3 Body (!) ve Tek Problem: Zevk
Dergi Konuları

3 Body (!) ve Tek Problem: Zevk

Çin’e ilk Hugo ödülünü getiren (Çinli bir yazara getirdi ama ödülün Çin’e geldiğine emin değiliz) Cixin Liu’nun ünlü bilimkurgu serisinden Netflix ekranlarına taşınan yapım herkesin pek bir ilgisini çekti, iş bir de Game of Thrones’un yaratıcılarının da imzasını taşıyınca 3 Body Problem fena yayıldı. Hoş, kitabını okumayan birçok kişi de bir şey anlamadı ama bu, yapımı daha ilgi çekici kıldı. Bir sonraki sezonlarda hepimiz aydınlanacağız inşallah!

Kitap ve dolayısıyla dizi, ilk temas konseptine bir bakış açısı getiriyor. Yıkımın eşiğindeki bir uzaylı uygarlığı var. Bir sinyal buluyor. Sinyal Mustafa Topaloğlu’ndan değil, Çin’den bir yerlerden! İşte başlarına bela arıyor istemelerinden olsa gerek (!) dünyayı işgal etmeyi planlıyorlar. Bize sorsalardı, vazgeçirirdik ama uzaylı işte! Öyle düşünüyorlar. Bu arada etrafta fantezi arayan hainler hep olur; o üstün varlıkları ağırlamayı ve yozlaşmış olarak görülen bir dünyayı ele geçirmelerine yardım etmeyi düşünen tipler ortaya çıkıyor. Bakın işte bunlar hazcı insanlar! Ya da işgale karşı savaşmayı planlayan farklı kamplar var, onlar da hazcılar! Aslında hep hazcıyız! Yazıda konumuz bu zaten. Film nereden baksan, oldukça propagandist! Çin’e fikren, Asya Çağı’na zikren saldırıyor! 

Filmin temel bilgi felsefesi, emperyalizmin altyapısını sağlamlaştırmak, bilime karşı ve kapitalizmin çökmekte olan yasalarını yüceltmek gibi duruyor. Çin’in yenilenme politikalarını yerden yere vuran, ayağının altında çiğneyen yapım, bunu yaparken gerçekçilikten uzaklaşıp mistik gösterileri ile zihinlere bir ilüzyon salıyor.Bu gösterinin yapımcıları David Beninoff, Rose Cartwright, D.B. Weiss ve Alexander Woo senaryoyu öyle bir işlemiş ki, bazıları gerçekten bir bilimkurgu izlediğini düşünebilir. Oysaki film, “zevkperest” insanın gerektiğinde kendisini “dünya hainine” nasıl çevireceğini, her şeyi nasıl satacağını, “emperyalist” kafanın ise kendi ideolojisini benimsetmek için nasıl bir “dizinin” arkasına saklanacağını anlatıyor. Filmdeki “3 body”, 3 beden değil aslında. Sözünü ettiği bir fizik kuramı, 3 olan şey de bildiğin dünya, gezegenler ve çözülemeyen bir problem.

Fermi paradoksu, oyun teorisi, kaos teorisi, Proton kadar yani atomdan küçük süper bilgisayarlar, yapay zeka, oyunlaştırma, VR kasklar filmin özü. 3 cisim probleminde bu araçlar önemli çünkü onu çözmek için bilgisayar simülasyonları ve uzay misyonlarının trajektoryalarının hesaplanmasında kullanılan birçok teknik ve algoritmanın yaratılması gerekiyor. Filmin orijinal adı “3 Body Problem” olunca da aklıma insanın 3 problemi ya da potansiyeli geliyor: Ruh, Zihin ve Beden! Aslında bunların bütünlüğü! Bunlar bir arada olmayınca reklam sloganı gibi ama “Biz asla biz olmuyoruz!” O zaman da aynen “3 Cisim Problemi” nasıl ki çözülmüyor, insan için bu sorun da çözülmüyor. Peki, bu üçü niye bir araya gelmiyor, benim bir fikrim var. Cidden. Ruh, Zihin ve Beden bir araya gelmiyor çünkü insan aşırı hazcı, keyifçi ve aslında “zevkperest”. İşte aslında mesele bu ve bu yazıda bunu ele alacağız. O nedenle biz şimdi “3 body problem”ini bir kenara bırakıp, bu tek probleme, insanın zevke içkin, hazza girift doğasına bakalım.

Zevkperest İnsanın Doğası

Soruyla başlayayım: Bütün iyi ve kötü şeyler sadece “zevk” dediğimiz olgudan mı kaynaklanıyordu? Sorarak devam edelim: Mesela ilk primatlarda kin, nefret, haz var mıydı acaba? Şimdiki primatlar kin dolu saldırı yapabiliyor ama insan olmak için zerre çaba sarf etmiyor. Oysaki haz, nefret, kin, şehvet, bencillik... onlar da zaten hayvanidir, hepsinde vardır. Bizde de... Bugünün klişesi, “hedonik yani zevke düşkün insan” oldu. Bu dünyada aklınız başınıza düştüğü günden beri şöyle asgari bir süre yaşamışsanız, insanın ahmaklıklarına da aşina hale gelmeye başlamışsınızdır. Öğrenebildiğiniz kadarıyla tarih; şanlı zafer ve heyecanlı çekişmelerle birlikte size insanın ahmaklığının kaba bir kronolojisini de verir. Ne kadar derine bakarsanız insan olmanın o “iki ucu keskin kılıç” tabiatını o kadar derin, o kadar net bir açıklıkla fark edersiniz

Bir bakar mısınız şu gerçeğe? Ülkemizde ve dünyada uyuşturucu, alkol ve pornografinin hayattaki payları artıyor, artacak gibi de duruyor. Sağlıklı bağ kurmak ve kalabalık çevre arasında doğrudan bir ilişki yok. Zenginlik ve fakirlikle uyuşturucu kullanımı arasında da doğrudan bağ yok. Fakirlik insanı en az etkileyen yoksunluklardan biriyken; insanı esas çarpan yoksunluk, içsel yani duygusal yoksunluk olarak görünüyor. İnsanoğlu karnı doyunca arıza çıkaran bir canlı, evet. Çünkü insanoğlu anlam arıyor, içinden gelen seslere cevap vermek durumunda kalıyor. 

İmkanınız çok olduğunda o sesleri susturacak olasılıklar da artıyor. 1940’lardan beri aşırı zenginlik, marjinal eğlence, uyuşturucu partileri zenginlikle eşgüdümlü gidiyor. Biz maalesef uyuşturucuyu varoşlarla, ucuz uyuşturucularla anıyoruz ama bağımlılık çok daha genel bir problem ve bunun zaman zaman yükselip alçalan bir seyri var. Yani bağımlılığın altında madde değil, yalnızlık duygusu da var. Ameliyat olduğunuz zaman narkozla birlikte size çok yoğun ilaç verilir; çok saf ve yoğun miktarda uyuşturucu almış olursunuz. Ama ameliyattan çıkınca kimse bağımlı olmaz ya da o uyuşturucuyu tekrar istemez. Çünkü bağlanmanın kimyasal teorisine göre, kimyasal madde ancak beynin ödül sistemini uyarırsa kişi sürekli o maddeden almak ister ve bağımlı hale gelir. Her şey “zevkperest” doğamızdan. Söylüyorum!

“Bir Başka Body Problem”: Acı ve Haz... Hangisine Koşup Hangisinden Kaçıyorduk!

Zevkperest insanın doğasından söz ediyorsak burada Jeremy Bentham’ı anmadan geçemeyiz. Şöyle der: “Doğa, insanı haz ve acının hakimiyeti altına koymuştur. Yaptığımız, söylediğimiz, düşündüğümüz her şeyde bizleri haz ve acı yönetir. Ebedi saadete ulaşma düşüncesinin temelinde bile haz ve acı vardır. Ahlaki açıdan iyi kötü, doğru yanlış ölçütleri hazza ve acıya bağlıdır. Bizler bu iki egemenin hakimiyetinden kurtulmak için çaba sarf etsek de çabalarımız boşunadır. Her çabamız haz ve acının egemenliğini ispatlamaktan, doğrulamaktan başka bir şeye yaramayacaktır. İşte fayda ilkesi de bu ilişkiyi tanır; her şeyi bu iki egemene bağımlı kılar.”

Utilitarizmin kurucusu olarak adlandırılan Jeremy Bentham, döneminin atmosferinden etkilenerek ahlakı ve hukuku bilimsel bir iddia üzerinden açıklamayı amaçlar. Daha önce farklı şekillerine farklı filozoflarda rastlanan fayda ilkesini, “en çok sayıda insan, en çok mutluluk” amacını gerçekleştirmek için tek dayanak olarak ele alır. Ona göre yarar ilkesi, haz ve acıya dayanır. Bu yüzden haz ve acı Bentham için anahtar kelimelerdir. Kendisinin ifadesiyle haz ve acı, doğa tarafından insana yerleştirilmiş, ona hakim olan efendilerdir. Bu bakışta insanın bütün eylemlerinde ve düşüncesinde onu şekillendiren ana unsurlar; hazzı elde etmek ve acıdan kaçınmaktır. Ancak yarar ilkesini gerçekleştirmek için daha faydalıyı ve daha az faydalıyı ölçmek gerekir. Bu ihtiyacı gidermek adına Bentham “felicific calculus”u, yani mutluluk/haz terazisini geliştirmiştir. 

Mutluluk/haz terazisi; belli ölçütlerle, hepsi ayrı ayrı kendi içinde toplanarak haz ve acının karşılaştırılması, kıyaslanması anlamına gelir. Böylece Bentham, haz ve acıyı maddi şeyler olarak ele alır ve bunlara ölçülebilirlik özelliği atfeder.

“Body Problem” ve Haz Bağımlılığı

İnsanlar neden göz yaşartacak kadar acı yemekten, kaslarını ağrıtacak egzersizden hoşlanır? Acı ile zevkin insan biyolojisi ile nasıl bir bağlantısı var? 

Rakibinin insanı bayılttığı, kalp krizine ve hatta ölüme yol açtığı biliniyordu. Ama Jason McNabb oldukça sakin görünüyordu. Düdük çaldı. Saldırı hızlı ve yoğundu. Gözler yaşardı, dudaklar şişti ve terleme baş gösterdi. Bu basit bir yarış değildi. McNabb dünya rekorunu elinde tutuyordu; iki dakika içinde en fazla sayıda acı biber yiyen kişiydi o. Hem de bildiğimiz acı biber değil, Hindistan’da yetişen ve dünyanın en acı biberi olarak bilinen Bhut jolokia biberi. Daha sonra hislerini şöyle açıkladı McNabb: “Ağzım sanki hepsi aynı anda sokan eşek arılarıyla doluydu. Tam bir cehennem ateşiydi.” Bu biber, Meksika jalepen biberinden 200 ila 400 kat daha acı. Azıcık ısırmak bile dayanılmaz bir sızıya neden oluyor. Peki, insanlar bunu neden yiyor?

Acı ile zevk arasındaki bağlantı insan biyolojisinin kökeninde vardır. Acı hissi, merkezi sinir sisteminde endorfin salgılanmasına neden olur. Bunlar mutluluk ve zindelik hissi veren morfin türü afyonlu ilaçlara benzer şekilde çalışan ve acıyı bloke eden proteinlerdir. Koşanlar bu bağlantıyı iyi bilir. Vücut yoğun efor gösterdiğinde laktik asit salgılanır. Bu, oksijen azlığında glikozun parçalanması sonucu oluşan bir yan üründür. Asit, kaslardaki ağrı alıcılarını rahatsız eder ve bu alıcılar bu hissi omurgadan elektrik mesajları yoluyla beyne iletir. Oluşan sinyaller bacaklarda yanma hissi olarak yorumlanır ve koşan kişiyi durmaya veya yavaşlamaya yöneltir. Fakat acı çektikçe azim onu takip eder. Bunun haz ilkesi ve haz-acı ilkesi ile ilgisi vardır. Bu ilke insanların içgüdüsel olarak haz veren duruma yaklaştığını, haz vermeyen durumdan ise uzaklaştığını belirtir. Buna göre, insanlar hazla; haz veya doyuma ulaşılmadığında da acı ya da “hazsızlık” durumundan kaynaklanan gerilimle yönetilir. Psikoanalitik kurama göre haz; insanları cinsellik, açlık, susuzluk ve bağırsak boşaltımı gibi içgüdüsel ya da libidinal güdülerin doyurulmasına iten psişik güçtür. İnsan için acı ve zevk iç içedir, her zaman ilişkilidir.

Haz bağımlılığı süreci kişiye özeldir ancak bütün bağımlılıklar dopamin hormonu salgılatır. Dopamin beyinde az miktarda bulunur ve alkol, uyuşturucu, riskli heyecan oyunları, pornografi gibi etkenler beyindeki dopamin sistemini en hızlı şekilde aktive eder. Alkol aldığınızda beynin tereddüt devreleri hafif uykuya geçtiği için daha cesur, eğlenceli, rahat olunur ki bu ödül sinyali verilmesini sağlar. Sigara ise doğrudan nikotin üzerinden bunu yapar; beyne ödül boca eder. Uyuşturucu da öyle… Ve o maddenin yokluğunda normal ilişkiler bireyi kesmemeye başlar. 

“Body Problem”: Mesela Alkol Nedir? Eğlence? Bağımlılık? Haz?

Problemi buradan açalım. Alkol bizi nasıl eğlendiriyor, anlatalım. Alkol beynimize ulaştığında önce beynin ön kısmını etkiler. Ön tarafın uyuşmasıyla “Oturmaya mı geldik!” hareketlenmeleri görülür. Tam bu noktada beyin sosyalleştiği ve rahatladığı için dopamin salgılar. Biraz daha alındığında ise duygusal kontrol devreleri etkilenmeye başlar. 

Aşırı öfke nöbetlerinin, kavgaların ya da gözyaşlarının çıktığı evrelerden hiç bahsetmeyelim. Biraz daha alınınca bu kez gidişat alkol komasına kadar varabilir. Orada da bitmez üstelik. Zamanla sürekli daha fazlasına ihtiyaç duyma evresine gelinir. Uzun süreli kullanımda normal hayat içerisinde salgıladığı dopamin hissini de yaşayamayan birey, maddeye sürekli daha fazla ihtiyaç duyar. Ortak olarak uğraştığımız şeyse sadece ve sadece beynin ödül arayışıdır… İşin bu zevki olmasa hiçbirimiz onu aramayız. 

Peki, bitirelim. Ruh, Zihin ve Beden bütünlüğü insan için araç. Üçü birbiri içinde erimediğinde, belki bütünleşmediğinde dengeli olamıyoruz. Niye olmuyor? Kim bilir, belki de onu yanlış yerde aradığımız içindir. Mutluluk, huzur, uyum gibi pozitif titreşimler sanki bizde olmayan ve dışarıda aranılan birer olgu olduğunda baştan kaybetmiş oluruz. Farkındalık eğitimlerinin özünde de zaten içimizde olan ve bize unutturulmuş olanları aramaya çalışmak vardır. O zaman mesajı veriyoruz: Farkındalık ve huzura dair yolculuk dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden başlayıp dışarıya yayılan bir yolculuktur.

İLGİLİ İÇERİKLER 3 Body Problem
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası