Çok kırılganlaştım. Hayata kızdım. Başka bir bilinç seviyesine geçtim.
Peki bunu neden yaptım?
Su orucuna başlarken telefon açtığım The Life Co Wellness Program Koordinatörü Mirey Yuhay şöyle diyor: - bu arada Mirey’in bilgisayarımın ekranında duran fotoğrafında bir kolunun altında Kate Moss, diğer kolunun altında Naomi Campbell var, onlara da detoks yaptırmış - ”Kaç kilo verdim’den öte bu süreçte yaşadığın hissiyatı araştırmak önemli. Sezilerin ve duyuların kuvvetlenebilir, enteresan rüyalar bile görmeye başlayabilirsin.’
Vücudu normalde alışık olduğundan bir başka işletim sistemine maruz bırakıyorsun ve bunun hem fiziksel hem de zihinsel sonuçları oluyor.
Zihinden başlayalım.
Performans sanatçısı Marina Abramoviç de benzer bir şey söylüyor, onunla çalıştığım süreçten tek bir ders çıkaracak olsam o da bu olurdu:
‘Vücudunun ve zihninin normalde alışık olduğundan farklı şekilde
hareket etmesini sağlarsan,
örneğin
uzun süreli tekrar egzersizlerine maruz bırakırsan
başka bir bilinç seviyesine geçersin’.
Dikkatinin farklı şekilde yoğunlaşması, duyularının normalde olduğundan farklı bir şekilde işlemesi veya normalde ‘olağanüstü’ diye tanımlayabileceğimiz telepatik iletişim biçimlerinin meydana gelmesi buna örnek olabilir.
Açıklanması zor, bazılarının ‘büyü’ olarak bile adlandırabileceği bu konuları ayrı bir dosyada konuşuruz.
Son üç gündür sadece su içtim. Hiçbir şey yemedim.
Ve ağzıma ilk yemek sürdüğüm an ağlamaya başladım.
Mutluluktan değil.
Ben bunu deneyimleme şansındayken Birleşmiş Milletler raporu dünyada 820 Milyonu aşkın kişinin bunu her gün deneyimlemek zorunda kaldığını söylüyor. Ama beni hassaslaştıran bu rapordaki sayılar değil.
Aslında her birimiz bizim dışımızda olanı da biliyoruz, sadece her an hissedemiyoruz veya hisssetmeye gücümüz olmuyor ya da bunu tercih etmiyoruz.
Şimdi bunları konuşmanın yeri ve zamanı mı?
Espiri kaldırırız, muzibiz ama
gerçeğiz de.
Gerçekleri görüp, hissedip üzerine yine espri de yaparız.
Ama önce anlayalım.
Farkındalık kelimesini çok kolay kullanıyoruz.
Ama farkına varman için önce gerçekten hissetmen gerekiyor. Beyninde kurduğun ve inandığın bir şey her zaman sende sürdürülebilir bir farkındalık yaratmıyor.
Hele ki onu gerçekten hissetmemişsen.
Ben yıllardır savaş bölgelerinde yaşamış insanlarla çalışıyorum,
buna rağmen açlığın ne demek olduğuna ilk defa bu sefer bu kadar yaklaştım
ama
yine de anlayamam,
4 gün buna yeterli değil.
Bir de o durumun getirdiği ekstra faktörler var. Tabii açlık kadar susuzluk konusu var, oranın rakamlarını da verip konuyu bir başka boyuta götürmüyorum.
Bendeki 4 gün gibi sadece suyun olduğu bir senaryodan konuşalım.
Şuradan başlayalım, ne de olsa karnıma giren tek şey suydu.
Genelleme olacak ama suyun tadının olmadığına dair yargısı olan bir sürü insan var.
Su tadımcısı, Water Sommelier, Alican Akdemir’i arıyorum: ‘Su, genelde bir tadı olmaması beklenen bir içecek ama bu doğru değil. Bunun ötesinde insanın büyük bir yüzdesi sudan oluşuyor ve susuzluğunu gidermesinden öte, su bir gıda maddesi ve içinde senin için gerekli mineraller var.
Alican suyun bize yapabileceği etkiyi Almanya’da su tadımı eğitimi aldığı bir yerde başına gelen bir olayla anlatıyor: ‘Gittiğimiz bir tesiste, ayın 4 farklı zamanında ayın güneşin konumuna ve ayın farklı fazlarına göre su şişelemesi yapıyorlardı. 4 farklı suları var. Bir yadan yer çekimi de suyun debisini ve tadını etkilediği için’
Lourdes gibi suyunun şifalı olduğuna inanılan yerler bir tarafa,
Masura Emoto‘nun meşhur su deneyini hatırlarsınız.
Farklı suları farklı durumlara maruz bırakıyor,
bazılarına klasik müzik dinletiyor
bazılarına negatif sayılabilecek sözler
ardından su moleküllerini gözlemliyor,
pozitife maruz kalan su kristalleri 'çok nizamlı' bir form oluştururken,
negatifte kalanlar ‘’kusurlu’’ oluyor.
(Kusurlu kelimesini de kullanmaktan da iyice çekinir oldum.
Zira benim için anlamı değişti,
Kusur güzelleşti,
Neyse şimdi yeri değil, yakında anlayacaksınız.)
İnsan vücudunun 70'den fazlası su,
durum böyleyken
insanın kendi düşünceleri bile
bu suyu,
vücudunu
ve yani kendisini
etkilemez mi?
Bir bilim insanı değilim. Veya diyetisyen veya doktor. Ama yaklaşık iki yıldır, kendi bedenim üzerinde yeme alışkanlıklarımı gözlemliyorum. Alanında uzman doktor, diyetisyen, bilim insanları ile çalıştım. Bu süreçte her şeyi denedim, aralıklı oruçtan - ki önümüzdeki aylarda onu sadece bu konuya ayrılmış bir dosyada konuşacağız - paleo diyete, ketojenik diyetten, Tom Brady diyetine.
Şimdi neden su diyeti yaptığımı sıralayayım:
1 -Yaklaşık bir yıldır hazırlandığım bir performansta kanser bir çocuğu oynayacağım için fazlaca kilo vermem gerekiyor.
2- Stres olduğum durumlarla yemek yiyerek başa çıkmaya çalışıyorum, yemek olmadığı zamanlarda stresle nasıl başa çıkacağım ona bakmak istedim.
3- Gerçekten yiyecek hiçbir şeyinin olmaması ne anlama geliyor ve bana ne hissettiriyor bunu görmek istedim.
4- Ya hep ya hiçciyim. Umarım ‘en kötü özelliğim çok mükemmeliyetçi olmam’ gibi duyulmuyordur, Duygu Bengi ile bunu konuşuyorduk. Bakınız: En kötü özelliğim deyip onun üzerinden kendi iyi bir özelliğini söylemeye çalışma durumu.
5- E tabii bir de sizler için yani. GQ Deneyim’e hoş geldiniz dedik o kadar. Size olan sevgimi sadece konuşarak değil yaparak göstermek istiyorum.
Bu aramızdaki ilişki için emek veriyorum...
‘Oruç bir dış kontrol odağı, iç kontrolle yapamıyorsak dış kontrollere geçeriz, bu ya hep ya hiç mekanizmasına da bir nevi cevap oluyor.
Uzun vadede, beyinde yeni bir bağlantıyı oluşturuyorsunuz.
Biliyoruz ki bir şeyi 21 gün yaparsanız kalıcılık kazanıyor ve biyolojik olarak da bir değişim geliyor.
Bir seferde olmayacak olsa da.
Hiçbirimiz hazdan vazgeçmek istemiyoruz,
o yüzden de bazen o diyeti yapmayı veya o alışkanlığı hayatımıza getirmeyi erteliyoruz’ diyor
NP İSTANBUL Beyin Hastanesi, Üsküdar Üniversitesi’nde Duygu Durum bozuklukları ve Yeme bozukluğu üzerine çalışan
Prof. Dr. Sermin Kesebir.
.
Mesela bir diyet yapıyorsun, bozdun. E ne oldu yapamadın.
Sonra sonuna kadar bozmak. Bir de hesaplayamamazlık konusu insanda çok karmaşa yaratıyor.
Ucunu göremediğin şey karıştırıyor seni.
Mesela şimdi ben yiyorum bir şey, tam olarak kaç kalori aldım hesaplayamam,
Apple Watch’ım maşallah çok akıllı tamam ama benim bedenim, genlerim herkesten farklı, nasıl hesaplasın ki tam olarak kaç kalori yaktığımı,
herkesinki herkesten farklı,
yani tam olarak şu olacak demek mümkün değil,
benim bedenimin bir diyete nasıl cevap vereceği,
hangi yiyeceğin ne zaman ne şekilde neye yol açacağını
anlamak için uzun çalışmalar yapmak lazım,
kimse her şeyi söyleyemez.
Ama su orucuna dair söyledikleri bir şeyler var:
Amerika Ulusal Sağlık Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Alan Goldhemer:
‘İnsanlar için ara vermek bir sorun teşkil ediyor. Ara vermek ve vücudunun su orucunun yaptığı gibi derin bir temizleme yapmasına izin vermek vücutta ve hücrelerinde değişime ve dönüşüme yol açıyor.’
The Life Co Phuket’den Thomas Lodi ise şöyle diyor: Su orucu kronik hastalıkların tedavisinde, kanser ve diyabet gibi hastalıklara cevap vermek için de kullanılıyor. Su orucu birçok hastalığa sebep olan unsurlardan olan enflamasyonu azaltıyor. Vücuda şeker girmediği zaman vücudun işletim sistemi değişiyor. Vücut şeker yakamadığı için vücutta olan yağları yakmaya başlıyor ve kimyası bozulmuş hücreleri onarmaya fırsat buluyor.
Yani vücuda yemek verip onu öğütmesini istemek yerine ona vücutta hasar görmüş yerlerde çalışabileceği bir zaman dilimi tanımak demek bu aynı zamanda.
Su orucu sürecinde, süregelen bir rahatsızlığım sebebiyle arka bel bölgemdeki ağrılar artıyor.
Konuştuğum uzmanlar uzaktan ve bir ölçüm yapmadan
bu duruma dair kesin bir şey söylemeyeceklerinin altını çizseler de
vücudun orada bir çalışma yaptığının olası olduğunu söylüyorlar.
Yani belki de vücuduma sindirim yapmak yerine hasarları tamir etmesi için fırsat tanıyorum.
'Başlıkta su orucunun 4. günümdeyim diyorsun ama 3. gün çoktan yemişssin' diyebilirsin.
Belki su orucu dün bitti ama
ben hala oradayım.
Saldırmıyorum yemeğe.
Ve farkını artık biraz daha iyi biliyorum.
O yediğim nefis yemekten bir tabak yemek ile iki tabak yemek arasında pek bir fark yok
çünkü 3 tabak da yiyebilirim,
sonu yok.
Hiçbir şeyin sonu yok.
Sadece bizim durmamız gereken ortaları bilmemiz,
kendimizde hissetmemiz gerekiyor sanırım.
Diğer taraftan neden bazen yetmiyor,
niye sonuna kadar yapmak?
Çok güzel olduğu için evet,
ama ilk tabakla ikinci tabak arasında bir bakıma sadece 5 dakika var
ve o an da gidecek,
geriye ne kalacak gerçekten?
Belki de o yediğin an yetmediği içindir,
ve sen gerçekten o yemeği yediğin anda olmadığın için.
Yemenin sadece beslenme alışkanlığından öte bizim için bir sosyalleşme aracı olması, bize haz vermesi bunda kesin büyük bir rol oyunuyor, ya da bazen onu bir şeylerle başa çıkma mekanizması olarak kullanmamız.
Bir oruca girmek kadar önemli olan da çıkmak,
vücudu hazırlayarak çıkmanız gerekiyor.
Pek uymadım buna,
ama ne yapayım yani @ottolenghi Instagram hesabı sağ olsun,
Oruçtan sonra ilk yemek yediğimden beri yemek yeme konusunda daha az kavga ettik kendimle.
Galiba bu durum bana yine şunu gösteriyor,
farklı deneyimler yine birer araç,
soru şu,
ben kendimde, kendimle nerede duruyorum?
Bir de
umarım bütün yazıyı ortalayarak suyun damlamasına
benzer yarattığım etkiyi fark ettiniz.
Gerçekten ilişkimiz için yaptığım bütün bu şeyleri
görüyorsunuz
değil
mi?
şıp
şıp
şıp
şı
şı
ş
ş
.