Gözlerimin önünde nam-ı diğer Mezopotamya ovası. Kulağımda Hasan Usta’nın meşhur şahmeranlarında da resmedilmiş güvercinlerin sesleri. Ellerim Mardius Tarihi Konağı’nın 700 yıllık tarihini içeren taşlarına dokunuyor. Burnumda konağın ocağında pişen kahvenin kokusu. Ağzımda biraz önce yediğim Mardin badem şekeri var.
Mardin’de hep bir sakinlik var. Eski şehrin bitmesiyle başlayan ova, Mezopotamya olarak adlandırılan bölgenin ta kendisi ve üzerinde çoğu zaman bir pusu var. İnsanlar sıcak kanlı ve iş bitirici ama bununla birlikte hep sakin ve andalar. Sokakta rüzgarla dükkanının önünden uçuşan kartonunu yakalayıp kendisine geri verdiğim sabuncu abi “teşekkürler canım” diyor bütün harflerin üzerine tek tek basarak ve gözlerimin içine bakarak. İçimden meğerse uzun zamandır kimse bana teşekkür etmemiş diyorum. Mardin’e dair anlatacak çok hikaye var. Hikaye içinde başka hikaye. Ve ben bu sefer bir hikayenin küçük bir kısmını anlamaya çalışmak için buradayım. Mardius Tarihi Konağı’nın Ensari Ailesi’nin 700 yıllık hikayesini yerinde görmek için Ulu Cami’nin ara sokaklarını tek başıma yürüyorum. Bir labirentin içinden geçermiş gibi giderken bir anda dar sokaklarda kendi adım yankılanıyor. Mardius Tarihi Konağı’nın işletmecisi Hızır Bey beni almak için çoktan yola çıkmış nerede olduğumu anlamaya çalışıyor. Konaktan içeri girmenizle misafirperverlik kelimesini yaşamaya başlıyorsunuz. Kurulan sofrada başka hiçbir yerde yiyemeyeceğiniz özel lezzetlerden (ki konağın hanımlarından Peyruze Hanım’ın adından yola çıkarak yapılmış özel baharat harmanı, çıtır hamur parçaları ile yapılan etli Peyran çorbasını içmek zorundasınız) akşam başınızı yastığınıza koyduğunuzda sizi anında uykuya daldıran yumuşacık Haremlique ürünlerine, konak 700 yıllık tarihini korurken bir yandan da misafirlerine konfor yaşatmak için günümüzün her türlü nimetinden yararlanmış. Taş mimarisinden çok iyi korunmuş Ensari ailesi objelerine her şeyin bir hikayesi var. Konakta başka kalanlar da var ama sanki ben tek misafirim. Konağın sahipleri Ensari ailesinden Günal Ensari: “Konak personeli aslında bizim evimize gelen bir misafiri ağırlıyor, bizim adımıza misafirle o ilişkiyi kuruyor” diyor. Personel misafirlerin telefonlarıyla kendilerinin fotoğrafını çektirmek isteyeceği duruma karşı ışığın yönünü nasıl alacağına ve kamerayı nasıl tutacağına kadar detaylı bir eğitim bile almış. Konak; Türkiye’nin en iyi butik otelleri listesine girmesinin ötesinde en iyi gastronomi durağı ve en değerli yatırıma kadar birçok ödülün sahibi.
Mardin’e yaptığım ziyaret sırasında aldığım şahmeranı uçak altına vermek zorunda kaldığımdan, Ankara’ya inmemle telefonumda dört farklı kişi aramış olduğunu görüyorum, meşhur Şahmeran ustası Hasan Abi, bana havaalanında yardımcı olsun diye konuştuğu Ahmet Abi, Mardius Konağı’nın İşletmecisi Hızır Bey ve de beni taksisiyle havalimanına bırakan Kasım abi. Hepsi şahmeranın kırılmadan gelip gelmediğini soruyor. Birisinin sizi ve size dair bir şeyi böylesine önemsediği bir yer Mardin. Küçük gibi gözüken büyük şeylere değerinin verildiği bir durak. Anlatacak çok hikaye var, ama hikayelerin özünde bir şey hep orada: önce insan ve onun türlü hikayeleri.