Yalnızca ormanlar, bitkilerle hayvanlar değil biz de yanıyoruz. Bu yangın hepimizin yangını.
Dünyada olan her şey bizde de olur, bizde olan da onda. O kadar derinden bağlıyız ki birbirimize. Kendi acımızı uyuşturmaya, duygularımızı bastırmaya devam ettiğimiz sürece, yangına körükle gidiyoruz. Biz kendi içimizdeki yangını söndürmeyi becerebildik mi ki, ormanlara uzansın kollarımız.
Kendi iç dünyamızın da etrafımızdakilerin de genel hali bu yanan ateş gibi değil miydi sahi? Öfkeni, kızgınlığını, kibrini, millete sataşmalarını, yakan ve yıkan ihtirasını görüyor musun yangında?
Evindir ateş. Yaşam merkezin. Nerede, nasıl yaşıyorsun? Kalbin nasıl? Peki fiziksel bedenin ve duygu/düşüncelerin? İşinde mutlu musun? Çevrenle, ailenle olan ilişkin ne alemde?
Orman yangını kontrol altına alınıp söndürülse de, içindeki yangınla ne yapcaksın? Asıl o çoktan alıp başını gitmiş. Bütün yaşam alanın yanıp kavruluyor. Bu dünyadaki evin, benliğin sarsılıyor. Uzaklara değil, içine bak. Çevrene. Yaşadığın ortama. En yakınındaki kişilerin gözlerinde gör kendini.
Ateş evine çağırıyor seni. Görevi arındırmak ve dönüştürmektir ateşin. Kendisi var olan en güçlü şifacılardan biridir. Denge dışı bir hareket gördü mü devreye giriverir.
Her şeyin bir olduğu bilinciyle, bu yangının hepimizde bir şeyler dönüştüreceğine yürekten inanıyorum. Yanarız. Soğuruz. Yenileniriz. Aynı bizim gibi, tıpkı doğadaki gibi. Küçücük ellerimle değiştiremeyeceğim şeylere öfkelenmektense, elimin uzandıklarına bakarım. Çaresizliğimin içinde otururum. Yasımı tutarım. Ateşin dinginliğe, biraz serinliğe ihtiyacı olduğunu bilirim. Az demlenirim. Sonra gün gelir devran döner, ateş söner. Ve biz çok daha güçlü bir şekilde küllerimizden doğarız. Aynı doğadaki gibi.