Vur kendini yollara
Hangimiz fonunu Iggy Pop şarkılarının süslediği road trip hayalleri kurmuyoruz? Jack Kerouac okuyup daha da gaza gelenler, ismini muhteşem Trans America yolundan alan 69’lu bir Mustang Boss 302 Model Trans Am ile ABD’nin en afili yollarından Route 66’e dökülmeli. Uzun yol müzik listesi Spotify’da hazır. Listenin başına Bobby Troup’un “Route 66”sını eklemek şart. Motosikletlerle haşır neşirseniz bu yolun Harley Davidson ya da bir Triumph’la da oldukça keyifli olacağını bilmelisiniz.
Avrupa sahillerinden uzaklaşmak istemeyenler için Marsilya’dan Monako’ya uzanan rotayı üstü açık bir arabayla kat etmek de hoş bir seçenek. Cassis’de yerel halktan biriymiş gibi bu kıyıların en berrak mavi sularında yüzmek, öğle yemeği için St. Tropez’ye uğramak, Cannes plajlarında keyif çatmak, Grasse’ın uçsuz bucaksız tarlalarına dalmak, Nice tarihi merkezinde sokaklara taşan gece eğlencesine katılıp Ezé sur Mer’de uzaklardan denizi izlemek şart. Son durak Monte Carlo’da bir ruletin başına kurulacağınızı aklınızdan çıkarmayın; ha bir de smokininizi almayı unutmayın.
Maceralı yollara meraklı olanlar ise İtalya’nın Güney Tirol dağlarından başlayıp Köln’e uzanan bir yola çıkmalılar. İlk durak 1820 – 1825 yılları arasında Avusturya İmparatorluğu tarafından Lombardiya’yı Avusturya’ya bağlamak için yaptırılan, 48 virajlık Stelvio Geçidi. Avrupa’nın bu en yüksek ve virajlı geçitlerinden biri başınızı döndürmeye yetmezse Sttrutgart’daki Porsche Müzesi’nde soluğu alabilirsiniz. Ardından Baden Württemberg’deki yarış pisti Hockenheimring ve Köln’e 90 kilometre uzaklıktaki tarihi Nürburgring’i deneyimlemek şart. Gelişler Venedik’ten, dönüşler Köln’den.
Stelvio Geçidi tadında bir maceraya ülke sınırlarında atılmak isteyenler 4x4’lerine atlayıp Kaçkarlar’ın yolunu tutabilirler. Dağların geçit verdiği yeşil vadi Çamlıhemşin’den içeri süzülüp Pokut benim, Sal senin tüm yaylaları teker teker dolaşmak serbest. Kimi yaylaların yollarını aşmak için yerel şoförlerin yardımına ihtiyaç duyabilirsiniz, boşuna cengaverlik yapmayın.
Müziğin peşinden
Dostuyla omuz omuza konser dinlemek, arkadaşlığını tıpkı eski günlerdeki gibi sahnenin önünde ritim tutarak taçlandırmak ve elbette bu arada dünyanın en yetenekli müzisyenlerini dinlemek için adres, cazın anavatanı New Orleans. Hele bir de festival zamanıysa eğlenceye katılmak için mekan aramanıza bile gerek yok: eğlence sokaklarda. Arada jambalaya’nız eşliğinde biranızı yudumlamayı ihmal etmeyin. French Quarter’daki Hotel Monteleone’nin atlıkarıncayı andıran barına uğramadan olmaz.
“Bizi büyük festivaller paklar” diyenlere dünyanın dört bir yanından seçenek var: Kuzeylerde Danimarka’da Roskilde, Rock müziğin anavatanı İnglitere’de Glastonbury ve sahnedeki değil sahne önündeki yıldızlarıyla Coachella ideal seçenekler. Yoldan biraz olsun çıkmak isteyenler, artık “Bu yıl Burningman’deyiz karavanamızla? Siz neyle geleceksiniz?” muhabbetlerine de meze olan, hiçlik festivali Burningman’e damlayabilirler. Elbette bir bilet bulabilirlerse.
Yıllar önce Faithless’ın yaptığı kehanet günümüzde gerçek oldu: Berlin’de inancımız müzik, çaldığı her yapı mabet haline geldi. Dolayısıyla mutluluğu “Club Hopping”de buluyorsanız, bir de Berghain’e girişin yolunu bulduysanız tek yön gidiş bir Berlin bileti alabilirsiniz. Fabrikalar hâlâ fabrika ama içeride bir gürültü patırtı mevcut. Dileyenler cuma gecesi girip pazartesi sabahı çıkacakları bir Berghain deneyimi yaşayabilirler. KitKat, dünyanın en hedonist insanlarıyla tanışmak, bu arada içeriden gelen tüm enerjiyi özgürce dünyaya salmak için doğru adres. Havalar ısındıkça en güzel bahçelerden birine sahip olan ://about blank’e kırmak lazım direksiyonu. Spree’nin muhteşem manzarasına karşı gün doğumunu izlemek ve dünyaca ünlü DJ’leri dinlemek için camdan saray Watergate adresimiz.
Memleket sınırları dahilinde kendi sınırlarını test etmek isteyenler için adres; ülkenin en büyülü coğrafyalarından birine müziği, sanatı, lezzetleri ve açık hava deneyimlerini getiren Cappadox. Bu yılki teması “Dünyadan çıkış yolları” olan festival, gelecekte var olması hayal edilen dünyayı görmek isteyen izleyicilerini 18 -21 Mayıs tarihleri arasında Kapadokya’ya bekliyor.
Otantik noktalara kaçış
Tatilin sadece yan gelip yatmak için olmadığını düşünen dostlar son yılların yükselen rotası Küba’ya her turistin yaptığı gibi Havana’dan değil, ikinci büyük şehri Santiago de Cuba’dan giriş yapıyorlar. “Havana çok bozdu” diyenleri de gerçek Küba ruhunu keşfetmek adına buraya alalım. Küba Devrimini başlatan Fidel ve arkadaşlarını ağırlayan 3 saatlik uzaklıktaki, Sierra Maestra dağlarına, devrimin hikâyesini dinlemek için Comandancia de la Plata’ya gitmek şart. Koloniyal mimarisiyle bizi en az 70 yıl önceye ışınlayan Santiago de Cuba’da devrimle birlikte ülkeden ihraç edilen Bacardi Ailesi’nin sanat koleksiyonunu görmek gerek. Temmuz’da gelenleri bol danslı bir karnaval bekliyor.
Daha da güneye gitmek isteyenler Medellín’de Escobar’ın ayak izlerini takip edebilirler. ‘Narcos’ dizisi sağ olsun, şehir bu aralar en parlak günlerini yaşıyor, Escobar’ın yükselişinden sonraki en parlak günler elbette... Dünya jetset’iyle sadece güneyden kuzeye geçmek suretiyle buluşmak isteyenleri yine Escobar’ın izinden Meksika Tulum’a alalım. Bohem burjuvaların buluşma noktası aynı zamanda uyuşturucu baronunun şimdilerde Casa Malca isimli bir tasarım oteli olarak hayatını sürdüren tatil çiftliğine de ev sahipliği yapıyor. Meksika’ya kadar gelmişken dönüşü Mexico City üzerinden yapmalı ve hatta Tolteklerin neden kurup bir anda terk ettikleri hâlâ çözülememiş Teothuiacan kentini keşfetmeli.
Mutluluğu Doğu’da arayanlar Asya’nın turist akınından uzak kalmış ülkesi Myanmar’da benzer derecede sürprizli bir antik kent deneyimi yaşayabilirler. Ülkenin Mandalay bölgesindeki Bagan antik kenti yerden biten yüzlerce pagoda’sıyla dünyanın en etkileyici gün batımlarından birini vaat ediyor. Yakın coğrafi keşifler için ise İran dünyanın radarına giren ve en merak edilen yerler arasında. Siz siz olun başkent Tahran yerine ülkenin en hoş şehirlerinden Şiraz’ı hedef belirleyin.
Maceracı dostlar
Her gün her yerde yapılabilen sporlar dışında çizgi dışında deneyimlerin peşine düşen dostlar için istikamet Endonezya. Burada yer alan ve zümrüt yeşiliyle retinalarımızı zorlayan Raja Ampat takımadaları ve çevresi, dünyanın denizler altındaki amazonlarını barındırıyor. Dünyanın en zengin biyo çeşitliliğe sahip bölgesi Coral Triangle’da yer alan adalar, her dalgıcın hayallerini süslemeli. Şansını karlı ortamlarda denemek isteyenler mevsiminde Kanada’nın Alaska sınırında helikopterlerine atlayıp heli-ski turuna çıkabilirler. İyi bir kayakçı olduklarını kanıtlamaları şartıyla... Gereken kayak antrenmanını, dostlarıyla birlikte kiraladıkları dağ kulübesinden pistlere direkt geçiş yapacakları, sabahları İtalyan espresso’larına akşamları Avusturya köpüklü şaraplarına doyacakları Dolomitlerde yapabilirler. Yamaç paraşütü için, dünyanın sayılı yamaç paraşütü festivallerinden birine ev sahipliği yapan Yeni Zelanda’ya; kite surf için Güney Afrika’nın ‘dünya üzerindeki cenneti’ Witsand Beach’e uğramalı.
Bekarlığa veda tadında bir tatil
Hayatın tekdüzeliğine çılgın fikirlerle karşı çıkanlar, daha önce bu tip fikirleri akıllarından geçirmiş olanların izlerini takip etmeliler. Tayland’ın muhteşem Phi Phi sahilleri ve Phuket kıyılarının turist istilasına uğramasına sebep olan The Beach’in yazarı Alex Garland bunlardan biri. Neyse ki Alex’in kitabı yazarken asıl ilham kaynağının güney Tayland’ın doğu kıyılarında yer alan 42 adalık Mu Ko Ang Thong National Park olduğunu öğrendik. Partiden vazgeçemeyenlerin tercihi ise Ibiza ve Mykonos. Scorpios’a hâlâ gitmediyseniz, bu yaz dostlarla yapmayı planladığınız seyahatin rotasına burayı da dahil edebilirsiniz. Hangover tadında bir tatil için Las Vegas değil Macau harikalar diyarına uçuyoruz. Avrupa’nın futbol, rock ve biraya doymuş Britanyalı üçlüsü Dublin, Belfast ve Edinburgh da her daim taşkınlığımızın hoş karşılanacağı tatil destinasyonları.