öğretiyormuş. Halihazırda dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Belçikalı Courtois, İspanyolcadan çok Türkçe kelime biliyormuş. Ne tatlı değil mi? Arda da öyle. Zaten bütün karizması da orada! O havayla, cakayla değil, tatlılıkla tavlıyor herkesi.

İZLE
GQ Men of the Year 2023 Filmi
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası