Dışarıdan baktığınızda, oldukça mesafeli biri gibi durabilir. Ama yanına yaklaşıp, sohbete başladığınızda kesinlikle içten ve mütevazı. İşinde fazlasıyla titiz olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Yaptığı şeyin hakkını vermek istediği her halinden belli. Kıyafetler konusunda oldukça seçici. Fakat giydiği her şeyi güzel taşıyor ve kimliğine bürünüyor. Kim olduğunu bilmesem, beni bir yarışçı olduğuna kolaylıkla ikna edebilir. Açıkçası, tamir anahtarları ve yağlı bez de eline fazlasıyla yakışıyor. Fotoğraflarda ciddi bir bakış atsa da çekim aralarında sürekli gülümsüyor. Rampalarda, zorluğa aldırmadan bir yandan motoru itiyor, bir yandan poz veriyor. Doğru pozu yakalayana kadar tekrar o rampada inip çıkmaya devam ediyor. Sıcağın altında, konsept gereği kazakla olmasına rağmen... Tamirhanede, çekim sırasında çalışmaya devam eden insanlar var. Yine bir duraksama anında, bir motosikletten gelen ani ve yüksek egzoz sesinden o hariç hepimiz ürküyoruz. Çekim aralarında herkesle sohbet ediyor, motosikletler hakkında konuşuyor. Ve herkese, sürekli teşekkür ediyor.
Birkan Sokullu’nun 10 senelik profesyonel bir basketbol geçmişi var. Fiziğini de buna borçlu. Her ne kadar basketbolu bırakmış olsa da ara ara bir arkadaş grubuyla buluşup oynadığını ama bir süredir çalışma yoğunluğundan bunu yapamadığını dile getiriyor. Özlediğinden yakınıyor. Spor yapmaya devam edip etmediğini merak ediyorum. Uzun bir dönem bir spor dalıyla profesyonel olarak ilgilenen birisinin sporu bırakamayacağının da farkında olarak soruyorum bu soruyu. Ve tam da düşündüğüm gibi. Spor onun için bir hobi değil, içtenlikle yapmak zorunda olduğu bir şey. Disiplin ve alışkanlık. Oyuncu olduğu ve fit duruşunu korumak zorunda olduğu için de değil üstelik bunlar, tamamen kendisiyle ilgili.
Bir gün Nişantaşı’nda yürürken, Küçük Sırlar’ın çekimine denk gelmiştim. Birkan Sokullu’nun canlandırdığı Demir’in sahnesi çekiliyordu. Üzerinden altı sene geçti ve o zamanki Birkan’la şu an gördüğüm adam arasında çok fazla fark var. Saç ve sakalın bir erkeği ne kadar değiştirebildiğinin kanıtı olarak duruyor karşımda. Aslında, oyunculuğa adım attığı dönemden bu yana sürekli olarak değişti Birkan Sokullu. Yaş aldıkça daha iyi bir oyuncu, daha yakışıklı bir adam oluyor. Yıllar kesinlikle ona iyi geliyor. “Pasaporttaki fotoğrafım, Petro’yu canlandırdığım zamandan. Geçenlerde pasaport kontrolünden geçerken yetkili ’10 yıl yaşlı görünüyorsun burada. Emin misin bunun sen olduğundan?’ dedi. Bu iyi bir şey benim için, çünkü değişimlere inanıyorum oyunculuk yaparken. Seyircinin de oyuncunun da motivasyonuna iyi geldiğini düşünüyorum değişimlerin. Bu farklılıklardan dolayı tanınmamak da güzel. Esasında zaten işin özü, ne kadar tanındığımız değil ne kadar takdir edildiğimiz.”
Birkan Sokullu’nun iki sezondur canlandırdığı Kerim Cevher, Hayat Şarkısı’nın esas oğlanı. İdealleri olan; hayallerinin peşinden koşmakla sevdikleri arasında kalan bir âşık, bir eş, bir evlat, bir kardeş ve çok iyi bir baba. Onun, Kurt Seyit ve Şura’dan sonra okuduğu en iyi senaryoymuş Hayat Şarkısı. Mahinur Ergun’un çok güzel bir kalemi olduğundan ve onunla çalışmanın ne kadar heyecan verici olduğundan bahsediyor.
Yaklaşık dokuz senedir dizi sektöründe. Dünden bugüne onu izlediğinizde oyunculuğundaki ilerlemeyi rahatlıkla fark edebilirsiniz. Peki oyunculukta daha da iyi olmak için neler yapıyor? “Bolca okuyorum, izliyorum ve gözlem yapıyorum. Sistem içinde vakit buldukça oyuncu koçlarının verdiği workshop’lara katılıyorum” diyor. En son, Susan Batson’un workshop’una dahil olmuş. Bunun genç oyunculara verebileceği en iyi tavsiye olduğunu söylüyor. Ona bu sektörde verilen en iyi nasihat de, fırsat buldukça bir araya gelip hikaye üzerinden konuşmalar yaptığı hocası Çetin Sarıkartal’a ait. “Zaman zaman oynadığımız şeylerin içinde, karanlık tarafa çekildiğimizde, yani bazı şeyleri klişe ya da yetersiz bulduğumuzda, her zaman oyunculuğun yaratıcı kısmının devreye girdiğini söyler. Böylece bir şeyi daha izlenebilir ve farklı kılmanın, oyuncunun elinde olduğunu anlatır. Bunu hiç unutmadım. Ben de farklı kılmak için, her zaman daha derinden almaya çalışırım sahneleri. Bu nasihat her zaman ceptedir yani, çok severim.”