F1 efsanesi: Ayrton Senna
Otomobil

F1 efsanesi: Ayrton Senna

Yarışırken yaptıkları o kadar inanılmazdı ki “sihir” diyenler oldu. Ölümüyle sonuçlanan kaza gizemini korurken kesin olan bir şey var: F1 onsuz hiçbir zaman eskisi gibi olmadı.

Bazıları için çok duygusal, kimlerine göre de çılgın olan Ayrton Senna, imkansız denilen yarışları kazanmasıyla ünlüydü. Azmi, çelik gibi sinirleri, sürüş stili ve zoru başaran yapısıyla yaptıkları “sihir” olarak nitelendirilen Senna, Formula 1’i en çok izlenen sporlardan biri haline getirdi. Her yarışta yürekleri hoplatan ve heyecanın eksik olmamasını garantileyen Brezilyalı pilot, inanmakta zorlandığımız ölümcül kazanın üstünden 21 yıl geçmesine rağmen hâlâ “en iyi” kabul ediliyor. Bunda, ona “Monte Carlo Kralı” denmesine neden olan aralıksız altı Monaco GP zaferinin de aralarında yer aldığı birçok rekorunun hâlâ kırılamamasının da etkisi büyük. Senna’nın 10 senede elde ettiği 65 pole pozisyonu başarısını sadece Schumacher geride bırakabildi, o da 15 sene uğraştıktan sonra. İşte, Formula 1’in Senna’dan önce ve sonra olmak üzere ikiye ayrılmasına neden olan efsanenin hayatındaki kilometre taşları...

Yağmur adam

Birçok pilotun korkulu rüyası olan yağmur, onun en iyi dostuydu. Herkesi yavaşlatan bu doğa olayı, onu adeta kamçılayıp hızına hız katıyordu. Bu özelliği sayesinde, sağanak yağmurda Donington Park’ta koşulan 1993 Avrupa Grand Prix’sinde Williams’ların direksiyonunda olan Alain Prost-Damon Hill ikilisi ve Benetton takımından Michael Schumacher’in arkasında, McLaren’in direksiyonunda, dördüncü sırada başladığı yarışta birinci turun sonuna gelindiğinde ilk sıraya yerleşmişti bile. Bu durum, Brezilyalı pilot damalı bayrağı görünceye kadar değişmedi. “Yüzyılın yarışı” olarak tarihe geçen yarış, ona neden “yağmur adam” dendiğini bir kez daha hatırlattı. Karting günlerinde, yeteneğini geliştirmesi için yağmuru beklemesi, meyvelerini vermişti.


Kaza geliyorum dedi

Senna’nın başarılarla dolu yarış kariyeri sadece 10 yıl sürdü. 1984’te Toleman takımıyla F1’e adım atan ünlü pilot, son nefesini, 1 Mayıs 1994’te Imola’da koşulan San Marino Grand Prix’sinde, en çok sevdiği şey olan Formula 1 otomobilinin direksiyonunda verdi. Milyonları gözyaşına ve yasa boğan kazanın üzerindeki sis perdesi halen aralanmış değil.

1994 sezonunun ilk iki yarışını yeni takımındaki teknik nedenlerden dolayı bitiremeyen ve puan alamayan Senna’nın üzerinde büyük bir baskı vardı. Üçüncü yarış San Marino’ydu. Hafta sonunun ilk günü kazalarla geçti. İlk sıralama turunda Rubens Barrichello, otomobilinin (Jordan-Hart) kontrolünü kaybedip kaza yapınca yaralanmıştı. Son sıralama turundaysa Avusturyalı Roland Ratzenberger’in 300 km/saati aşan bir hızla kontrolünü kaybetmesi, ölümüne neden oldu. Bütün bu gelişmeler Senna’nın moralini olumsuz etkilemişti. Onu yakından tanıyanlar, 1 Mayıs Pazar günü karşılaştıklarında “Yarışmak istemediği her halinden belliydi” yorumunu yaptılar.

Yarış saati gelip çatmıştı. Pole pozisyonunu elde eden Senna ilk sırada start alacaktı. Pedro Lamy’nin kullandığı Lotus, JJ Lehto’nun Benetton’una arkadan çarpınca sarı bayraklar sallanmaya başladı ve güvenlik aracı piste girip beş tur kaldı. Altınca turda yeniden start verildiğinde Schumacher’in önünde ilerleyen Senna, 310 km/s hızla yaklaştığı Tamburello virajında hızını 220 km/saate düşürse de otomobil, sanki Senna ellerini direksiyondan çekmiş gibi düz gitmeye devam etti ve beton duvara çakıldı. Sağ ön tekerlek kopmuş ve süspansiyondan fırlayan bir parça kaskı delerek Senna’nın kafatasına saplanmıştı. Otomobilin içinde hareketsiz kalan Senna bir an için başını salladığında herkes çok sevinmişti. Ancak bu sevinç kısa sürdü. İlk müdahaleyi yapan doktor Sid Watkins, otomobilin dışına alınan Senna’nın kaskını çıkardığında, nefes almakta zorlandığını fark edip hava yolu açtı. Olayın ne kadar ciddi olduğu belliydi. Hava ambulansı geldi ve hareketsiz yatan Senna’yı hastaneye ulaştırdı. Saat 14.17’de gerçekleşen kazadan yaklaşık dört saat sonra, 18.40’ta ünlü pilotun öldüğü resmi olarak açıklandı. Beyin cerrahı olan Prof. Watkins olay sonrasında “İlk müdahaleyi yaparken Senna iç çekti ve sonrasında vücudu kendini koyverdi. İşte o anda beyin ölümünün gerçekleştiğini ve ruhunun gökyüzüne yükseldiğini hissettim” demişti. Senna, 5 Mayıs’ta, São Paulo’da devlet töreniyle toprağa verildi. Brezilya halk kahramanını, dünya en ünlü pilotunu kaybetmişti.

Kötü şans mı, ihmal mi?

Kazanın ardından çeşitli yorumlar yapıldı. Bazıları pilot hatası dedi, bazıları Williams teknisyenlerinin otomobili Senna’ya uyarlamak için direksiyonda yaptığı kaynağın kopmasını neden olarak gösterdi. Bir diğer görgü tanığı olan ve yarışta Senna’nın beş-altı otomobil kadar arkasından gelen Schumacher, Williams’ın dengesiz yol aldığını ve Tamburello virajına girmeden, zemine değip iyice sendelediğini belirtti. İtalya’da 13 yıl süren ve 2007’de sonuçlanan mahkeme, Williams takımının baş tasarımcısı Patrick Head’i, direksiyonda yapılan işlem sonucu kazaya sebebiyet vermekten suçlu buldu. İtalyan yasalarına göre karar, zamanaşımından sonra verildiği için yargılanma olmadı.

Senna her yarışta, otomobilinde Brezilya bayrağı taşıyordu. Kazadan sonra otomobilde Avusturya bayrağı olduğunu görenler bir kez daha duygulandı. Senna, bir gün önce aynı pistte ölen meslektaşı Roland Ratzenberger’in anısına onun ülkesinin bayrağını yanına almayı tercih etmişti. 42’nci galibiyetine imza atması beklenen efsanenin, yarışın sonunda Ratzenberger anısına bu bayrağı dalgalandırmak istediği tahmin ediliyor. Senna, ölümünden bir gün önce meydana gelen korkunç kazanın ardından sanki içine doğmuşçasına yarışın iptal edilmesini önermişti. Belki de bir önceki akşam telefonda konuştuğu kız arkadaşının tavsiyesini dinleyip yarışmamalıydı. Ya da o pazar sabahı kendisinden beklenenler yerine hislerine kulak verseydi belki şimdi hayatta olacaktı.

Yazının tamamı ve çok daha fazlası GQ Türkiye Mart sayısında ve GQ Türkiye Dijital edisyonunda...

İZLE
#GQgaraj S1 B1: İyi Bir Macera Garajdan Başlar
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası