White Lines Başladı: Gerçekten İstediğin Hayatı Mı Yaşıyorsun?
Röportaj

White Lines Başladı: Gerçekten İstediğin Hayatı Mı Yaşıyorsun?

Şu an bu satırları okuyorsanız, La Casa de Papel’in yaratıcısı Álex Pina’nın yeni dizisi White Lines, Netflix hesabınızda onu izlemeniz için sizi bekliyor demektir. GQ Türkiye’den Can Remzi Ergen, yapımcı Pina ile Zoom’da bir araya geldi; White Lines’ı, dizilerine neden bu kadar bağlanıldığını, koronavirüs günlerinde İbiza’yı izlemeyi konuştu.

Fotoğraf: White Lines

Picasso’nun heykellerini gördüyseniz bilirsiniz. Aynı yerde yan yana, üç farklı yüzü olan başlar vardır. Birbirine yakın duran ama birbirinden farklı bu yüzleri, bir insanın içinden geçen birçok duygunun tek bir seferde gösterilebilmesine bir fırsat olarak da yorumlayabiliriz. Düşününce fark edersiniz, çoğu zaman başımıza gelir. Yüzümüzde bir bakış vardır ama o anda içimizden geçen duyguları anlatmak için birden fazla ifadeye ihtiyaç duyarız. O küçücük anda birden fazla yüze... O anda içeride, görünenden fazlası oluyordur. İşte artık bugün itibarıyla Netflix’te izlenebilecek, La Casa De Papel’in yaratıcısı Álex Pina ve The Crown dizisinin yapımcısı Left Bank Pictures’ın ortak işi olan White Lines’ın ikinci bölümünde Axel Collins’in anma töreni sahnesinde, bu fikrin bana göre sinemadaki yansımasıyla karşı karşıyayım. Bir duygu, aynı sekansta birbiri arkasına eklemlenmiş farklı görüntülerle anlatılıyor. İzleyince ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Dizi her ne kadar hızlı bir yaşamı konu alsa da anların içini tek tek doldurup her anı iyice araştırıyor. White Lines, çekim tekniği ve sinematografisi ile anlattığı konunun enerjisini izleyiciye en şekilde geçirmek için yollar arıyor. Konunun İbiza’da geçtiğini, adaya hiç gitmemiş olsanız bile, buraya dair bildiklerinizden hissediyorsunuz; zira renkler sizi oraya götürmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Lütfen kimse karşı çıkmasın yoksa sizlere Georges Bizet’nin, Karmen operasını hayatında İspanya’yı hiç görmeden yazdığını hatırlatırım. Ve o eser bugün hâlâ İspanya’yı en iyi anlatan yapıtlardan biri.

Álex Pina ile Zoom üzerinden buluşmadan önce Netflix’in bana gönderdiği ön gösterime bağlanıyorum ve ambargolu içerik için şifreyi girdiğimde, çok zaman geçmeden beni kalbimden vuran şu cümle önümdeki ekranda beliriyor: “Dans etmek sadece hafta sonlarına ait değildir, bu bir dindir.”

Yaz, İbiza (bilmiyorum hissediyor musunuz ama İspanyollar gibi doğru şekilde telaffuz etmeye çalışıyorum, şu an benim sesimi duysanız kulaklarınızda İbitha kelimesi yankılanırdı) dans, eğlence ve gece hayatına sarmalanmış gizemli bir hikâyeyle karşı karşıyayım. Ünlü DJ Axel Collins’in kız kardeşi, 20 yıl önce bu adada tam olarak ne olduğunu anlamak ve kardeşinin bir anda ortadan kaybolduğu hikâyenin peşine düşmek için bu güzel İspanyol adasına geri dönmüştür. Bu dönüşle kendini aynı zamanda da dans kulüplerinin, gerilimin ve yalanların dünyasında bulur. Bulduğu şey, bunlardan ibaret olsa iyi. Axel’in kız kardeşi Zoe, İbiza’ya gelerek kendi karakterindeki karanlık taraflara da gelmiştir aslında. Ve bütün bunlar olurken, bu adada hep uçlarda yaşanmaktadır.

Álex Pina’nın evine bağlandığımdaki görüntüyü anlatıyorum: Karşımda beyaz bir tişört ve siyah çerçeveli gözlüğüyle Pina, arkasında bembeyaz bir fon ve yazı tahtası, sol tarafta La Casa De Papel kırmızısı bir lamba... Bu duruma seviniyorum çünkü White Lines hakkında konuşmadan önce dünyayı etkisi altına almış, bağımlılık yaratmış La Casa de Papel hakkında da ona sormak istediklerim var. Ve aslında soru tam da bununla alakalı, ‘dünyayı etkisi altına alma ve bir bakıma bir bağımlılık yaratma’ konusu. Bunun formülünü sorduğumda şöyle diyor: “Karakterler iki dizide de farklı ama aynı olan bir şey var: Enteresanlar, duygusal olarak insanların hem sevip hem de nefret edebilecekleri yapıdalar. Hikâye hızlı, eğlenceli ve sürekli değişim halinde. Ama itiraf etmeliyim ki karakterler bu işin en güçlü noktası. Friends’i izlediysen her sahneyi hatırlamayabilirsin ama Joey’i hatırlarsın. Karakterlerin duygusal kimliği aslında hikâyeden daha önemli. Karakterler insanları hem güldürebiliyor, hem de duygusal derinlikleri var.”

Biz konuşurken, İspanyolca’dan İngilizce’ye, İngilizce’den İspanyolca’ya yapılan çeviri süresini de sayarsak Álex ile toplamda yaklaşık yedi dakikam olduğu gerçeğini bilerek, hemen merak ettiğim ikinci konuya geçiyorum. Ona White Lines’ı neden yaptığını sorduğumda şöyle diyor: “White Lines her şeyden öte derin düşüncelerle alakalı ve ben de bu konulara eğilmek istedim. Dizi sana şu soruyu soruyor: Gerçekten istediğin hayatı mı yaşıyorsun? Ana karakter mutlu değil ve hayatını yeniden düşünüyor. Bu, aydınlık ve karanlık arasında gidip gelmekle alakalı biraz da. Ve de bu diziyle hedonizm ve komediyi bir araya getirmek istedim.”

İnanmazsınız; söyleşiyi yapacağım sabah CNN’de bir haber izliyorum. Koronavirüs sürecinin İbiza’daki kulüpleri nasıl etkilediği konuşuluyor. Durur muyum hemen soruyorum ona fikrini. Tabii odağım bu dönemde İbiza’daki kulüplerden çok dizinin böyle bir dönemde izleyicilerle buluşmasında. Pina şöyle diyor: “Koronavirüs’ün dünyayı sardığı bu günlerde bu dizinin izleyicilerle buluşmasına olumlu yaklaşıyorum. İnsanlar bu konudan uzaklaşmak istiyor ve biraz ışığa ihtiyaçları var. İbiza, yaz, hedonizm, kulüpler ve eğlence ile insanlara oksijen alabilecekleri bir pencere açıyor.”

Endişelenmeyin, tabii ki Álex Pina ile bir editör yan yana geldiğinde sorulması farz olan, yaka silktiren klişe soruyu kendisine sordum, olur da başka söyleşilerde 10 kere daha karşınıza çıkmamışsa diye. “Bir şehir olsan hangi şehir olurdun” sorusuna Bangkok cevabını veriyor; “Çünkü kaotik, eğlenceli ve enteresan.” Acaba İbitha diyecekti de dili sürçtü ve Bangkok mu dedi diye de düşünmeden edemiyorum. 10 bölümlük dizinin başrollerinde Laura Haddock, Tom Rhys Harries, Angela Griffin, Daniel Mays ve Ceallach Spellman var. Dizi bugün Netflix hesaplarınızda.

İZLE
UYSALLAR GQ HYPE'TA
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası