Geceleri kupon yapacak maç bulamayınca Brezilya ligine dadandığınızı biliyoruz. O denli ileri gitmediyseniz bile gözünüzün önüne dünyanın en iyi futbolcularından birkaçının ya da sabahtan akşama kadar seksi kıyafetler içinde samba yapan kızların geldiğine eminiz. Bu sefer farklı bir açıdan yaklaşacak olursanız, biz burada kışın bunaltıcı koşullarıyla uğraşırken, orada yılın en sıcak günlerinin yaşandığını da hatırlatmak isteriz. Brezilya’yı gözünüzde daha da çekici kılmak için size Rio’daki dev Kurtarıcı İsa Heykeli’nden mi bahsedelim, dünyaca ünlü Copacabana ya da Ipanema plajlarından mı, yoksa eğlencenin dibine vurabileceğiniz sokak partileri ve renkli geçit törenleriyle Rio Karnavalı’ndan mı; biz de bilemiyoruz. Zira bunların hiçbirinden haberdar olmasaydık bile, Türkiye’de bilgisayar başında oturup “Bu kış çok zorlu geçecek” temalı haberleri okumak yerine, güzel havası, Adriana Lima’sı, etkileyici doğası ve hiç uyumayan eğlenceli sokaklarıyla bizi kendine çekmeyi yine başaracaktı.
Öneri: Bahsettiğimiz sambacı kızların yalnızca birer rivayet olarak kalmasını istemiyorsanız, bu sene Rio Karnavalı, 5-10 Şubat’ta. Denk getirmekte fayda var.
Turistlerin azımsanamayacak bir kısmı meşhur Rio Karnavalı’nı görmek için bu şehre gidiyor. O halde küçük bir özet geçerek merakınızı giderelim. Karnavalın kökeni 1700’lere kadar dayansa da, günümüzdeki halini 1900’lü yıllarda almaya başlamış. Sokaklarda, gece kulüplerinde ve şehrin farklı noktalarındaki birçok etkinliği kapsayan karnavalın dünya basınına en çok yansıyan kısmı, bizim bildiğimiz haliyle samba geçidi. Brezilya’daki 200’e yakın samba okulunun, tüm yıl gerek kostümler, gerekse koreografi çalışmalarıyla hazırlandıkları, her açıdan görsel şölen tadında ilerleyen bir yarışma bu. Özetle imkanınız varsa bu seyahati mutlaka karnaval tarihlerine denk getirmeye çalışın.
Küba konusunda hassasız; sevmeyenle olmuyor, övmeyenle bir adım ileri gidilmiyor. Kişisel görüşümüz bir yana, eğer bir tatilden beklentiniz yalnızca deniz-kum-güneş üçlüsünden ibaret değilse, bambaşka bir yaşamın hüküm sürdüğü, hayat biçiminizi sorgulatacak bir düzeni görebilmek için ziyaret edebileceğiniz en farklı yer kesinlikle Küba. Burada ne alışveriş peşine düşmeniz, ne Michelin yıldızlı restoranlarda yemek yemek için rezervasyon kovalamanız ne de lüks bir gece kulübüne girebilmek için çevrenizdeki kızlara çaresiz tekliflerde bulunmanız gerekecek. Aksine kendinizi küçük bir sokaktan yükselen müziğin ritmine, İstanbul’da bir suyu bile zor alabileceğiniz fiyatlara dünyanın en güzel kokteyllerine ve devrim ateşine kaptırabileceğiniz bambaşka bir dünya sizi bekliyor. Günlük kullanımın yüzde 100 parçası olan klasik Amerikan arabalarından söz etmiyoruz bile.
Öneri: Bu noktada size yerel kaynaklardan gelmiş bir ipucu vermek isteriz. Eğer Küba’nın en el değmemiş, en turistten yoksun ve otantik bölgesini görmek istiyorsanız Havana’ya bir alternatif olarak, Santiago de Cuba’yı da mutlaka seçenekleriniz arasına eklemelisiniz.
#1. Küba dünyanın en iyi sağlık sistemlerinden birine sahip ve tıp öğrencileri, birçok büyük ülkeye doktor ve hemşire gönderecek kadar başarılı bir eğitim alıyorlar.
#2. Ernest Hemnigway, dünyaca ünlü kitabı Yaşlı Adam ve Deniz’i, bir süre hayatını geçirdiği Küba’da tamamladı. Üstelik ünlü yazarın başkent Havana’da yaşarken sık sık ziyaret ettiği El Floridita isimli barda, hâlâ kendisine ait bir heykel ve onun ismiyle servis edilen bir kokteyl bulunuyor.
#3. Piña colada, mojito, daiquiri gibi bayıla bayıla içtiğimiz kokteyllerin anavatanı burası.
#4. Ülkenin internet kullanım oranı hayli düşük. Ancak Raul Castro ülke içi bir internet sistemi kurmak için çalışmalara başlamış durumda.
#5. Küba’da vatandaşların kullandığı para birimini (CUP) değil, turistler için belirlenmiş para birimini (CUC) kullanmanız gerekiyor.
#6. Küba yüzde 99.8’le dünyanın en yüksek okur-yazar oranına sahip ülkelerinden biri olarak biliniyor.
#7. Dünyada yalnızca iki ülkede Coca-Cola satılmıyor. Biri Küba, diğeri Kuzey Kore.
Afrika deyince aklınıza kabilelerden vahşi hayvanlara kadar uzanan birçok klişe gelebilir. Ancak televizyonlarda ve dergilerde gördüğümüzün çok daha ötesinde bir Afrika’nın var olduğuna şahit olmak istiyorsanız, bu kış adresiniz kesinlikle Cape Town olmalı. Doğal güzelliklerinin yanında kocaman, gelişmiş bir şehrin yanı sıra aktif bir gece hayatı ve şahane bir iklimle de karşılaşacağınızın garantisini verebiliriz. Sıcak destinasyon deyince, kafanızda bir denize girme beklentisi oluştuğunu tahmin ederek hemen ekleyelim; şehrin plajları da gayet ünlü. Ancak dünyanın en yüksek köpekbalığı popülasyonuna sahip yerlerinden biri olduğunu da söylemeden geçemeyeceğiz; yüzeceğiz diye kolu bacağı kaptırmanın gereği yok. Eğer vahşi hayvanları doğal ortamlarında gözlemlemek gibi bir niyetiniz varsa daha güvenli bir seçenek olarak safari gezilerinize çıkmanızı önerebiliriz.
Öneri: Söz ettiğimiz safari gezileri bu bölgede sizi pek de tatmin etmeyebilir. Eğer Afrika’yı özellikle doğa ve vahşi yaşamla tanımak istiyorsanız adresiniz yine Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bulunan Kruger National Park.
Hindistan hakkında National Geographic’ten edindiğiniz bilgilerin ötesine geçmek istiyorsanız bol güneşli bir alternatifimiz var: Goa. Daha önce duymadıysanız sizin için özetleyelim: Bol bol festival, bol bol parti ve tabii deniz-güneş ikilisi. Tabii bizi dinleyip kış aylarında giderseniz... Zira eğer haziran-eylül aralığını seçerseniz muson yağmurlarıyla cebelleşmek durumunda kalabilirsiniz. Hindistan’ın bambaşka bir yüzünü görebileceğiniz bu bölge, Türkiye’de çok popülermiş gibi görünmese de yılda 2.5 milyonun üstünde ziyaretçiyi kendine çeken, 70’ler ruhunu doruklarında yaşayabileceğiniz bir turist mıknatısı. Bölgeyle ilgili en enteresan konulardan biri de, zamanında buraya akın eden farklı uyruklardan birçok hippinin buraya yerleşmiş ve bölgeyi küçük bir hippi ülkesine çevirmiş olmaları. Artık Goa’nın nasıl bir yer olduğunu gözünüzde biraz daha canlandırabiliyorsunuzdur. Üstelik baharata boğulacağınız leziz Hint yemeklerini de gözünüzde canlandırmak yerine, yerinde deneyebileceksiniz.
Öneri: Hindistan’ın en ünlü ve tüm dünyayı etkisi altına almış etkinliklerinden biri olan “renklerin festivali” Holi Festival’a denk gelmek isterseniz, mart ayını da kıştan sayıp Goa gezinizi bu döneme denk getirebilirsiniz. Eğlenmek garanti!
Uzakdoğu hakkında ne düşünüyorsunuz bilmiyoruz ancak eğer bir gün Bangkok’a ayak basmaya karar verirseniz, diğer Uzakdoğu şehirlerinden çok daha farklı bir atmosferle karşılaşacağınızı kesinlikle söyleyebiliriz. Zira her yıl en çok ziyaret edilen şehirler listesinde ilk sıraları zorlayan Bangkok, isterseniz gökdelenlerin arasında kaybolabileceğiniz, isterseniz sırt çantalı bir gezgin tadında eşsiz bir doğada cirit atabileceğiniz çeşitliliği sunabiliyor. Üstelik hakkında özellikle gece hayatı ve eğlence içerikli onlarca söylenti olmasına rağmen en azından gündüzlerinizi çok sayıda tarihi yapı ve müze gezerek de geçirebilme şansınız var. Es geçmek olmaz; nem ve sıcak kaldırabilen bir bünyeniz varsa buralara kadar gelmişken Pattaya’ya da ayak basmayı ihmal etmeyin. “Uzak diyarlarda neler dönüyor?” sorusuna farklı bir cevap almak isteyenlerin Bangkok yeterli olmadıysa, Pattaya’da net bir cevap bulabileceğinize eminiz.
Öneri: Bangkok’la ilgili önerimiz daha çok uyarı niteliğinde olacak. Şehrin son derece turistik olmasından mütevellit, turistleri kandırmak için kol gezen türlü türlü dolandırıcıya denk gelebilme ihtimaliniz çok yüksek. Resmi yerler ve turist büroları dışında edindiğiniz bilgileri ciddiye almayarak kazıklanma ihtimalinizi düşürebilirsiniz. Yine de garanti veremiyoruz tabii!