Fotoğraf: Alamy
Rutin fark getirir mi getirmez mi bu tartışılabilecek bir şey. benim söylemlerime bakılırsa alışkanlıklar öldürücüdür. Yani kansere bile çare bulundu ama alışkanlıkların öldürücülüğüne çare bulunamadı. Eğer rutin değişmez bir alışkanlığa dönmüşse, senin yaşamını şekillendirmeye başlamışsa adeta totaliter bir şey gibi diktatör gibi. Senin hayatını ve yaşamını ele geçirmişse rutin alışkanlıklar facia bir şey. O zaman onlara meydan okumak gerekiyor, onları değiştirmek gerekiyor.
Kitabım Tamamla Bizi Ey Aşk’taki göre: Alışkanlıklar öldürücüdür, onlardan kurtulmaya bakın sonra yenisini edinin.
Bir alışkanlıktan vazgeçerken öbür alışkanlıkların tuzağına ve kucağına düştüğümüzü de unutmamalıyız. Ama benim temel alışkanlığım gece yatağa girince de ayıptır söylemesi seviştikten sonra bile büyük bir merakla azıcık bir şeyler okumak. “Gece okumazsam uyuyamıyorum, sabah okumazsam uyanamıyorum.” Onun için gece yatarken yanımda, sağda solda kitaplar duruyor, onlardan birisine bakar dalar giderim. Sabah kalkınca da alırım bir tane kitap okurum, ondan sonra yataktan çıkarım. 30-45 dakika önce okuyorum. Bu çok keyifli bir şey düşünsene; akşam Yaşar Kemal ile birlikte yataktasın, konuşuyorsun, onun yazdıklarını okuyorsun. Sabah uyanıyorsun Shakespeare’i alıyorsun eline, iki tane Shakespeare sonesi ile güne başlıyorsun. Bundan daha keyifli bir alışkanlık düşünemiyorum. Bize keyif veren alışkanlıklar ve canımızı sıkan, ağzımızın tadını kaçıran alışkanlıklar olarak belki de ikiye ayırmak, iki tarafa da ayrı muamele etmek gerekiyor.
Beni ben yapan şey aslında bir cümle, Hz. Muhammed’in bir hadis-i şerifinde var. Orada diyor ki: İki günü aynı olan insanın bir günü kayıp demektir. Ben hiçbir günüm öteki günüme benzemesin diye her günümü bir önceki günden ayrı bir şenliğe dönüştürmeye çalışırım. Güne farklı bakmaya çalışırım, günü sorgulamaya çalışırım. Her gün yaşadığım o günden mezun olma zorunluluğu olduğunu bildiğim için dersimi çalışarak, anlayarak, okuyarak, izleyerek çağına şahit olarak, mesleğini iyi yapmaya çalışarak, mesleğini kendisi için meşk etmeye çalışarak, kendin için işini yaparak, yaptığın işten büyük haz alarak, büyük bir ustalık katmaya çalışmanın günü değiştirmek için önemli olacağını biliyorum. Bunun için, her gün için ayrı bir devrim tasarlarım ve her gün o devrimi tasarlamaya çalışırım. Bazen fiyaskoyla sonuçlanır, bazen başarıya ulaşırım.
Her gün benim dediğimi yapmalılar. Her gün o günden mezun olmak gerektiğini, güne fark katmak gerektiğini, farklı bir biçimde kendisiyle olan ilişkisini, eşiyle, sevgilisiyle, kocasıyla, çocuklarıyla, işiyle olan ilişkisini farklı bir şekilde okumaya çalışması, emek vermesi, sevgiyle yaptığı her işe ve her ana sevgi ile yanaşması gerektiğini düşünüyorum.
Hani hep denir ya: Carpe Diem anı yaşa. Bizim kahve ağzına düşmüş muhabbetimizle anı yaşa, dalgana bak, oyna, ye, iç. Anı yaşa o değil aslında. Batı felsefesinde anı yaşa: Her ana, her saniyeye sanki bir ömür süresince süren bir anmış gibi anı yeniden şekillendirmek, her anı bir öncekinden bu ana taşıyıp bir sonraki ana bağlamak. Her saniyeyi, her dakikayı, her günü belirli bir context içinde kalarak bir bağlamda dünle olan ilişkini koparmadan yarına doğru uzanırken o anı tıpkı bir ömür süresiymiş gibi uzatmayı denemek gerekiyor, en azından denemek gerekiyor. Anı yaşa o anlama geliyor, anın hakkını ver.
Farklı sektörlerden yaratıcı isimlerin her gün mutlaka neler yaptığın Can Remzi Ergen'in GQ Podcasts serisinde dinleyebilirsiniz.