Basketbola nasıl başladın?
18 yaşında başladım basketbola ama ondan öncesinde basketbola hep bir ilgim vardı. Hatta dışarıda da az çok arkadaşlarımla beraber oynuyordum. Bir gün okuldan çıktım, arkadaşımlarla basketbol oynarken 3.kattan bir abi beni görüyor ve sesleniyor yukarı gelir misin diye. Ben de tabii diyorum. O da 2-3 sene önce kaza geçirmiş, pes etmemiş ve bir takım kurmuş Balıkesir'de. Hedeflerimiz var, seni de milli takıma göndeririz gibi bir konuşma yaptı. Zaten basketbola ilgiliydim ve ondan sonra da başlama kararı aldım.
Bu işe başladın ve yaklaşık 6 sene oynadın. Sonra Beşiktaş'tan bir transfer teklifi geldi. Yurtdışından da transfer teklifi aldığını söylemişsin.
Milli takımlarda ya da kulüpler bazında Avrupa kupalarında oynayınca talep gelebiliyor. Sonuçta koşan basketbolda çok fazla insan olduğu için koşan basketbolda bir yere gelmek çok zor oluyor. Ama bizim tekerlekli basketbolda popülasyon çok az olduğu, belli başlı az sayıda insan olduğu için eğer iyiysen herkes tarafından talep görebiliyorsun .
İyi olduğun için takımların çoğu seni de takımında görmek istiyorlar. İspanya'dan, Almanya'dan, İtalya'dan hatta Yunanistan'daki takım 3-4 kişiyi araya sokup beni istemişlerdi. Şimdilik buradayım ama yurtdışına gitme planım da var.
Koşan basketbol ve tekerlekli sandalye basketbolu diye bir ayrım var. İncelediğimde senin de ve bazı takım arkadaşlarının da sağlam sporu ve engelli sporu diye bir ayrıştırma yapılmasını aslında onların da çok gönlü olmadıklarını röportajlarda okudum. Senin bu konudaki görüşlerin neler?
Bence kesinlikle ve kesinlikle ayrım olmamalı çünkü ayrım yapıldığında, koşan veya tekerlekli sandalye dendiği zaman kendimizi kötü hissediyoruz .
Ama biz de kendi aramızda konuşurken az önce de söyledim bir ayrım içerisine giriyoruz çünkü artık sürekli duyduğumuz için ayrıştırıyoruz kendimizi bilmiyorum ama başka bir kelime bulunabilir mi açıkçası ben de çok düşündüm.
Başka arkadaşlarımızla da konuşuyoruz başka kelime kullanılabilir mi diye. Gözle görülen de bir şey var tekerlekli sandalyeye bindiğimiz için işin içinden çıkılmıyor. O yüzden insanlara kolay geliyor olabilir tekerlekli sandalye basketbolu demek.
Faal basketbol yaşantını tamamladıktan sonra spor endüstrisinde kalıp yönetici olmayı hayal ediyor musun?
Aslında yöneticilik kısmında değil de ben sonuçta hepimiz genç olduk ve hala da genciz hani bu 15 yaşlarından sonraki takım arkadaşlarımın bence biraz daha şansı hak ettiklerini düşünüyorum. Galatasaray takımı senelerce yabancıları aldı ve hiçbir zaman gençler öne atılmadı. Ben de bu sıkıntıları yaşadım zamanında. Hep olacak ama bazı antrenörler yüzünden, antrenörleri şikayet etmiyorum ama geç oldu. O yüzden hedeflerimden biri antrenör olup sadece genç oyuncularla çalışmak. Deneyimlerimi aktarmak istiyorum. Tecrübeli oyuncu hiç olmayacak.
Kişisel motivasyon kaynakların neler?
Aslında yapım gereği hiçbir zaman hiçbir şeyi kaybetmeyi sevmem. Playstation oynarken ya da kağıt oynarken de hiç kaybetmeyi sevmem. O oyunu oynuyorsam illa kazanmak için savaşırım. Tabii ki kaybedersem karşı tarafı tebrik ederim. Mesela dün akşam bizim takımdan bir ağabey vardı. Onunla sohbet ederken sandalyeyi iyi kullandığım söylenir ve birkaç kere beni izlemiş. "Uğur geçemeyeceğini hissettiğin anda bile basıyorsun ve rakibini vazgeçiriyorsun. Ben de bundan sonra bu şekilde yapacağım." dedi.
Ben hiçbir zaman vazgeçmeyi seçmiyorum ve hep üstüne gittiğim için daha çok motive olabildiğini düşünüyorum. Hedefim eğer oysa onu almak için elimden gelen her şeyi yaparım.
Bugün İstanbul'da işe giderken veya çıkış saatlerinde toplu taşımaya binebilmek kolay bir iş değil. Büyük bir nüfus var ve çok kalabalık oluyor. Orada günlük yaşamla ilgili senin gözlemlerin neler, söylemek istediklerin neler?
Bundan 6-7 yıl öncesi daha kötüydü. Şimdi mimarilerimiz de bizlere göre dizayn edilmeye başlandı. Hiç olumsuz bir şey diyemem ama çok olumlu da diyemem. Gün geçtikçe daha ilerliyoruz ama şöyle bir örnek vermek istiyorum. Japonya'ya tatile gitmiştim ve asansör kullanmam lazımdı. Ben sağ taraftaydım asansördekiler beni görmüyordu. Oradan bir vatandaş asansördekiler söyledi ve asansör belki 30-40 kişilikti. O 30-40 kişi komple asansörden çıktı. Bütün asansör bana kaldı. Aslında 2 kişi çıksa ben çok rahat girebilecektim. Hatta arkadaşıma da dedim "Neden böyleler?" diye o da "Bizim vatandaşlarımız çok duyarlıdır." dedi. Sonra onları metrolarıma girdiğim zaman kapıda görevli karşılıyor. "Yardım istiyor musun?" diye soruyor ve istiyorsan beraber metroya kadar geliyorlar. Sonra telsizde istiyorsan haber veriyor. Bizlerin işlerini çok kolaylaştırıyorlar. Bizde metrobüse binerken aralarda boşluklar olduğu için sandalyeyle geçmemiz zor oluyor. Yardım istiyoruz ve ister istemez çekiniyoruz. Bazen bazıları hemen geliyor yardım ediyor ama düşmemize sebep olabiliyorlar. Bu tarz sorunlarla karşılaşabiliyoruz ama metroda görevli gelse çok daha işimiz kolaylaşabilir.
Bu sene finalde özel bir şey yaşandı. Bir takım arkadaşınız sakatlık geçirdi. Siz final maçından sonra ikincilik kupasını alıp ona götürüp hediye ettiniz. Aranızda çok özel bir dayanışma takımdaşlık duygusu olduğu buradan anlaşılıyor.
Geçen sene bizim gibi spor yapan Kaan Dalay abimiz vardı. Bu sene antrenör oldu. O da bizim gibi sporcu olduğu için sporcuların nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını biliyor. Diğer takımlardan daha sıkı sarıldığımızı o an hissettim açıkçası. O an arkadaşımızın kolunun maç esnasında kırılması, işte bakıyorum İlhan Abi'nin gözyaşları diğerlerinin modu düşmüş. Ama modumuzu da toparlamamız lazım karmaşık bir duygu içerisindeydik. O maçı belki duygusallıktan dolayı kaybettik ama sonrakini kazandık. Kaan Abi'nin bu başarısını ben diğer antrenörlerde görmedim. O biz, daha iyi tanıdığı için bize yaklaşımı çok iyiydi. Ona aslında birincilik kupasını götürmek istiyorduk ama sözümüzü gerçekleştiremedik. İzmir de gerçekten çok iyi hazırlanmıştı, onları buradan tebrik ediyorum. Biraz sağlık sorunu oldu ama umarım o da sağlığına geri döner.
GQ dergisi bu ödülleri ilk defa veriyor. Türkiye'de genç sporculara verilen tek ödül programı. Yedi sporcuya bu ödül verildi ve sen onlardan birisin. Arkadan gelen genç sporculara ne söyleyeceğin merak ediyorum.
Evet fiziksel olarak bir ayaklanma yetersizliğim vardı ama hiç arkadaşlarım veya ailem tarafından bunu hissetmedim. Bence bizim gibi sporcuların ailesi de bu tarz problemlerin olduğunu hissettirmemeli. Ayrıca benim annem ve babam hiçbir zaman yapamazsın demediler. Hep "Yaparsın oğlum, edersin oğlum." dediler. Ben de hiçbir zaman pes etmemeyi öğrendim. Evet bugün kaybettim ama yarın da kaybedeceğim anlamına gelmez.
Genç arkadaşlarımız da hiçbir zaman ben yapamam demesin çünkü bu kolaya kaçmak. Denemeden bilemezsin ki. Onun için çalışıp, deneyip, sonuca bakmak lazım. Kaybedebilirsin de ve seneye daha iyi hazırlanırsın. Bu prensibi ben hiçbir zaman unutmadım. Sporcularımız da bizden sonra gelecek arkadaşlarımız da bu prensipleri kendine edinmeli bence.