Müzikal yolculuklarına 2015 yılında Roma sokaklarında çalarak başlayan baş vokalist Damiano David, bassist Victoria De Angelis, gitarist Thomas Raggi ve baterist Ethan Torchio’dan oluşan Måneskin grubu, Rock’n’Roll’u adeta yeniden dirilttiği şarkıları ve muhteşem sahne şovlarıyla Charm Music’in katkılarıyla 23 Temmuz’da Küçükçiftlik Park’ta dinleyicileriyle buluşuyor.
İstanbul’dan önceki durakları Rock am Rock, Lollapalooza, Rock in Rio gibi büyük festivaller olan Måneskin ile son dönemdeki çıkışları, çıktıkları uzun yolculukları ve tabii ki muhteşem sahne görünümlerinden konuştuk.
Söylemeye çekiniyorum fakat Måneskin’in Eurovision’dan çok sonra keşfettim. Bunu nasıl başardım bilmiyorum çünkü benim gibi biri için onları fark etmemek imkansızdı. Gucci Aria kampanyasını billboard’larda gördüğümde Milano’daydım, bu çocukların kim olduğunu hemen öğrenmek zorundaydım. Grubu ve müziklerini keşfettikten sonra ise mest olmuştum.
Eğer müziğe biraz bile ilginiz varsa, hayatınızın bir döneminde “yanlış çağda doğduk” hissine kapılmışsınızdır.
İkonik müzik gruplarını keşfetmek, en sevdiğiniz gitaristin biyografisini okumak ve 60’lı 70’li yılların büyüsünü keşfetmek insana nostaljik bir melankoli duygusu veriyor, çünkü anlıyorsunuz ki her şey bu kadardı, o yıllara bir daha geri dönülmeyecek ve hiçbir grup onlar gibi olmayacak.
Müziğiniz ve sahnedeki enerjiniz bizi doğrudan bir jenerasyon olarak hiç deneyimleyemediğimiz ama nasıl oluyorsa her an özlediğimiz bir çağa ışınlıyor. Siz bu çağı tam da şu an burada yaşıyorsunuz gibi hissediyorum.
Måneskin geçmiş yıllardan ne kadar besleniyor?
VICTORIA: Çok küçük yaşlarda müzik yapmaya ve şarkı yazmaya başladık, çoğunlukla ailelerimizin plaklardan çaldığı 70’ler ve 80’ler müziklerini dinleyerek büyüdük. Doğal olarak bu müziklerden etkilendik ancak biz bugüne ait bir müzik grubuyuz. Modern müzikler dinliyoruz ve farklı stillerden ilham alıyoruz ancak gurur duyduğumuz yeni ve farklı bir şey yaratmaya çalışıyoruz.
Tur nasıl gidiyor? Şu ana kadar en favori performansınız neredeydi?
ETHAN: Şahane! Ekim’deki dünya turu için hazırlanıyoruz, bu yaz büyük festivallerde çalma fırsatı yakaladık. Herkesin tekrar bir araya gelmesi ve canlı müziğin tadını çıkarması gerçekten çok özel. Dinleyicilerimizle bir araya gelmek çok önemli, bizi onlara daha da yakınlaştırıyor. Bir performans seçmek çok zor ama bu ay başında İtalya Circo Massimo’da çaldık, tekrar Italya’ya geri dönmek ve 70.000 kişinin karşısında çalmak asla unutamayacağımız bir deneyimdi. Bunun dışında Rock am Ring, Pinkpop, Arena di Verona ve tabii ki Coachella. Her anın tadını çıkarmaya çalışıyoruz!
İnsanlar sahne kostümlerinin ne kadar önemli olduğunu bazen unutuyor. Bu daha önceleri bir kültürdü, günlerce hazırlanıp teatral bir şey yaratmaktan bahsetmiyorum ama bu benim kişisel olarak müzikte en çok özlediğim şey. Tüm diğer sanat formlarında olduğu gibi, tam anlamıyla anlatmasa da onlara kim olduğunuza dair bir fikir, bir his veriyor. Özellikle sahnedeyseniz kalabalığı biraz daha kışkırtmanız gerekiyor. Bence sizin görünümünüzdeki en güçlü şey kendi derinizde çok rahat olmanız, zaten en önemli olan da bu. Peki bu görünümleri nasıl seçiyorsunuz?
THOMAS: Kesinlikle çok önemli! Bu konuda içimizden geldiği gibiyiz. Bize doğru gelenin içinde daha rahat ediyoruz. Giyinmeyi seçtiğimiz şeyler bireyselliğimizin ve özgürlüğümüzün bir yansıması, bir dışavurum şekli. Hepimizin kendine has bir stili var ama hepimiz bu konuda her zaman deneyseliz, eğleniyor ve beraber yeni şeyler deniyoruz diyebilirim.
Bize yeni parçanız SUPERMODEL’in arkasındaki hikâyeden bahsedebilir misiniz?
DAMIANO: Bizi en çok şok eden şey; yalnızca başkalarından bir şeyler koparmaya çalışan, sürekli en yukarda ve spot ışıklarının altında olmak isteyen bir sürü insan olmasıydı. Ama daha sonra görüyorsun ki bu insanlar aslında bir karakteri oynuyor. Bunu görmek bizim için çok enteresandı, çünkü böyle şeyleri yalnızca filmlerde ya da televizyonda görürdük ve açıkçası biraz abartıldığını düşünürdük ancak kesinlikle öyle değilmiş. Bizim için bu konu hakkında bir şarkı yazmak çok otomatik bir reaksiyondu. İlgimizi çeken şeyler görüp onun hakkında şarkılar yazıyoruz.
Supermodel’i Los Angeles’da olduğumuz dönemde yazdık. Bu şekilde, yalnızca statülerini, nasıl göründüklerini ve bağlantılarını takıntılı bir şekilde önemseyen insanları bulma konusunda hem şok hem de merak içindeydik. Bize neredeyse abartıldığını düşündüğümüz ama aslında nokta atışı olan o televizyon ve film karakterlerini anımsattılar.
Daha sonra Supermodel olan bir karakter hayal etmeye başladık, bu karakter şarkımızın başrolü oldu. Havalı, eğlenceli ve herkesin arkadaş olmak istediği bir kız, ama gerçekte oldukça sorunlu, üzüntülerini ve bağımlılıklarını saklayan bir kız. Bir şekilde onu seviyorsunuz ama aynı zamanda ondan kaçmak istiyorsunuz, çünkü başınızı belaya sokabilir.
Yıldızınız bir anda parladı, etrafınız birçok insanla ve hayranlarınızla çevrili, bu hayata alışmak zor oldu mu?
THOMAS: En yakın arkadaşlarımızla sevdiğimiz şeyi yapabildiğimiz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz, dünyanın her yerinden gelen destek karşısında her zaman eziliyoruz.
Elbette bazı şeylerin zor olabileceğinin ve ayaklarımızın yere basması gerektiğinin farkındayız ama 6 yıldır bunun için hazırlandık, her günü geldiği gibi yaşamaya çalışıyoruz.
Bana göre cover çalmak, kendi şarkını çalmaktan daha zorlayıcı. Dünyayı farklı dönemlerde milyarlarca defa turlamış orijinal bir şarkıyı söylemeye geldiğinde çıta çok yükseliyor.
Cover çalmak hakkında ne düşünüyorsunuz? Çaldığınız cover’lar içinden en sevdiğiniz parça hangisi?
DAMIANO: Bence sevdiğiniz bir sanatçının en sevdiğiniz şarkıyı çalması çok havalı bir şey. Aynı anda hem yeni hem tanıdık bir şey duyma şansınız oluyor bu da oldukça heyecan verici. Bana göre bir sanatçı bir şarkıyı çıkarttıktan sonra o şarkı herkese aittir bu da bence müziğin gücü ve özgürlüğüdür. Dolayısıyla ben başka sanatçıların şarkılara kendi yorumlarını katmasını dinlemeyi çok seviyorum, deneysel olarak başkalarının şarkılarına kendi yorumumuzu katmayı da öyle.
Çok fazla favorimiz var ama en son Baz Luhrmann’ın Elvis Presley biyografisi için “If I can dream” i çalmaktan çok keyif aldık.
Iggy Pop’la düet yaptınız, nasıl bir histi?
ETHAN: Iggy Pop’un hayranımız olduğunu ve bizimle çalışmak istediğini öğrenmek bizim için bir onurdu. Düşünsenize! O Punk’ın vaftiz babası! Hepimiz Iggy’i dinleyerek büyüdük, onun bizim şarkımızı gözlerimizin önünde canlı söylemesi gerçeküstü bir andı.
Peki hayatta ya da değil, başka kiminle düet yapmak isterdiniz?
VICTORIA: Kesinlikle David Bowie!
Grubu ayırmak istemem ama size istediğiniz herhangi bir gruba katılabilecek gücünüz olduğunu söylesem (Zaman yolculuğu da bir opsiyon) ancak bunu yapmak için kendi grubunuzdan ayrılmanız gerekecek, hangi grubu seçerdiniz?
ETHAN: Ah bu oldukça zor bir soru. Sanırım bu soruyu pas geçip, Maneskin hiçbir yere gitmiyor diyeceğiz
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim, 23 Temmuz’da Küçükçiftlik Park’ta görüşmek üzere!